Cehl-i mürekkebte olana ne anlatıla?. Eğer ismini karalamaya çalıştığın insanların hiç bir kitabını okumadan yaftalıyorsan, cehaletine verelim. Yok eğer kıymetli hocan, senin Davud'un olan kişinin izinden gidiyorsan, iyi yolda değilsin söyleyeyim. Çünkü ilk o bu masumları hedef göstermişti. Şimdi kendisi teörist vatan haini ithamlarıyla yad ediliyor. Benden hatırlatması..Bu yazılarınız da kaydediliyor, Bir hukukçu olarak yeri ve zamanı geldiğinde İman hizmetine mensup bir gruba nasıl iftira edilirmiş ağababalarınızla birlikte öğreneceğiz.. Fesabrun cemîl..

Nizam-ı Cedit’e: Risale-i Nur, Kur’an’ın malıdır. Risale-i Nur Kur’an’ın malıdır. Kur’anın tevhid, risalet, haşir ve adalet esaslarını izah eder. Dinsiz felsefenin tahribatını onarır.Kur’an'ın i'cazını açıklar. Her ayetin mana mertebelerinde batıni, zahiri, haddi ve muttalaı, ayrıca her birinin füruatı, işaratı dal ve budakları bulunduğunu anlatır. Ve Kur’an’ın mucizeliğini 40 ayrı beşer tabakasına gösterdiğini gösterir. Risale-i Nur ‘un siyasi-dünyevi hedefleri yoktur. Ancak ittihad-ı İslam’ın millet ve alem-i İslam için önemini vurgular. Böylece :1-İstiklal korunur. 2-Hariçten gelecek dinsizlik cereyanlarına set çekilir. Nitekim Bediüzzaman’ın İngiliz Sömürge Bakanı’nın “Bu Kur’an ellerinde oldukça Müslümanları yenemeyiz” sözleri üzerine eserlerini telife başlar. Bugün din dahil her alanda harici müdahale oluyor değil mi? Risaleler buna karşı sed çekiyor değil mi? Peki cemaat ya da paralel yapının Risalelerle ilgisi yok değil mi?

Kuransız ve peygambersiz bir din. bunu zaten pozitivist dinlerde görüyoruz. insanların sözlerine, pozitivizme dayalı, anti materyalist unsurlar içeren bir din; Budacılık konfiçyusluk gibi.. nurculuk eksenli kitaplarda pozitivist bir din oluşturulmaya çalışıldığına dair kanaatim vardır.

Abdürrahim Çokgüngör. gerçekten söyledikleriniz kaynağını nerden alıyorsa ilk kez duyduğum şeyler. şu söz çok anlamlı: Çünkü o mutabakat peygambersiz din öngörüyordu.'' buna binaen nur kitaplarının çoğunda içinde çok az ayet vardır ve yazılanlar Kuran'a dayandırılmaz, onun bir yorumu gibi sunulur. okuduğum kitaplar böyleydi. yani dediğiniz gibi hem peygambersiz hem kuransız bir din yaratılmaya çalışıldığı yorumuna ulaşılıyor.

her veli evliya değildir.. evliya için bir kaç tane daha veli gerekir. çünkü evliya velinin çoğuludur... :)))

Velayetin 2 yolu: Biri akıl ve ilimle diğeri kalple. Velayet iki kısımdır. 1-“Velayet-i kübra; veraset-i nübüvvet yoluyla, tasavvuf berzahına girmeden, doğrudan doğruya hakikate yol açmaktır.” (Mektubat). Sünnet-i saniyeye ittiba ile, her işte sünneti tabi olarak Cenab-ı Hakkı hatıra getirerek cadde-i kübrada yürümektir. Velayetin en güzeli ve doğrusu budur. Sahabelerle asfiye ve müceddidlerin yoludur. Bu evliyada ilim ve mantık ile kalb ve maneviyat birlikte inkişaf eder. Risale-i Nur bu yola ittiba eder. 2-Velayet-i Suğra ise ikidir. A) Tasavvuf mesleğidir. Tarikat berzahında kalp ayağıyla seyrüsüluku ruhani ile mertebeler aşılarak hakikate varmak. Akli ve mantıki delilerle iştigal etmez. Bu mesleğin birçok tehlikesi vardır. B) İlim ve fikir sahiplerine hitap eden bu velayet ilm-i kelama dayanır. Velayet, risaletin tebliğ ettiği iman hakikatlerini bir çeşit kalb gözüyle görmedir. Zevkli, neşeli ve feyizlidir. Tasavvuf çok kolay ama.

Enaniyeti öldüremeyen velinin sonu. Tasavvuf kolay olmakla birlikte çok meşakkatli, yolu uzun, çok kıymetli ama çok tehlikeli ve dardır. Bu yüzden kişi bazen boğulur, bazen zararlı düşer bazen de başkasını yoldan çıkarır. Çünkü ruh manevi mertebeleri geçerken bazen kendinden geçer. Vecd halindedir.Bulunduğu mertebelerin mahiyet ve hakikatini anlamaz. Çünkü aklı ve iradesi gitmiştir. Buna cezbe deniyor. Enfüsi meşrebin en mühim esası enaniyeti kırmak, hevayı terk ve nefsi öldürmek. Bu başarılamazsa şükür makamından fahr makamına düşer, fahirden gurura sukut eder. Eğer cezbeli sarhoşluk hali bulunsa şatahat olarak çok fazla iddialar ondan südur eder. Tıpkı bir teğmenin nöbette gurura kapılıp general gibi davranmasına benzer. Bediüzzaman böylelerini sinek ve tavus kuşu örneğiyle anlatır. Kendini büyük görür ve kalbi yeni intibaha geldiği için uzaktan uzağa velayetin sırrını hissedip kendini bir anda kutb-u azam sanıyor.

Kadri Keskin’e: Müteradif Mehdi, Mesih’le olmaz bu işler. Hakiki türkçede bir kelime var: Müteradif: Yani anlamdaş. Mesela,kara ve siyah müteradifir. 1960’larda militer istihbaratın beslemesi bir hoca 1972’de Bediüzzaman’ın talebesi Mustafa Sungur’a “Ben sizin gibi hizmet etmeyeceğim” dedi. Çünkü Risale-i Nur’u bir avami kadar anladığından ahirzamanın hakiki hizmeti yerine müteradifini ikamaye kalkıştı. 1980’lerde ABD istihbaratıyla tanıştı. Küresel Sermayenin 1978'deki meşhur Washington mutabakatına 1990’larda taraf oldu. Ve bundan aldığı güçle çıktı dedi ki: Mehdiyetin ikinci faslını gerçekleştireceğiz. Gazeteci soruyor nasıl: Cevap: Din+finans+medya gücü ile. Bu tarz komünizm gibi bir nevi deccalizmdir. Çünkü o mutabakat peygambersiz din öngörüyordu. Ve o müteradif Mehdi-Mesih ABD’ye gidip işe girişti. Paralel yapılanırken, ana hedefi finans ve İsrail’in güvenliği olan küresel güç son krizleri. darbeleri, ihtilalleri tezgahlıyordu.

Müteradif kainat imamı, sahte Mehdi’dir. Ahirzaman’da geleceği bildirilen Mehdi, ikisi kafir ikisi mü’min olan dünyaya hakim meliklerinin 5.’sidir. Hz. Peygamber’in ihbarıyla tevhidi bütün dünyaya Kur’an ve iman hakikatleriyle yayacak olan bu zatı kendisi sanan binlerce geldi geçti. Ama Ana-babası Hasani ve Hüseyni, ismi Hz. Peygambere, baba ismi de Hz.Peygamberin babasının ismine muvafık zat belli iken bu hoca çıktı önce rol çalıp önce müteredafi Mesih, sonra Mehdiyetin 2. faslını gerçekleştireceğim dedi. Hiçbiri tutmayınca bu kez kendini müteradif Kaniat İmamı ilan edip o zındıka komitasıyla ittifak etti. Bugün dünyayı kasıp kavuran Washington konsesünün küresel gücünün üyesi olan bu zat ve imamları Risale-i Nur’un ve Mehdiyet’in tevakkufuna sebep olmuş ve tefrika çıkarmıştır. Onun cemaati halis mü’min ama başları müterdadif. Sıkıntı buradadır. 30 Mart ağır bir tokat oldu, yenileri de yolda.. Çıkın işin içinden şimdi

Müslümanlar uyanık artık muhterem Hocam. Yazınız konu itibarıyla acaip muhabbete sohbete açık bir konu, heleki Cibalı baba konusu geçmişse Abdurrahim Abi konuya hemen girer... Üstada Bak, böyle dahiyane bir cümleyi başka kim kurabilir: Sizlerde mühim ehl-i ilim de var. Ehl-i ilmin bir kısmında bir enâniyet-i ilmiye bulunur. Kendi mütevazi de olsa, o cihette enâniyetlidir; çabuk enâniyetini bırakmaz. Kalbi, aklı ne kadar yapışsa da, nefsi, o ilmî enâniyeti cihetinde imtiyaz ister, kendini satmak ister, hattâ yazılan risalelere karşı muaraza ister. Kalbi risaleleri sevdiği ve aklı istihsan ettiği ve yüksek bulduğu halde, nefsi ise, enâniyet-i ilmiyeden gelen kıskançlık cihetinde zımnî bir adâvet besler gibi, Sözlerin kıymetlerinin tenzilini arzu eder—tâ ki kendi mahsulât-ı fikriyesi onlara yetişsin, onlar gibi satılsın.(Mektubat | Yirmi Dokuzuncu Mektup | Altıncı Risale olan Altıncı Kısım) Bu cümle tamda kendini veli, evliya, mubarek zat, Hazreti İsa zannedenler için söylenmiş denmezde ne denir...

YAPMA HOCAM...ALLAH AŞKINA.... Birbiriyle çarpıştırılıyor derken, neden cemaatin tabanı da hedef alınıyormuş gibi söylüyorsunuz? Millete ihanet eden bir yapının olduğu( yaptığı icraatlarla) ortaya çıkmadı mı?Hükümet her defasında haykırıyor, biz topyekün bir mücadele yapmıyoruz diye...hükümete destek verenler ile cemaate destek verenler milletin aynı kesimi idi...onların birbirinden ayrılamayacağını biz biliyoruz.Cemaatin ikbali uğruna bu ülkeden vazgeçebilecek kadar gözü kararanlara diyeceğimiz yok...ÜMMET-İ MUHAMMED davasını da satarlar...hem ne olacaksa olsun artık bu vuruşmadan geriye sağlam ve sadık olanlar kalır fena mı?

El hasıl hocam. Yedi babası aslan olan oturmuş, sükût etmiş. “Ben aslanım.” diye dava etmiyor. Yedi babası da köpek olan çıkmış meydana “Ben aslanım,Ben aslanım” diyor. Gel bu işi safile.