Prof. İbrahim S. Canbolat
Prof. İbrahim S. Canbolat
HABER7 YAZARI
TÜM YAZILARI

Ayıptır, zulümdür, cinayettir

GİRİŞ 01.12.2011 GÜNCELLEME 01.12.2011 YAZARLAR

     Dersimiz Dersim…

      Basın-yayın yoluyla topluma hitap edenler, kamuoyunda oluşan soruları, hassasiyeti ve beklentiyi de dikkate almak zorundadır. Bir de, Enverî’nin çok isabetli biçimde önerdiği gibi, “doğruluk, muhakeme ve itidal ile” ifade etmelidirler kendilerini.

     Son günlerde siyasetin ve basın-yayın kuruluşlarının (medya deniliyor ya şimdi) gündeminde Dersim ağırlıklı biçimde yer aldı. Hattâ konu öyle bir noktaya geldi ki, artık dersimiz Dersim… Anlatmak değil, ders almak, ders çıkarmak anlamında. Dersim’i kim anlatacak? Nasıl anlatacak? Kim, neye inanacak? Her kesimin bir Dersim algısı, önyargısı var çünkü.

      Nerden çıktı birden bire Dersim?  Ne hükümetin böyle bir hazırlığı vardı, ne de ana muhalefet partisi CHP’nin. Dersim’li bir CHP milletvekilinin Dersim hakkında ettiği bazı sözlerden sonra CHP karıştı. Sözü edilen milletvekilinin Dersim katliamlarından dolayı özür dilenmesi gerektiğini ifade etmesi üzerine, Başbakan Erdoğan konunun üzerine gitti. Gerekirse devlet adına özür dileyebileceğini söyledi. Oysa Dersim gibi netameli bir konuda bu yolla herhangi bir aydınlatıcı sonuca ulaşmak mümkün değil. Hele de bir Meclis araştırması, özellikle de hiçbir ön hazırlığın yapılmadığı bir atmosferde, faydalı olmak şöyle dursun,  daha da ayrıştırıcı olabilir.

       Sözü kirletmeyin, düşünceyi öldürmeyin

       Dersim hadisesiyle ilgili özür dileme, dilememe ya da devlet zulmü gibi söylemler karşısında bile parti liderlerinin birbirine yönelik “şerefsizlik”, “soysuzluk” suçlamalarında bulunmaları, tartışma kültüründe seviye düşüklüğünün göstergesidir.  Seyit Rıza’nın idama giderken söylediği “ayıptır, zulümdür, cinayettir” sözlerinin asıl şimdi seviyeli bir tartışma kültürünü katledecek nitelikteki davranışlara yönelik olarak söylenilmesi uygun olur.

       Ayıptır, zulümdür, cinayettir; yapmayın, sözü kirletmeyin, düşünceyi öldürmeyin! Siyasî hesaplarla bulandırmayın ortalığı.  Gerçeğin biraz daha tahrifine yol açmayın. Bu gidişat oraya doğrudur, öyle görünüyor.

      Ama öyle olmak zorunda değildir. Kendi doğrularımızı karşı tarafa kabul ettirme tarzında bir dersim anlatımıyla değil, önyargılardan kurtulup tarihten ders çıkarma yöntemiyle Dersim’e bakarsak, gerçeği tahrif etmeden görme yetkinliğine ulaşırız.

      Evet, dersimiz Dersim…Ama Dersim konusunu anlatmak değil şimdi işimiz. Dersim’den ders çıkarmak kendimize. Hepimize. Buna ihtiyacımız var. Türkiye olarak. Dersim’den öğrenmek, herkesin ödevi olmalı.

      Ne öğrenilecek Dersim’den?

      Önce, hadiseleri, olguları birbirinden ayırdetmeyi öğrenmek zorundayız. Dersim hadisesinde bunun örnekleri çoktur. Dersim’de gelenekselleşmiş bir devlet karşıtlığı ve isyan olduğu, bunun Cumhuriyet öncesinde de gözlemlendiği konusunda tarihsel veriler mevcut. Bunu Dersimliler de inkâr etmiyor. Onlar, devletin kendi dillerini ve kültürlerini yok etmeye yönelik baskısından şikâyetçi olmuşlardır.

      Ama diğer yandan devletin de yapması gerekenler var. Bir devleti devlet eden özelliklerin başında, onun belirli bir toprak parçası (ülke) üzerinde otoritesini (devlet erki) tesis etmesi gelir. Örneğin Max Weber’in devlet ve siyaset tanımında öncelikle işaret ettiği, zorunlu gördüğü işlevsellik,  burada kendini gösterir. Devletin iradesi ve gücü ortaya çıkar böylece.

       Ama öyle anlaşılıyor ki, Dersim’de kantarın topuzu kaçmış. Daha da ileri gidilmiş. Kim yapmış bütün bunları? Kimin haberi var, kimin yok? Bu konuda da belirli kesimlerin kendilerine göre yargıları mevcut. Mesele yalnızca Atatürk’ün bilgisi ve emri ile sınırlı değil. Dersim’e Osmanlı zamanından beri devlet otoritesinin girmesine karşı çıkan bölge sakinleri, Cumhuriyet döneminde kendi kimlikleriyle devlet içerisinde alternatif bir var oluş siyaseti izleyerek, Atatürk ve CHP tercihinde bulunmuşlardır. Dersim kökenli Alevi yazar Erdoğan Çınar’a göre, “Alevilerin CHP’ye sevdası hastalıklı bir toplumsal hafıza”nın sonucudur.[1]

    Dersimliler, CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün işaret ettiği gibi, bir psikolojik savunma refleksi geliştirerek,  kendilerine yapılan “devlet zulmü”nün farkında oldukları halde, devletin kurucu iradesini temsil eden CHP’ye oy verme geleneğini sürdürmüşlerdir. Bundan sonra da bunun değişmesi pek beklenmez. Tunceli’nin oyu, Başbakan Erdoğan özür dilese bile, AK Parti’ye değil CHP’ye gider. Burada, yerleşik algılamaya dayalı değerlendirme ve alternatife güvensizlik ya da alternatif düşünce zaafı önemli rol oynuyor.

     Yeni olan nedir?

      Dersim halkının normal devlet önleminin ötesinde uygulamalara tâbi tutulması, Rıza Seyit ve oğlunun idamı, beş yaşındaki çocukların anne kucağından alınarak yurdun dört bir köşesine dağıtılmaları, Necip Fazıl’ın Son Devrin Din Mazlumları kitabında anlattıkları yeni şeyler değil. Bunlar zaten biliniyordu. Atatürk’ün Dersim olaylarından habersiz olmadığı da aslında belliydi. 1937 yılındaki Meclis konuşmasında Atatürk, açıkça, Dersim olayları ve devletin aldığı önlemlerden söz ederek, orada devlete karşı direnmenin bundan sonra mümkün olmayacağını dile getirmiştir.

     Öyleyse, nedir şimdi yeni olan?  CHP Milletvekili Aygün’ün, milletvekili olmadan önce Tunceli’de avukatlık yaptığı sırada üzerinde çalıştığı “Dersim 1938” araştırması ve milletvekili olunca gündeme giren sözleri… Ne demişti Aygün? Özet olarak, dediği şuydu: “Dersim’de bir devlet katliamı olmuştur, Atatürk’ün de bundan haberi var”. Ayrıca, Aygün, şimdi devletin özür dilemesini istemişti.

     Özür dilemek ne işe yarayacak?

    Özür dilemek, sorunu halledecek mi? Ortalık rahatlayacak mı? Hayır. Belki işler daha da karışacak. Arkası gelecek… Bu iş Ermeni sorununa kadar uzayacak. Özür dilemek, ancak sembolik bir anlamda olursa,  o ayrı. Başbakan Erdoğan’ın bu konuda kişisel bir duyarlık yansıması tarzındaki irade beyanı, hukuken bir resmî özür dileme sayılmaz. Şu aşamada gerekli de değildir bu. Hadisenin gerçekleştiği dönemin koşulları ve aktörler (esas kişiler) farklıdır. Onun hesabını şimdi siyaseten kendisi vermek zorunda değildir. Bunun hem siyasî hem de ekonomik sonuçları olacaktır çünkü. Ayrıca, uluslararası hukuk algılayıcıları ve uygula(ma)yıcılarının ne yapacağı belli olmaz. Sizin iyi niyetinizi hemen istismar edebilirler. “Arkası gelecek” dememiz bundandır.

     Ama buna rağmen, Türkiye’nin kendi gerçekliğiyle yüzleşmesinden  hiç kimse korkmamalıdır.Dersim’de orantısız ve amaca hiç uygun olmayan  tarzda bir devlet davranışı olduğu kesin. Bu yanlış olmuştur. Bunun üzerine toplumda bir dezenformasyon çalışması yapılması da yanlıştır. Tam bir siyasal gerçeklik işi. “Topluma bilgi vermek gerekmez” anlayışı…

    Her neyse, şimdi bu tartışmalar bir şeyi gösteriyor: Demek ki Türkiye bunları tartışabilme olgunluğuna doğru ilerliyor…Özgür ve şeffaf toplum ülküsü… Hani Ahmet Kaya da sürekli söylüyordu ya: Tam bağımsız bir ülkenin özgür ve dürüst yurttaşları  olmak

    Ne var ki, dürüstlük doğal bir bireysel ve toplumsal davranış ilkesi haline gelmedikçe, kimin neyi ne amaçla söylediği de zaten tartışma konusu olur. Güvensizlik kol gezer.

    Bu arada şunu da vurgulayalım: İçeride ölçüsüz özgürlük ve şeffaflık yıkıcı bir kaosa götürmemeli ülkeyi. Devlet, hukuka saygılı biçimde,  insanı yaşatarak, gücünü korumalı.

   Dersim konusunda hâlâ zihin bulanıklığı gözlemliyoruz. Bu durum siyasal gerçeklik taraftarlarının ekmeğine yağ sürer. Siyasal gerçeklik mantığında ahlâki değerlere yer yoktur. Bir siyasal eylemin ahlâkiliği, onun başarıyla sonuçlandırılmasındadır. Ve halkın gerçeği bilmesi gerekmez (Siyasal gerçeklik yanlısı Leo Strauss böyle düşünür).

     Dersim’de de siyasal gerçeklik mantığı hâkimdir. Celal Bayar ile anılarını dile getirirken bir değerlendirmede bulunan Hüsamettin Cindoruk’a göre, “ne Atatürk’ün ne de diğerlerinin o dönemde öncelikleri hak ve hukuk değil. Bir devlet kurmanın kirli yanları varsa, onlar bunu kir diye görmüyordu.”

      Tespit doğru. Gel gör ki,  “devlet kurmanın kirli yanları” Türkiye’de bugün de tartışmanın ana eksenini oluşturmaya devam ediyor. Beklentimiz; bu tartışmanın serinkanlı bir seyir izleyerek, ülkede birlik ve dirlik bilinciyle oluşacak yeni bir kültüre yer açmasıdır.

İbrahim S. Canbolat / Haber 7
icanbol@hotmail.com

YORUMLAR 15 TÜMÜ
  • hursit dilaver 14 yıl önce Şikayet Et
    niye ayıpmış,zulümmüş,cinayetmiş..niye ki ne... kusura bakma.tuncelinin aynı teraneyi tutturup özür dilemeyen ve CHPye de özür diletmeyen kemal beyine bu kadar bağlı olmasına bakarak,AYIPTIR ZULÜMDÜR,CİNAYETTİR LAFININ HİÇ BİR KIYMETİ YOK.dersimlinin umurunda değil.o stockholm sendromuna tutulmuş. tabi dağlarındaki PKK yı da görmek lazım..DEMEK Kİ,NE ZULÜMMÜŞ,NE CİNAYETMİŞ,NE GÜNAHMIŞ.hakeden bulmuş demek.hala kemal bey ve CHP diyeceksin,ben de bunu derim. ben wahsibatılıco'yum.sözümün eriyim.tayyip bey özür falan dilemesin,kendini dersim diye paralamasın.her yer hakettiğini bulur.inönünün torunu,medeniyet gördüler dedi.evet dağlarında medeniyet..PKK medeniyeti..asker,polis katilleri.medeniymiş.en medeniler bizim karadenizdedir.UNUTMAYIN.DENİZİ OLAN YERLERİN İNSANI ILIMLIDIR.DENİZDEN NE ALABİLECEĞİNİ GÖRÜR,KANAAT EDER.TOPRAK ADAMI DEVAMLI TOPRAKTAN İSTER.AÇTIR,KANAATKAR DEĞİLDİR.bu kelamımı unutmayın.MALUM YERLERe BU GÖZLE BAKIN.BAKIN DA KARADENİZİN HAKKINI VERİN.ÖZELLİKLE KASTAMONU SAHİLİNİN..emi canlarım.hadi bakalım.
    Cevapla
  • İbrahim Dursun 14 yıl önce Şikayet Et
    ZULÜM!..ZALİM VE CİNAYET!. Zulmü kim yaparsa yapsın zalimdir.Zalim kim olursa olsun karşı olmak müslümanın şiarı olmalıdır.-..Zalimlere işte onlara can yakıcı azab hazırlamıştır-(İnsan sur.31)Tehdidini bilmelidir.Tabi yazılanlar müslümanlar için.Bu bağlamda herkes ayağını ona göre uzatmalıdır.-Adalet mülkün temelidir/El adlü esas-ül mülk-İbaresini adliye duvarına yazabiliyorsanız adaletli olmak zorundasınızdır.-Devlet yaşasın- diyerek zalimlik yapmak ve cinayet işlemek olmamalıdır.Zaten adalet mülkün yani devletin esasıdır.Olaylar bu bağlamda değerlendirilmelidir.Aksi halde zalimliğe devam edersiniz..Geriye dönüp baktığınızda ise....Malüm..VesSelam
    Cevapla
  • Kerem Baydoğan 14 yıl önce Şikayet Et
    Ak Partiye Son Zamanlarda Birşeyler Oldu?. Bedelli 1 . Şike 2 . Öğretmenler başka iş bulsun 3. Dersim 4 . Ben bu zihniyette bir insan değilim benim oy verdiğim parti bu olamaz. İktidar sarhoşluğu böyle birşey olsa gerek.
    Cevapla
  • İsmetlim 14 yıl önce Şikayet Et
    Aklın gereği. Dersimle ilgili ortaya konulan tarihi gerçekler,kimilerine göre o günün şartlarında yapılması gereken şeyler iken,kimilerine göre de kabul edilemez vahşet olarak değerlendirilmektedir.İşte tam bu çizgide gündemi oluşturanların,bazı ikballer uğruna yaraları kaşımaları Türkiye'yi (tartışabilme olgunluğu kazanımı olsa bile)tarihi hesaplaşma kaosuna götürür ki;bu işin sonu gelmez.İtidalli ve çok hassas değerlendirmelere ihtiyaç vardır.Yazar da tam bu hususlarda dikkatleri çekiyor.Özellikle "Siyasal gerçeklik mantığı" ve tarihi tespitlerle konunun altını çiziyor.Siyasilerin biraz da politik kimliklerinden sıyrılarak hassas konularda ve gündemlerde,böyle akademik değerlendirmelerle donanmaları gerekiyor.Aklın gereği de budur.
    Cevapla
  • İsmetlim 14 yıl önce Şikayet Et
    Aklım gereği. Dersimle ilgili ortaya konulan tarihi gerçekler,kimilerine göre o günün şartlarında yapılması gereken şeyler iken,kimilerine göre de kabul edilemez vahşet olarak değerlendirilmektedir.İşte tam bu çizgide gündemi oluşturanların,bazı ikballer uğruna yaraları kaşımaları Türkiye'yi (tartışabilme olgunluğu kazanımı olsa bile)tarihi hesaplaşma kaosuna götürür ki;bu işin sonu gelmez.İtidalli ve çok hassas değerlendirmelere ihtiyaç vardır.Yazar da tam bu hususlarda dikkatleri çekiyor.Özellikle "Siyasal gerçeklik mantığı" ve tarihi tespitlerle konunun altını çiziyor.Siyasilerin biraz da politik kimliklerinden sıyrılarak hassas konularda ve gündemlerde,böyle akademik değerlendirmelerle donanmaları gerekiyor.Aklın gereği de budur.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle