Cem Karaca ve Barış Manço 'Gezi'ci olur muydu?

Rock müzik sanatçısı Murat Kekilli müzik dünyası dışına çıkarak gündemle ilgili çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. 'Gezi Parkı'ndaki sanatçıların bilinçsiz yanlarının kullanıldı' diyen Kekilli'ye göre, Cem Karaca ve Barış Manço bu eyleme destek vermezdi.

ABONE OL
GİRİŞ 02.08.2013 11:10 GÜNCELLEME 02.08.2013 14:48 RÖPORTAJ
Cem Karaca ve Barış Manço 'Gezi'ci olur muydu?

-Ak Partiyi samimi bulmamak, cehalettir...

-Aşksız devrim olmaz...Bilseler Kuran'a düşman olmazlardı...

-Gençlik Allah'a inanmıyor...Devlet at, ben at sineğiyim...

-Batı değil Doğu olalım..

-Rock, Allah'a ulaşmanın bir yoludur..

-Gezi'deki sanatçıların bilinçsiz yanı kullanıldı...

-Barış süreci her şeye rağmen iyi işliyor"

Hülya Okur'un röportajı


"Ses bir hava ihtizazı olduğu için musikinin tesiri çok cismani kalırdı bende. O yüzden elimdeki ibrik boş dönerdim hayratlardan. Bütün lezzetler imanda olduğundan, müzikten tat alamazdım...Çenesi gülen, kalbi konuşan, aklı yürüyen sanatçıların insanları cennete götüreceğine inanırdım...Ama daha çok cennetten kovulanlara rastlardım...Beni ayağa kaldıracak, alkışlatacak, içimdeki ölü nağmeleri uyandıracak, içsel yolculuğuma vasıta olacak, düşündürecek, diğer insanlarla eşitleyecek, unutulmuşları diriltecek, çaldıklarını dağıtacak, dağıttıklarını toplamayacak, söyledikçe sözümüz, sözlendikçe sesimiz olacak, aşkın nöbetini tutacak bir yıldızım olur mu derdim...Yıldızlar topluluğunu buldum karşımda. Toplumun sigortası olan rock'ın en sağlam anahtarı o. Murat Kekilli sizlerle. 

"KÂKÜL, KEKİLLİ OLDU"

"BARIŞ MANÇOLARI, CEM KARACALARI LİSE YILLARINDA KEŞFETTİK"

Mustafa ve Sıdıka Hanımın oğlu olarak 18 Nisan 1968'de, Adana'da dünyaya geldiniz. Adana yöresinde perçem anlamına gelen Kekilli'nin perçemi ile birlikte önüne neler düştü, hayata neleri önüne katarak başladı?

Perçemden ziyade kakül o. Fuzuli'nin şiirlerinde ve divan edebiyatında sık sık geçen "kakül". Saçın tutamı anlamına gelir. Soy isim kanunundan önceki anlamı saçlı imiş, ne yapalım bu saçları, Kekilli yapalım demişler. İlk, orta, lise eğitimimi Adana'da tamamladım. Çukurova, yabancı kültürlerden etkilenmiş bir topraktır. "Adana'nın abdesti ile meşhur olduğunu söyleyenlere gülüyorum, siz onun kültürünü bir bilseniz" diyorum. Pink Floyd, Chris De Burgh, Chris Rea, Dire Straits'den sonra lise yıllarında Barış Manço'ları , Cem Karacaları keşfettik. Askere gidip geldikten sonra, Adana Belediye konservatuarlarını kazandım, bir yıl kadar gittikten sonra gurup çalışmaları başladı. Şu anda Türkiye'de ünlü olan bir çok insan o guruptan geçmişler. Solo albümlere girdik, öteki arkadaşların hepsi de bir yerlere geldi.

"ÇOCUKLUĞUMUN ÜZERİNDEN METRO GEÇTİ"

Müzik, ilk olarak annenizin ağıtlarıyla, uzun havalarıyla üflenmiş kulağınıza. Ruhunuzu eğiten tek şey melodiler mi oldu, başka nelerle beslediniz duygusal dünyanızı?

Adana'da yetiştiğim mahalle, ekonomik güçlüklerle boğuşan bir mahalleydi. Hala onların esintilerini taşırız. Üzerinden tren rayları, metrolar geçti ama kenardaki kerpiç, tek katlı, virane görüntüsü olan evler hala mevcut. Adana'ya gittiğim zaman, içim cız ediyor, "Çocukluğumun üzerinden metro geçmiş" diyorum. Oturduğum ev, metro durağı oldu. Dondurmacı bile oradan geçerken uzun havalar, ağıtlar çalardı. Çocukken mahallenin dışına çıkmıyorsun, çocukluğunu biraz aşar aşmaz, çocuklukla gençlik arasına girdiğimizde gerçek Adana ile tanıştık, sosyal tarafıyla karşılaştık, insanlar cafelere gidiyor, eğleniyor, yabancı müzik dinliyorlar vs. Bizim çocukluğumuzda annemler, Neşet Ertaş, Aşık Veysel dinliyorlardı, Türk halk müziği ile yoğrulmuş insanlardı. Onların ezgileriyle büyüyünce kaçınılmaz olan başınıza geliyor. Anadolu ezgilerine aşina oluyorsunuz, o istemeseniz de bilinçaltınıza yerleşiyor. Yaptığınız eserlerde tesirini gösteriyor, iyi ki gösteriyor, unutulmaması gereken bir değer. 

"PİYASA BİZİ İSTEMEDİ, ÇOK KÖTÜ DAVRANDI"

"BU AKŞAM ÖLÜRÜM ALBÜMÜ ANADOLU'DAN İSTANBUL'U ESİR ALDI"

Anadolu rock'tan, Anadolu'yu çıkartsak ne olur'u da irdeleyeceğiz….Yazar, sosyolog Oya Baydar'ın, sizin gazete ve televizyonların bastırmasıyla yıldız olduğunuza dair bir tespiti vardı Doğan Hızlan ile paylaştığı. Böyle bir desteği arkanızda hissettiniz mi? Gazete ve televizyonların daha çok iyiliğini mi, kötülüğünü mü gördünüz?

Bu işin merkezi İstanbul. Albüm buradan çıkar, burada beslenir, nereye yayılacaksa buradan yayılır, kitle iletişim araçlarının merkezi burasıdır. Biz herkes gibi biz de pişme, olgunlaşma dönemi geçirdik, albüm kötü ama gerçek olan "piyasa" kavramının içine girdiğinde yayınlamadılar bile. Biz onlara rağmen geldik, o kadar kötü davrandılar ki. O dönemde de belli kutuplaşmalar vardı, içeridekiler ve dışarıdakiler, televizyona yakın sektörler, televizyona uzak olanlar. Uzak olanları da yayınlıyorlardı ama yakın olanlar, dirsek temasında bulunanlarla mukayese edilemezdi. Mesela onları ballandıra ballandıra anlatırlar, ama bizim gibi insanlar paramızı verdiğimiz halde klipimizi günde 2-3 defa zor döndürürlerdi, yayınlamıyoruz bile denildi. Albüm, efsanelerle, intihar söylentileriyle zaten patlamıştı ama onlar bilmiyorlardı, "Siz bilirsiniz, yayınlamayacağız" diyenler oldu, şarkının Anadolu'dan İstanbul'u esir aldığını, buraya kadar gelip bulduğunun farkında değillerdi. Anadolu'da heryerde çalınıyordu, biz albümü 97'de çıkarttık, 2000'de patladı. İçten içe yanıyordu albüm, küçük bir kıvılcım gibi bütün ormanı yakabilecek güçteydi. 

Hatta depremle doğdu. 99 depreminde elinde bu şarkının şiiriyle ölen birinin haberi yapılınca televizyoncular peşinize düştü.

Ondan da önce Kıbrıs'ta intihar söylentileri başladı. Küçük bir kıvılcımla patladı, böyle bir selin karşısında kimse direnebilir mi? tabandan geliyorsun, destek müthiş!  

"AMAÇ BAŞARMA İÇGÜDÜSÜYDÜ"

12 yıllık müzik birikiminizi bir şekilde değerlendirmek istediniz. Hatta ‘‘Kasetim çıksın da, ne olursa olsun'' diyerek boş mukaveleye imza attınız. 

Doğru ama o dönem herkes öyle imza atıyordu zaten. İnsanlar kasetim çıksın diye değil, insanlar başarmak, bir şeyler yapmak istiyor, amaç orada kaset, şöhret vs değil. Amaç, başarma içgüdüsü. Çünkü memleketinden gelmişsin, geri dönmeyi ar, haya ediyorsun, başarmak zorundasın. 

"MÜZİĞİN PİYASA OLDUĞUNU İSTANBUL'DA ÖĞRENDİM"

Yine de müziğinizde manevi kazancın önüne maddi kazancınızı geçirmeme gayretiniz oldu mu? Neye eyvallahınız olmadı?

Çok iyi maddi kazançlar sunuldu. Albümle beraber, dizi film, reklam piyasası vs vardı. Ben müzisyendim, müzikle yaşamaya çalışıyordum ama müziğin bir piyasası olduğunu burada fark ettim, biz müziği severek, koklayarak, dokunarak, konuşarak yapıyorduk. Müziğin piyasa olduğunu, İstanbul'da gördük. 

"BİR MURAT KEKİLLİ OLABİLDİK"

Piyasa malı belki de..

Mal diyemedim. Ben bugün Miami'de de yaşayabilirdim şu anda, o imkanım vardı, sektörlerden birini kabul etsem yetiyordu bana, dizi film, reklam vs. ama ben müzisyen olmak için geldim, bir "Barış Manço olmak için geldim" dedim. Zordur. Bir Murat Kekilli olabildik, örneksiz olmaz, okumadan yazar olunmaz. 

"YA HEP BERABER GİDELİM CENNETE, YA ÇEVİRELİM DÜNYAYI CEHENNEME"

"ETRAFIMDA AĞLAYAN İNSANLAR OLSUN İSTEMİYORUM"

Yaptığınız müzik türünü ağır rock olarak tanımladınız. Çılgınlığa, eğlenceye, hüzün ve acı karıştırma çabanızı neye bağlıyorsunuz, ağlayan tarafınızın sorumlusu kim?

Ben etrafımda ağlayan insanlar olsun istemiyorum. Hüzünlü insan istemiyorum, "Etrafıma sorunlu insan getirmeyin" diyorum. Yıllardır boğuşuyorum. Haberleri izlemeye korkuyorum, Mısır'dan, Suriye'den gelen haberlere insansan kayıtsız kalamıyorsunuz, eğer kayıtsız kalıyorsan, zaten insan değilsin artık. O zaman zaten o tiplerden uzak duruyorum. Bizi ağıtlar olgunlaştırdı, hayatı yorulmamızı sağladı. Ben İstanbul'a geldim, albüm çıkacakken depremle karşılaştım, gün geçmiyordu ki toplumsal bir felaketle karşı karşıya kalmayalım. Yıllarca bu ülke terörden çekti. Kayıtsızlık bizi insan dışı bir varlık haline getirir ve bu çok kötü bir şey "Güzel günler yaşayacaksak, ya hep beraber gidelim cennete, ya çevirelim dünyayı cehenneme" diyorum. 

"ROCK, ALLLAH'A SIĞINMANIN BİR YOLUDUR"

"ROCKÇILAR SİGARA BİLE KULLANMIYOR"

"ALIŞKANLIKLAR İNSANOĞLUNUN EN BÜYÜK KEPAZELİĞİDİR"

Bir dergiye verdiğiniz röportajda, "Bana Allah`ın Rockçısı diyorlar, ne mutlu!" dediniz. Rock, Allah'a sığınmanın bir yolu denilebilir mi?

Kesinlikle. Dünyadaki bir çok rock gurubu aslında çok dindar. Days Grace'den, Nirvana'dan, Guns N' Roses'dan, Santana'dan kimi bana sayarsanız sayın…Hatta Santana'nın dinsel albümleri var, Meryem ile İsa'yı anlatan albümleri var. Daha komiği, hiç birisi sigara bile kullanmıyor. Görüntü olarak sigarayı veriyor ama Mick Jagger sigara bile içmez. İçmezler. İnsanlar bilmiyor bunu, bir gün bunları anlatmayı düşünüyorum. Biz maddi bağımlılığı özgürlük olarak algılıyoruz. Bir şeye bağımlı olursan özgürlük olmaz. Bir şeye bağımlı olmazsan özgür olursun sen. Seni bir şeye mecbur bırakırlarsa, özgür değilsin, eğer o şeyi sürekli yapmak zorundaysan zaten özgür değilsin. Bir şeyi sürekli yapmak zorunda bırakmışsa seni, alışkanlık haline gelmiştir, alışkanlıklar insanoğlunun en büyük kepazeliğidir bana göre. Çünkü elimizle yaratmışızdır onları ve küçük küçük tanrılar haline getiririz. Minik idollerimiz olur. 

"SİSTEM BİNMEYECEĞİ ŞEYE YULAR TAKMAZ"

"SİSTEM YILLARCA BARIŞ MANÇO'YU FAŞİSTLİKLE SUÇLADI"

"İNTİHAR OLAYLARINDAN FAYDALANMADIM"

Anadolu Rock'ın, dünyaya açılmakta zararlarını gördünüz mü diye soracaktım. Rock müziğin efsanevi grubu Iron Maiden, "Best Of" formatındaki Maiden England şovuyla 20 bin kişiye konser verdi. Bu başarıya ulaşmak, Kekilli ve arkadaşları için de mümkün mü?

Sistem dediğimiz bir olgu var. Özgürlüklerden bahsederken sistemi içine katmadan anlattım. Bunu size empoze eden şey, sistem. Ben 1978'de 9-10 yaşlarındaydım. Ses dergisinde Barış Manço ile alakalı bir şey okudum, "Ben faşist değilim" diye açıklama yapmıştı. Bütün Türkiye onu faşistlikle suçluyordu. Cem Karaca'ya da Komünist diyorlardı, Erkin Koray ortadaydı, dengeliydi, sadece müziği ile uğraşıyordu, Fikret Kızılot yine sol eğilimli ama kaliteli duruşu ile tanınırdı, insanlar sınıflandırmıştı, yaftalamıştı. Fakat gerçek sınıflandırılanın kendileri olduklarının farkında bile değillerdi çünkü Barış Manço öldükten sonra sistem dedi ki: "Biz harbiden hata yaptık, herif hakikaten dengeli bir insanmış, bütün Türkiye'nin sevgilisi haline geldi" sistem bile hata yaptığını anladı, yafta yapıştıranlar bile. Sistem binmeyeceği şeye yular takmaz. Faydalanmak zorunda; etinden, sütünden, yününden faydalanmazsa ona yular takmaz, atar kenara. Almanya'dan Big Bnag Dergisi, The Times dergisi intihar olaylarını araştırmak için benimle röportaj yapmaya geleceklerdi. Aslında dünya göz kırpıyordu, herşey hazırdı ama bir yerde ben durdurdum bunu. 

İntihar vakalarıyla şöhretinize şöhret katabilirdiniz, bu doğru…faydalanmayı değil bu algının silinmesini sağladınız. 

Tabi tabi, o an gelen bütün röportajları durdurdum. 

"PİYASADA BİR ÇOK İNSAN, ÜRÜN"

Kimsenin anlamadığı bir şey vardı. Kekilli, bu şarkı ile birlikte, bir yaşam dünyaya getirebilmek için ölümün tercih edilebileceği, yaşamak için ölünebileceği felsefesini, fikrini insanlara vermeye çalıştı aslında.  

Onlar olayın başka bir yerinden tutuyorlar hatta faydalanmaya çalışıyorlardı. Bunu fark ettim ben. Ürün haline gelecektik. Piyasadaki bir çok insan, ürün şu anda. Uyuduğunun farkında değil. Matrix'te var ya hani uyuyanlar, onlar farkında olan. Bir de bir çok insan uyandırılmaya hazır değil. Uyuduğunun farkında olmayanlar var. Kimisi bilinçli yapar, der ki, "Ben dünyanın nimetlerinden faydalanmıyorum" Ama bu dünyanın hayal ve düşten ibaret olmadığının farkında bile değildir. 

"BEN TOPLUM, HALK VE SANAT İÇİN SANAT YAPMADIM"

Farkında olmayanlar, ya Murat Kekilli'yi yok etseydiler? Cengiz Eren "Bu akşam ölürüm" şarkısının aslında ölüm korkusunu ortadan kaldıran bir şarkı olduğunu ama ölümü hatırlattığı için toplumun sizi sildiğini ifade etmişti. Gerçekten toplumun ölüm gerçeğini görmeyip, sizi silseydi neler hissederdiniz?

Toplum beni silmedi. Rızkımı veren Hüda'dır. Ben toplum için sanat yapmadım, halk için, sanat için bile sanat yapmadım. Ki en doğrusu sanat için sanat olarak görülür, tavizsiz diye bakılır, o bile yanlış, hepsi yanlış. Bağımsızlık dediğim şeyin temelinde yatan hiçbir yere bağımlı olmamaktı. Sanat, kendisine bile taviz verirse, orada bağımlı hale gelir. Sanat sanat içindir olursa bile bağımlı hale gelir. Nesimi'nin bir şiiri vardır: "Bir acaip derde düştüm herkes gider kârına, Bugün buldum bugün yerim, Hak kerimdir yarına, Zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına(Var gibi görünen şey aslında yok), Rızkımı veren Huda'dır kula minnet eylemem." diye, kimseye minnetim yok. Ben yaşantım boyunca hayatı eşlemeye çalıştım; aşağıda olanları tuttum yukarı çıkarttım, yukarıda olanları da aşağıya indirmeye çalıştım. Yani kendimce eşitlik sağlamaya çalıştım ama Koç'un yakasından tutacak halim yok, Sabancı'yı indiremem oradan. Bir dünyaları var. Şahenk'i de indiremem, bir dünyaları var, orada yaşamak zorundalar. 

"ŞARKILARIN ÖLDÜRME YETENEĞİ YOKTUR"

Bu akşam ölürüm'ün intihar vakalarının üzerindeki etkisi uzmanlarca tartışılmıştı. Bu tartışmalar sırasında Pakize Suda: "Murat Kekilli'nin şarkısından etkilenip, değil ölüme, helaya giden tek kişi var mıdır? Varsa bırakın ne hali varsa görsün." diye yazmıştı. Sizce de bir şarkı yüzünden intihar girişiminde bulunanı sizde kendi haline mi bırakacak kadar kızmış mıydınız?

İnsanlar garip ya. Biz, "Bütün dünyada barış olsun, savaş olmasın, herkes mutluluk içinde yaşasın" deseydik, herkes mutluluk içinde mi yaşayacaktı, herkes sevişecek, koklaşacak, kardeş mi olacaktı? Olmayacaktı, dünya bildiğini yapmaya devam edecekti. Dünyanın bir gözü vardır. İlk kurulduğu günden bu yana gelene kadar insanlık tarihi boyunca birileri birilerini katletmiş, çekememiş, aşağılamış, sömürmüş, ısırmış, kemirmiş, yok etmiş, yakmış. Ben deseydim ki, "Bu akşam bütün dünyadaki savaşlar bitecek, dünya barış içinde yaşayacaktı", öyle mi olacaktı? Benimki sadece bir umuttu. Şarkılar insanları hayata bağlar, öldürme yeteneği yoktur. Ama umut verir, acını paylaşır, arabesk bile olsa acını paylaşır, derdine ortak olur, etrafındaki herkes dağıldığında bir şarkıya sığınmak istersin. 

"İNSANLARIN ÖLÜM NEDENİNİ ANLAYAMADIK"

Zaten o şarkının doğuşu, böyle dönemleri olan insanların buluşmasından çıkmış. Üniversiteden arkadaşınız Osman Demren,  tahtaya ‘‘Bu akşam ölürüm beni kimse tutamaz'' diye yazmış. Hoca, ‘‘bunu kim yazdı'' diye sorunca o dizelerin altına ‘‘Bir uçurum gibi düşerim gözlerinden'' yazmış. Ve ‘‘Beni kimse tutamaz'' diye eklemiş. O dönem sevgilisinden ayrılan hocaya isabet etmiş şarkı. Yani bir paylaşım var şarkıda.

Bunların hepsi şehir efsanesi. Şarkının çıkışı da efsane. İnsanların ölmek isteme nedenini belki de biz yanlış anladık. Aşkından ölür ya insan. bütün medya yanılıyor, hepsinin kafasına saksı düştü, hepimiz yanlış anladık, belki de "ben aşkımdan ölüyorum" demek istemişti. 

"KUTUPLAŞMALAR DİZİ FİLMLERİN MARİFETİ"

Kemal Sayar röportajımızda "Çocuklar, gençler toplumdaki değişimlerin, rüzgarların birebir taşıyıcısı haline geliyorlar, çok hızlı etkileniyorlar" demişti. Gençler etkilenmeye bu kadar müsaitken, onlar adına nasıl bir müzisyenlik sorumluluğu taşıyorsunuz?

Müzik doğru kullanıldığında hakikaten etkili bir silah. Çünkü kitle iletişim araçlarını kullanarak, bunları lanse ediyorsun, oradaki cümleler şairane, barışa yakın, insanın ruhuna hitap eden şekilde olursa, insanlara katkıda bulunursun. İnsanlara iyi, güzel ve doğruyu anlatmış olursun ama dizi filmlerdeki gibi iki tane silah, üç tane kasatura, beş tane kılıç gösterirsen, insanlara bu da geçer. Çünkü insanlar hayran olduğu insanda, kendini yaşıyor. Her kahraman, seyreden bir karakter haline geliyor artık. Herkes aynı anda ortaklaşa paylaşılan karakter oluyor ve insanlar dışarıda bir müddet sonra kutuplaşıyor, kimisi birbirine "Reis" diyor, kimisi "Başkan" diyor. Bu ciddi kutuplaşmalar, dizi filmlerin marifeti. 

"DERİN" KELİMESİNDEN ÇOK ÇEKTİK"

"TÜRKİYE DIŞARIDA İTİBAR, SAYGI GÖRÜR DURUMA GELDİ"

Ama sanki siz de derin devlete katkıda bulunmuşsunuz. Bekir Coşkun o dönem:‘‘İki kişi daha dinledi öldü...''Tek sorun, ölenleri kimsenin görmemiş olması. Derin devlet gibi, derin şarkı olmalı." diye yazmıştı. Derin devlet olgusuna bağlayacak olursak, bir şarkı böyle bir devrime yol açtıysa, derin güçlerin elindeki Türkiye'yi neler bekler sizce?

Bekir Coşkun'u çok okurdum ben. Demek ki, o dönem onun da başına saksı düşmüş…Biz intihar duyumları alıyorduk ama ölüm yoktu. Çok intihar vakası vardı ama ölümle sonuçlanan tek bir kanıt yok. Banka soyulmuş, uhucular yakalanmış, niye camları indirdiniz, paraları almaya çalıştınız? diye soruyorlar, "Konuşsana lan, Kekilli'yi dinledik de" diyor.  Bunları yaşadı bu ülke, komik bir hale düştü. Bu ülke yıllarca "derin" kelimesinden çok çekti. Çocukluğumuzda sağ-sol davalarında kurşun yağıyordu. Tarihi bilmeyen arkadaşlarımız vardır. 2000'li yılların başında Almanya'ya gittiğimde, duvarlarda insanımızı aşağılayan çok yazılar gördüm. "Türks go home" gibi yazılar. Gittiğimiz ülkelerde ciddi ciddi aşağılanmalar gördüm. Ama şimdi dengeler değişti, şimdi "Komşu Hoşgeldiniz" diyorlar. Kimsenin görmek istemediği bir çok şeyi anlatabilirim size. Ülkede bir çok şeyin değiştiğini fark ediyorum ben. Ekonomik güç, dünyada caydırıcılık özelliği var mıdır bilmiyorum ama orada bize çok büyük saygı duyulmaya başlandı artık. Son 4-5 yıldır ciddi bakış farklılığı var, eskiden gittiğimde böyle olmazdı. Yunanistan sınırından giderken aşağılıyorlardı. Bir kadına bağırırken gördüm, kızdım, "Bu onların sınırı kendini tutuklatmak mı istiyorsun?" dediler, şimdi öyle değil, aynı sınır kapısı, "Komşu hoş geldin" diyorlar. 

"BARIŞ MANÇO VE CEM KARACA'YI  GEZİ'DE GÖREMEZDİNİZ"

Peki sizin gördüğünüz bu gerçeği sanatçılar niye taktir etmiyor, hep sol eğilimli, muhalif olmak zorundalar mı? "Bu ülkede o kanlı eller ile beslenen, onlara hizmet eden o kadar çok Türk sanatçı var ki İsrail'in en sadık evlatlarıdır, en sadık hizmetkârlarıdır kendileri" dediniz. Onları geziye destek verenlerin içinde mi aramalıyız?

Barış Manço'yu, Cem Karaca'yı, Fikret Kızılot'u bugün gezi parkında görebilir miydiniz? Size kalıbımı basarım göremezdiniz. Ben Cem ağabey ile tanıştım, defalarca konuştum. Ama göremezdiniz. Müziğin tarafsız bir yanı vardır, taraf olmamalı, müzik taraf olamaz, bertaraf olursun yoksa, siyasi olamaz, karşı görüşten insanların dinleme hakkını elinden alırsın. Almanya, İngiltere, Fransa gibi ülkeler geziyi niye desteklerler? Defol diyen bu insanlar niye desteklerler bir düşünün bakalım. Hiç sevilmemişiz, hala bilinçaltında I.dünya savaşında Almanlarla birlikte savaştık, tarih bunu bize öğretti doğru, peki Kudüs'ü İngilizler aldığında, Almanya'nın radyolarında zafer çığlıklarının atıldığını biliyor musunuz? Hani beraber savaşıyorduk? Kudüs kurtuldu diye bayram etmişler orada. Tarihi bilmeyenlere duyurulur. Benim guruptan bir çok arkadaşım Gezi'ye katıldılar, katıldıkları gün tekrar İzmir'in yolunu tutan arkadaşlarım var, ünlü guruplar bunlar. "Biz Atatürk'ün neferleri olarak gittik ama orada başka şeyler gördük" diye dönen çok ünlü arkadaşlarım oldu. "Muratçığım sen haklıymışsın, özür dileriz" diyenleri gördüm ben. Ben sadece şunu söyledim:" Tarafsız kalın, müziği bulaştırmayın en azından, müziği kirletmeyin"

"BİLEN İNSAN, SİSTEM İÇİN ÇOK TEHLİKELİDİR"

"GEZİ'DE SANATÇILARIN BİLİNÇSİZLİĞİ KULLANILDI"

Bu olaylara karışırken veya karıştırılırken o sanatçıların en çok hangi yönü kullanılmış oldu sizce? 

Bilinçsiz yanı. Bilseler yaparlar mı? Tarihi malumatı gözden geçirmeleri lazım, bize verilen tarihle, Almanya'daki Türk tarihi birbirini tutmuyor. İngiltere'deki Türk tarihi ile bizdeki tarih birbirini tutmuyor. Ve burada olmayan o tarihten sınıfta kalan arkadaşlarım var. Olmayan bir savaştan sınıfta akalan arkadaşlarım var. Gezi'de dolaşanlara saygı duyuyorum ama "Keşke bilseydiniz" dedim. Sistem için, sitemin dışında olduklarının farkında değiller. Sistem için en tehlikeli varlıklar, bilen insanlardır. Onlar bilgisiz insan isterler, tüketen toplum isterler. Ürün olarak görürler. Onlar için bir tek "kazan" vardır. Biz dünya paylaşılınca güzeldir diyoruz, paylaşmaktan bahsediyoruz, reklamlarda gördüğünüz paylaşmaktan söz etmiyorum ben, bir ürünün paylaştıkça çoğalmasından bahsetmiyorum. Türkiye'nin değil, dünyanın en zenginin, ayaklarını çıkartıp bir yerde çay içmeye başladığını görünce, o zaman dünyanın düzeldiğini anlarım ben. Köylüsüyle, emeklisiyle, öğretmeniyle bir araya gelip tokalaştığını görünce anlarım ben paylaşımın ne olduğunu. Ürünü tanıtıyor, "Paylaşınca güzel" diyor, neyin güzeli? Sen zengin oluyorsun, görmüyor muyuz, kimi kandırıyorsunuz?  O yüzden Barış Manço'nun kıymeti asla anlaşılamadı, Fikret Kızılot'un, Erkin Koray'ın, Moğolların kıymeti bilinmeyecek bu ülkede. Çünkü gerçeğin farkında bu insanlar. 

"BİLMEK DE MÜSİZYENİN İŞİDİR"

Bilgisizlik olduğu kabul edilse bile…şunu da mı göremiyorlar, Twitter hesabınızda, "Bu memleket bizim ve taşkınlıklar arttıkça kaybeden ülkemiz olur"şeklinde bir cümleniz vardı. Türkiye içeriden mi, dışarıdan mı yıkılmaya müsait bir ülke?

Önce tarihi bilmemiz gerekir. Geçmişini bilmeyenin geleceği olamaz, geçmişi yanlış olanın geleceği de yanlış olur. Geleceği yanlış tuğlalar üzerine inşa etmek istemeyiz. Bir müzisyenin ana görevi müziktir ama bilmek de onun işidir, bilecek. İnsan olmanın gereği olarak bilecek. Onu bildiğin andan itibaren de gerçeği ile yanlışı ayırt etme bilgeliğine ulaşırsın. Doğru ve yanlışı bırakırsın, sadece gerçeği analiz etmeye çalışırsın. 

"BARIŞ SÜRECİ HERŞEYE RAĞMEN İYİ İŞLİYOR"

"KEŞKE İNSANLARIN ROCKÇISI OLACAĞIMA, ALLAH'IN ROCKÇISI OLABİLSEM"

Onlar için "kazan" var dediniz. Şehir olan Kazan'ı getirdiniz aklıma….Kazan'da verdiğiniz konserde sık sık kardeşlik vurgusu yaptığınız yansıdı gazetelere. Kardeşlik vurgusuna olan ihtiyaç, barış sürecindeki tek eksiğimiz mi?

Barış süreci bence iyi işliyor, her şeye rağmen iyi işliyor. Olacağına inanıyorum, güzel şeyler olabilir. Bazen tek bir insanın umudu, dünyayı kurtarabilir, belki bir çocuktur o, büyür, insanların fikrine yön verebilir, kardeşliği anlatabilir, insanların yanlış olduğu şeyleri düzeltebilir. O insanları bulup çıkartmamız lazım ortaya. İyi şeyler anlatanları desteklememiz gerekir. "işte öyle Allah'ın rockçısı" dersen kaybedersin. Ha orada bir sıkıntı yok, keşke bütün insanların rockçısı olacağıma, Allah'ın rockçısı olabilsem. Daha ne isterim, zaten kainatın rockçısı haline gelirsin. Ben çevremdeki yakın insanlardan sorumluyum, sorumluluklarımın farkındayım.

"RUHUMU KANDIRAMAZLAR"

Twitterınıza, "Yok mu beni bir şeyle kandıracak olan.Ben taraf olmak istiyorum" diye yazmıştınız. 

Gerçekten taraf, iyi ve güzelden taraf bir şey varsa, ikna etsinler beni, kabulümdür. Ama bana gelip de, "Dünyada bundan sonra en iyi sen yaşayacaksın" demeyecek. Benim duygularıma, ruhuma hitap edecek bir şeyle gelmeli. Ruhumu kandıracak bir şey bulun, onu kandıracak hiç birşey bulamazsınız, boşuna uğraşmayın. İşin garip tarafı, ilk insandan bu yana malzeme aynı, daha önceki insanların malzemesini (çene, ağız vs)kullanıyoruz, bizden öncekilerden almışız, bizden sonra kullanacaklara vereceğiz. 

"KALİTELİ BİR SİNEMA FİLMİNDE OYNAMAK İSTERİM"

O soyut kavramın içine o zaman siyaset girmiyor. Ak Parti veya başka bir siyasi parti sizi kandıramaz?

Yok partilerle alakalı konuşmuyorum, bütün sistem hakkında konuşuyorum. Microcoft, bütün mal varlığını bana verecek olsa,  almam, beni onunla mutlu edemez. Sistem için tehlikeli olan bu, "Bu adam hiç bir şeyle mutlu olamayacak" diye bakıyor,  dünya ile alakalı ne verse, güneşi sağına versen, ayı soluna bu adamı mutlu edemeyeceğini biliyor, onun için reklam için boşuna gelmeyin diyorum. Ama kaliteli bir sinema filminde oynamak isterim, harbiden oynamak isterim, babalar gibi de oynamak isterim. Bir de Jodie Foster falan olsa, "Allah" derim. Ha yerli de olur, güzel aktrislerimiz var. Yıllardır seyrederiz. Bilim kurgu olsun, mesaj küt diye yerine ulaşacak. Türkiye'de birisi akıl edecek bir bilim kurguyu….

"AK PARTİ'Yİ SAMİMİ BULMAMAK CEHALETTİR"

"SANAT, SİYASET ÜSTÜDÜR"

Bir blog sayfasında, siyasetçilerin bazı vaatlerine "Bu söylediklerimin hepsi yalan" şarkı sözüyle gönderme yaptığınız yazıyordu. Siyasetin kanadına biner misiniz? Ak Partiyi ne kadar samimi buluyorsunuz?

Sahnede çok keyifli oluyor. Mizah olarak düşünün onu. Kimisi Cem Uzan'a çekti, kimisi Kemal Kılıçdaroğlu'na çekti, kimisi Tayyip Erdoğan'a…Yok ya. sanat siyaset üstü bir şeydir. Seçim zamanında siyasetçilerin absürt vaatleri de olmuştu, ev, iş, araba anahtarı vaatleri olmuştu, inanayım mı, "Bu söylediklerinin hepsi yalan" diyorum. Benzin 1 lira olacakmış, hep beraber "Bu söylediklerimin hepsi yalan" diyoruz. Latife olsun diye şakalaşıyoruz, iyi de oluyor. Ak Partinin yaptıklarını samimi bulduklarım elbette var. Ak Parti'yi kesinlikle samimi buluyorum. Ak Partiyi samimi bulmamak cehalettir. Türkiye'de %50'nin üzerinde, hangi akla hizmet samimi bulmazsın, gerçeği inkardan başka bir şey değil bu. Bizim vatandaş olarak bir oyumuz vardır, müzisyen de olsam bir vatandaşlık görevimiz vardır, o görevimizi mutlaka kullanırız, vatandaşlık görevimizi yaparız. Bize vaat edilen şeylerden yola çıkarak, karar veririz. Doğruyu söyleyen, kaynağını gösteren, açıklamasını yapan, yapacaklarını anlatan oyumu alıyor. Hiç tepki oyuna gerek yok, açık net olarak gider veririm. İkna edeceğimi ederim. Sadece" Bana anlattıklarından sonra bende bu intibayı bıraktı, bunları yapabileceğini düşünüyorum" der, fikrimi paylaşırım, benim siyasetim bu kadar, bundan öteye gitmez.

"BATI OLMAYALIM, DOĞU OLALIM"

"DOĞU'DAN UTANMAMAK LAZIM"

"BAZI DEĞER YARGILARIMIZI DA DEĞİŞTİRMEMİZ GEREKİR"

"TÜRKİYE'NİN EN ÖNEMLİ SORUNU, ÖZGÜRLÜK"

"ÜNİVERSİTE GENÇLİĞİNİN, ÖZGÜRLÜK NEDİR SORUSUNA VERECEK CEVABI YOK"

‘Bu akşam ölürüm'den sonra "Yedialtı" albümü çıkarttınız. 3 bin yıllık bir felsefe, yedialtının insan hayatı üzerindeki yönlendirici enerjisi size bu çalışma sırasında yardımcı oldu. Kendinize sorduğunuz sorular bugün nasıl bir felsefenin kuytusuna bıraktı sizi?

Dünya değişiyor, yaşadığın çevreye uyum sağlarsan, kıvrak hale gelirsin. Bazı şeyler değerini yitirmemeli. Ahlaki değerler de, o kadar da olurlar var ama olmazsa olmazlar da var. Bizim de bazen sabitesi olduğumuz, körü körüne kandığımız değer yargılarımız var ama değiştirebileceğimiz şeyler de var, çünkü internet devriminden sonra dünya çok çabuk değişiyor. Bazı şeylere de göz yummak gerektiği kanaatindeyim ama bazı değer yargılarımızı da değiştirmemiz gerekir. Bazı programların güvenilir olanlarına evet, güvensiz olanlarına hayır dememiz gerekir. Bir kurbağanın suyunu yavaş yavaş ısıtırsanız zıplamaz ama birden bire sıcak suya koyarsanız sıçrar. İnsanoğlunun kaldırabileceği şeyler vardır, bilim de öyle. Anenelerimiz, geleneklerimiz arasında kaybolmaması gereken yerler var mesela otobüste, yaşlıya, hamileye yer vermeyi insanlık sayarız, yer vermeyene "İnsanlıktan nasibini almamış" deriz ama beni görmesin diye uyku numarası yapmayız…şimdiki gençlikte bu var mı var. Biz batı olmamalıyız, doğu olalım. Ne var, doğudan bir zarar mı gördük, sömürülmüş doğu, ısırılmış doğu, kemirilmiş doğu. Felsefe doğuda, yaşantı doğuda, incelik, zarafet, ruh doğuda, tarih doğuda. Doğu'dan utanmamak lazım, daha doğuya gidin, Japonya mesela. Daha doğuda gelişmiş olanlar var. Özgürlük kavramanı yeniden tanımlamamız lazım, Türkiye'nin en önemli sorunu bu. Üniversite gençliğine, "Özgürlük nedir" diye bir soru sorun, alacağınız cevaplara güleceksiniz. Eskiden kitaplar okunurdu, bir şeyler oldu üniversitelerde. Cıstak cıstak dinliyorlar. Ve televizyonlardaki şov programları ve onların verdikleri…Bunlar ne hale geldi, bu garip bunları nasıl kurtarırız diye bakıyor. 

"ARTIK MADDİ DÜNYAYA KARŞI DEĞİLİM"

"Artık geleceğe daha berrak bakıyorum. Şimdi her şeye yeniden başlıyorum" diyorsunuz. Gümüş Teller, bu düşüncenin ürünü olarak karşımızda. Bu albümle birlikte dünya görüşünüz mü, dünyadaki değişim mi daha baskın?

Maddi bir dünya var önünüzde, kazanmak zorundasınız, inanmadan olmaz ama bir maddeye sarılıp, diğerlerini lav edip, onların ölümüne sebep olursan, al dünyayı başına çal noktasına gelir. ‘Kutsal olan bazı değer yargıları(ruh, insanlık, vicdan) yitirilmemeli' diyorum. Bunları geçen zaman diliminde daha iyi analiz ettiğimi düşünüyorum. Geçmişte yok mu var, ama maddi dünyanın içinde yaşadığımı fark ettim. Ben körü körüne karşıydım. Bazı programlara güvenilebilir artık, hiç kimseye güvenim yoktu, herkes benim için potansiyel düşmandı, her fikir, her düşünce, her akım. Şimdi onlarla da oturup anlaşılabileceği kanaatine vardım. 

"ALİM DEĞİLİM AMA YETERİNCE OKURUM"

"O GARİPLERDEN NE İSTİYORSUNUZ?" SORUSU, MUHABBETİN SONU OLDU"

"DEVLET AT, BEN AT SİNEĞİYİM"

Herkesi potansiyel düşman olarak görüyorum dediniz de…Köşe yazılarına başladığınız bir internet sitesinin ilk yazısında "Dostlarım merhaba, düşmanlarım (benim gibi birinin bayağı vardır)" diye söze başladınız. Siz bu kadar şeffaf ve zararsız iken insanlar sizden ne ister?

Bunca anlattıklarımız boşa gidebilir, cevabını verdim zaten. Ben bildiğimi düşünüyorum, ukalalık boyutunda değil, yeterince bildiğimi düşünüyorum. Çok bilgin demiyorum, mümkün değil. Alim sayılmam ama yeterince okuduğumu söyleyebilirim, en azından şunları anlatacak kadar okuduğumu siz fark etmişsinizdir. Şiddetli İsrail-Filistin savaşının olduğu bir dönemde havalimanında konsere gidiyorum. İsrail'li genç bir arkadaş geldi, "Muratçığım ne yapıyorsun?" dedi, "İyiyim" dedim. "Biliyor musun seni İsrail'de çok seviyorlar" dedi. Ben de "Hadi ya niye sevsinler ki beni, sevilecek neyim var ki?" dedim. "Şarkılarını çok seviyoruz, intiharlar araştırma konusu" dedi, "Ya bırakın intihar falan yok, sen onu bıraksana, ne istiyorsunuz o gariplerden, öldürüyorsunuz?" dedim, "Abi sen başka bir yere girdin" dedi. "Merak ettim, merakımı gidermek için soruyorum" dedim. "O gariplerden ne istiyorsunuz?" sorusu, muhabbetin sonu oldu. İngiliz Kraliçesine git, "Afrikalı insanlardan ne istediniz, niye sömürdünüz onları?" desen, seninle konuşacağını zannetmiyorum. Devlet ağır aksak at gibidir. Ben de at sineği gibiyim, at sineği de devleti yani atı sokar, harekete geçirir. Sokmazsa durmam, devletleri harekete geçirir, herkesi rahatsız edeceğim. İyi olanı, daha iyi olabilirsin diye rahatsız edeceğim, kötü olanı kafasına vurup rahatsız edeceğim. 

"GENÇLİK NE ALLAH'A, NE DE DÜNYAYA İNANMIYOR"

Şimdiki gençlik vurgusu çok önemliydi benim için. Bir zamanlar Nuh Tufanı üzerine araştırmalar yaptınız. Twitter'da da genellikle tasavvufi şeyler paylaşıyorsunuz. Doğru yolu buldunuz mu, bulamayanlar için tavsiyeniz nedir, gençlerde iman eksikliği gibi bir şey gözünüze çarpıyor mu?

İmanın açılımını yaparsak, inanç eksikliği var aslında. Yaptıkları işe bile inanmıyorlar. Ne Allah, ne bu dünya…aslında hiçbir şeye inanmıyorlar. Kendileri inansa eyvallah. Hepsi bağımlı halde oldukları için farkında bile değiller uyuduklarının. 

 "BENİ DİNLEMİYORSUNUZ, BARİ KURAN'I DİNLEYİN"

3 yıl sonra Ahir Zaman albümüyle hayranlarınızın karşısına çıktınız. Bu albümde Kuran'ı Kerimden okuduğunuz iki ayet(İnsanlar Allah'a söz verdiler. Biz de melekleri onlara şahit kıldık) tartışmalara yol açmıştı. Asıl soru şu, müzik Kuran'ı ister de, Kuran'ın müziği kabul eder mi? Şeytani bulmaz mı?

Araştırmadım, ben sadece iyi niyetle bunu yaptım, bir de o dönemde savaşlar olmuştu, Amerika, Irak'a girdi vs. Afrika açlıktan kırılıyordu, su için burada pankartlar açılıyordu. Burada amansız bir yardım çabası vardı ki, Batı'dan yardım gitmiyordu oraya. Tam bu dönemde böyle bir şeye ihtiyaç duyulduğunu hissettim. Hani beni dinlemiyorsunuz, bari Kuran'ı dinleyin. Daha önce attıklarınız gibi beni de bir kenara atabilirsiniz, sıkıntı yok. 

"BİLSELER KURAN'A DÜŞMAN OLMAZLARDI"

"KURAN BÜYÜK BİR REHBER, YOL GÖSTERİCİ"

Ama öyle bir kitap var ki atılamaz…Hatta Bir takipçinize, "Kuran'ı kerimi çokça ve anlayarak düşünerek okuyalım asıl mesaj O'nda !" diye yazmıştınız. Peki Kuran'ın rehberliği hayatınızda nerede bir dönüşüm yarattı. 

Yıllarca biz tozlu raflarda tuttuk onu. Kitap olarak okumadık, bir Doğan Cüceloğlu'nun kitabını okuduk, Bülent Akyürek'i, Turgut Özakman'ı, Elif Şafak'ı okuduk okuduk…Kuran'ı okumadık. O da kitap. Kim bilinç altımıza yerleştirdi bunu? Hiç bir şey değilse, kutsamıyorsanız eyvallah, Allah tarafından inmedi…bir an için bütün bunlara tamam. Kitap diye oku, düşman olmadan önce oku, insan bilmediğine düşman olurmuş. Bilseler düşman olmazlardı, dost olurlardı. Kuran, benim hayatımda hep vardı, ben onu hep okuyordum. Dünyada bir iş başaracaksanız, inananlar için rehber, yol gösterici bir rehber. Hayatını kolaylaştırıyor, adım atmanı kolaylaştırıyor. 

"ALLAH BENİ KULLARA MİNNET ETTİRMEDİ"

Konserlerinizde kafalarını sallayan, sahneye atlayan hatta yumruklarına maruz kaldığınız hayranlarınız için, "‘Bundan sonraki konserlerim için endişeleniyorum. Ben deliyim ama bunlar benden daha deli'' ifadesini kullanmıştınız. Hayran kitlenizin karakteristik özelliği ne? bundan memnun musunuz?

Yumruk değil, atlarken eli değiyor üzerime. Benim her türlü kitlem var, sınırlandırmak çok da doğru değil, biz sınırları kaldırmaya çalışıyoruz. Dünya ilk kurulduğunda sınırlar var mıydı, yoktu, şu ülke senin bu ülke benim diye. Benim sınırlamam yok, her türlü yaştan sevenim var, Allah bizi o konuda mahrum bırakmadı, kullara da minnet ettirmedi, dik durmamı sağladı, yardımcı oldu bana. 

Bir gün yolda yürürken kızın biri "Ne yaptın sen? Sadece bizimdin, şimdi herkesin oldun" dedi diye kitlenizi daraltma yoluna gittiğinizi söylediniz. Paranın, ünün ve hayran sayısının fazlası sizi neden korkutuyor?

Korkmak değil, ne kadar paylaşırsan o kadar iyi. Ben ona cevaben şunu dedim: "Ne kadar bencilsin, sadece sen dinliyorsun, iyi bir şey dinlediğini zannediyorsun, sahipleniyorsun, düz mantık, bırak başkaları da sevsin, bencilliğe gerek yok" dedim. 

"AŞKSIZ DEVRİM OLMAZ"

"KURTULUŞ SAVAŞI BİLE AŞK İLE OLDU"

"BAĞIMSIZLIK SİZİN KARAKTERİNİZ OLMALI"

"Ben, aşkım uğruna ölürüm. Ona bir zarar geleceğini bileyim, kendimi atarım onun önüne" demiştiniz. Hayatınızı aşksızlığa mı borçlusunuz yani?

Olur mu ya, aşksız devrim bile olmaz, aşksız şarkı yapılmaz. Savaşta bile aşk vardır, aşk ile yapılır. Kurtuluş savaşı aşk ile yapılmıştır, nasıl açıklarsın başka türlü bunu. Sütçü İmam'ın,  "Bu bayrak burada olduğu sürece cuma kılamazsınız!" demesi kadar güzel bir hitap duyabilirsiniz? Bugün hangi lider böyle bir hitap verebilir? Herkes ayaklanarak bir anda kurtuluyor çünkü esirsiniz, başka bir bayrağın altında esaret altındasınız, ilk önce bağımsızlığınızı kazanmak zorundasınız, Atatürk: "Bağımsızlık sizin karakteriniz olmalı." 

"BASINDA YER ALMIYORUM"

15 şarkılık bu albümünde kendi parçalarınızın dışında Şekip Ayhan Özışık ve Nesimi'nin yanı sıra; Michael Jackson ve Whitney Houston ile yıllarca aynı sahneyi paylaşıp vokalistliklerini yapan, ünlü Amerika'lı caz sanatçısı Della Milles ile Türkçe söylediğiniz bir de düet şarkı yer alıyor. Bu albüm sadece kendinizi değil ülke sınırlarını aşmanın bir gayreti miydi?

Bu bir gayret değil. Bize Kırgızistan'da, Ukrayna'dan, doğu blok ülkelerinin büyükelçileri aradı beni "Burada herkes seni dinliyor" diye. Bu akşam ölürüm albümünün, yedialtı albümünün ve ayrılık albümünün oralara kadar gittiğini, orada çalındığını biliyorum. Sadece basın yayın organlarında yer bulmadı. Yılbaşından bir gün sonra bir gazetede şöyle bir başlık vardı: "Rusya'da, Türk otelinin açılışında sanatçılarımızdan bir tanesi 100 bin dolar istedi" diye. Onlar da, "Sen bu kadar para etmezsin" demişler. Ki 35 bin dolara Gipsy Kings'i getirmişler, ki ben çok daha fazlası ettiğini düşünüyorum para kriterse.ve o haberin altına not düşülmüştü, "Bölgede en çok dinlenen sanatçı Murat Kekilli" diye. Bu benim için süper bir haberdi. 24 Ağustos'ta Denizli'de konserim olacak. Muhtemelen 50 bin kişi gelecek. Ve kayıtlara geçmeyecek. 10 sene önce 60 bin kişi gelmişti, 10 yıllık bir özlem var aramızda. Açılışını yaptığım festivalin kapanışını yapacağım. 

"Aynadaki ben miyim ? Benim mi gümüş teller. Yalan mı söylüyorlar, Yüzümdeki çizgiler?" Gümüş teller, aslında yaşlanmayla ilgili bir derdiniz olduğunu mu gösteriyor?

Yaşlanıyorum ya…mucizevi bir kozmetik ürünü arıyorum. Fıstık gibiyim ya…

"POP MÜZİK KALİTESİNİ YİTİRDİ"

Tweeter'da birinin şöyle bir cümleye rastlamıştım, "Sinan Akçıl'ın "Pop Müzik Lordu" olduğu bir piyasa acınası hale geldi demektir." Sizce pop müziğin bu son durumu beklenilir bir şey miydi? Bir balondu ve söndü diyebilir miyiz?

Pop müzik, onlarca yıldır bitti bitecek deniyor, pop müzik bitmiyor. Sadece şu var ki pop müzik kalitesini yitirdi, kötü olan bu. Sezen Aksu'nun, Barış Manço'nun, Ajda Pekkan'ın yaptığı o pop müzik var ya, onların tadını hiç bir şeyde bulamıyorum şu anda. Yakın zamanlarda öyle güzel şarkılar çıkmadı. 

"SADECE RUHUMUZA DEĞİL, BEDENİMİZE DE BİR ŞEYLER YERLEŞTİRİLDİ"

Neden ama, o dönem insanlar daha mı iyi duygularını ifade ediyordu, şimdi duygusuzlaştık mı?

Bir şey oldu, ben de onu anlatmaya çalışıyorum. Özgürlük nedir diye bangır bangır bağırıyorum. Sadece bilinç altımıza bir şey yerleştirmediler, bir çip değil oradaki sadece, bedenimize de bir şeyler yerleştirilmiş vaziyette. Domateslerden mi bilmiyorum ama beden de gitti.

"HERŞEYİ ALSINLAR, DUYGULAR KALSIN"

Pop müzikten bir şey çıkmıyor ama hala umudumuz var: rock…Central London Üniversitesi'nden Dr. Chamarro Premuzic, rock müziğin zihinlerimiz için faydalı olduğu tespitinde bulundu. Rock yolculuğunuz sapsa sapsa en fazla hangi müzik türüne yaklaşır?

Mümkünse sapmasın, hani az önce dedim ya bazı programlar güvenilir, bazıları güvenilmez, mümkünse değişmesin. Ha sound konusunda değişiklik olur ama ruhuyla oynarsan, her şeyini kaybedersin. Şu gücü kaybedersin. Mesela benim önüme dünyayı atacaklar, "Al her şeyi sen yönet" diyecekler, gülüp geçerim. Herşeyi alsınlar, duygular kalsın. Rock müzik kaybolmasın. Rock'n kalalım.

HABERX