Sykes-Picot düzeni yıkılıyor

"Osmanlı'nın Ortadoğu'dan Çekilişi" üzerine kitap yazan Ahmet Özcan, gelecek yıl 1. Dünya Savaşı'nın yüzüncü yılını idrak edileceğini ama bu tarihi dönemecin manasının idrak edilemediğini belirterek Arap Baharı'nı Sykes-Picot düzeninin yıkılışı olarak değerlendiriyor.

ABONE OL
GİRİŞ 20.08.2013 09:58 GÜNCELLEME 20.08.2013 11:09 RÖPORTAJ
Sykes-Picot düzeni yıkılıyor

Röportaj: Emrullah Öztürk

Ortadoğu'da, Arap Baharı'yla başlayan yeni süreç Suriye'de yaşanan savaş ve Mısır'daki darbe ile farklı boyutlara ulaştı.  Önce Tunus, ardından Mısır ve Libya'da gerçekleşen devrimlerin ardından bu ülkelerde bir türlü refah sağlanamadı. Yeni gelen yönetimleri istemeyen bazı güçler bu ülkeleri karıştırmak için bin bir tülü yola başvurdu. Oyunun son perdesi Mısır'da sahnelendi. Seçimle iktidara gelen Müslüman Kardeşler daha bir yıl bile geçmeden darbeyle alaşağı edildi. Herkes daha öncekiler gibi halkın kabulleneceğini sanmıştı ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Halk, darbeye karşı meydanlara indi ve aylarca direndi. Ancak cunta yönetimi daha fazla tahammül edemeyerek tarihin en kanlı katliamlarından birini gerçekleştirdi. Mısır'da katliam sürüyor ve peki bu son olacak mı? Ortadoğu'nun geleceği için Mısır'ın önemi ne? Bundan sonra neler olacak? Türkiye ne yapmalı? İşte tüm bu sorulara "Osmanlı'nın Ortadoğu'dan Çekilişi" adlı kitabın yazarı Ahmet Öcan yanıt verdi. Özcan'a göre henüz 1. Dünya Savaşı bitmedi. Arap Baharı da Türkiye'de yaşanan büyük dönüşümün uzantısı ve sonucu, Sykes-Picot düzeninin yıkılışı...

"GERÇEK VATANIMIZ HENÜZ BAĞIMSIZLIĞINA KAVUŞMAMIŞTIR"

"Osmanlı'nın Ortadoğu'dan Çekilişi" adlı kitabınızda tam da şu an Ortadoğu'da yaşanan gelişmelere ışık tutuyorsunuz. Kitabın önsözünde "1. Dünya Savaşı'nın yüzüncü yılını idrak edeceğimizi hatırlatıyor ama bu tarihi dönemecin manasını idrak edemediği"mizi belirtiyorsunuz? Biraz açar mısınız?

I. Dünya Savaşı son Haçlı Seferi'dir. Navarin'de Osmanlı donanmasının yakılmasından itibaren içine girilen yıkılış psikolojisi, I. Dünya Savaşı'yla yok oluş psikolojisine dönüşmüştür. Cumhuriyet, bu yok oluşa karşı ele kalanı koruma çabasıyla kurulmuş ama Lozan'dan sonra İngilizlerle anlaşan unsurlar ülkemizi bir örtülü sömürge halinde yeniden formatlayarak Batıcıl bir düzen kurmuşlardır. Adı cumhuriyettir ama aslında batıcı oligarşik bir diktatörlüktür. Adı Türkiye'dir ama aslında Türklük Batılılaşmanın maskesidir. Adı vatandır ama aslında gerçek ve büyük vatanımızın bölünmüşlüğünün, yani asıl vatanımızdan vazgeçişimizin adıdır. Adı millettir ama aslında milletimizin tarihi ve coğrafyasından uzaklaştırılıp kendine yabancılaştırılması sözkonusudur. I. Dünya savaşı sonrası bütün İslam ve Osmanlı coğrafyasında kurulmuş devletler gibi, Türkiye Cumhuriyeti de bu köklü değişimin adıdır. Ve o gün bugündür bu ihaneti kutsayıp put gibi tapanlarla buna boyun eğmeyenlerin kavgası sürmektedir. Gerçek vatanımız ki- Sykes-Picot'un böldüğü bütün sınırların toplamıdır- henüz bağımsızlığına kavuşmamıştır. Kemalizm, bütün bunlar Anadolu'da gerçekleşmiş gibi rol yapıp milletimizi illüzyonla oyalamanın adıdır. Şimdi milletimiz uyanmış, Kemalizm'in İngilizler adına nöbetini tuttuğu bu düzene son verip, aslına dönmeye çalışmakta, evrensel yürüyüşüne kaldığı yerden devam etmeye koyulmaktadır. Ancak Batıcı düşünme formatıyla Kemalizm'in bu çarpık tarih, devlet, vatan, millet demagojisini içselleştirimiş kolonyal aydınlar, milletimizin içgüdüleriyle keşfettiği bu tarihsel idrakten bile uzak bir ihanet içindedir. Bu manada, yaşadığımız süreç sadece Kemalizm'in değil, bu sahtekar aydınların ve sahte fikirlerinin de tasfiye sürecidir. Oyun bitmiştir ve yeni bir oyun kurulacaktır.

SYKES-PİCOT DÜZENİ YIKILIYOR

Sanki Arap Baharı'ndan önce Ortadoğu süt limanmış da Arap Baharı sonrası kaotik bir süreç başlamış gibi gösterilmeye çalışılıyor. Sizce Arap Baharı bir uyanış mı?

Bayrak düştüğü yerden kalkar. Arap baharı, Türkiye'de yaşanan büyük dönüşümün uzantısı ve sonucudur. Sykes-Picot düzeninin yıkılışıdır. Osmanlı ruhunun yeniden nüksetmesi ve halklarımıza nefes vermesidir. İslam milletinin 21. yüzyılda dirilişidir. Bu nedenle önce lekelenmeye çalışılmış, şimdide boğulmak istenmektedir. Emperyalist güçlerin ve onların İslam dünyasındaki kadim işbirlikçisi devletlerin hep birlikte korktuğu ve düşman olduğu bu büyük uyanış, İslam uygarlığının yeniden kurulmasının ilk taşlarını döşemenin adıdır. Büyük bir dirilişin ilk kıvılcımlarıdır. Daha arkası gelecektir.

BATI, PAGAN BARBAR KÖKLERİNE GERİ DÖNDÜ

Arap Baharı'nın Ortadoğu'da yarattığı en önemli etki İslami kesimin demokratik taleplerle ortaya çıkmasıydı. Önce Tunus, sonrasında da Mısır ve Libya'da İslami geçmişi olan oluşumlar seçimle iktidara geldi. Ancak bugün Mısır'da darbe oldu ve ülke iç savaşa sürükleniyor. Sizce birilerinin evdeki hesabı çarşıya uymadı mı?

Bunlar tarihsel olarak önemsiz detaylardır. Mısır, Tunus, Libya, Suriye, Yemen'de gelgitler yaşanacak ve sıkıntılı dönemler olacaktır. Yüz yıl sonra her şeyin birden bire yola girmesi, güllük gülistanlık yürümesi beklenmemelidir. Tabii ki Batılı güçlerin ve işbirlikçilerinin bu büyük uyanışa cevabı olacak, hamleleri olacak, fitne ve katliamlarla süreci boğmaya çalışacaktır. Ama hiç bir şansları yoktur. Tarihin ritmi uyanış ve diriliş yönündedir ve yaptıkları her hamleyle sadece kendi mezarlarını kazmaktadırlar.

Mısır darbesi, ABD ve Avrupa'nın evdeki hesaplarını alt üst etti. Darbeye karşı başlayan görkemli direniş, üç beş general üç beş yargıçla yönettikleri darbelerini başlarına çaldı. Şimdi ne yapacaklarını şaşırdılar. Batı ise insanlığa pazarladığı değerlerine ihanet etti. Hiç birşeye inanmayan pagan barbar köklerine döndü. Türkiye'deki değişim, Arap baharı ve buna karşı yürütülen bütün operasyonlar, İslam ümmetinin yeniden dirilişini tetiklediği kadar, Batının bundan sonra içine gireceği moral ve ideolojik çöküşünü de tetikledi. Batılı demokrasi oyununun kurallarıyla meşru yollardan iktidara gelen yerli ve barışçıl İslami hareketlere artık söyleyecek hiç bir sözleri kalmadı. Ve İslamcılık, yüz yılın rövanşını onurlu, yapıcı, insani ve özgürlükçü temelden yürüttüğü gerçekten tarihsel önemde devrimlerle yeni bir aşamaya girdi. Bundan sonra insani değerler ve evrensel iddiaların ölçüsü, onurlu müslümanların adalet ve özgürlük şiarları olacaktır. Artık yargılama, not verme, fırça atma, aşağılama, övme, yerme tekeli, müslümanların inisiyatifindedir. Bu kanlı ve acılı sürecin en önemli ve kalıcı bereketi, inşallah bu olacaktır. Bizim yüzüne bakacağımız bir insanlık vicdanı var ve artık yüzümüze utanmadan bakamayacak bir batı ve onun içimizdeki uzantıları var. Devrim, amacına ulaşmıştır.

BU SAFLAŞMA YENİ DEĞİL

Mısır'da İhvan'a karşı Batılı ülkeler ve İsrail ile birlikte Suudi Arabistan, BAE, İran gibi birbirine düşman görünen ülkeler aynı safta yer aldı. Neden?

Bu saflaşma, ta ilk Haçlı Seferi'ndeki Selçuklu döneminin ve sonraki Moğol istilasının ve en son Osmanlı'nın yıkılış dönemimin saflaşmasıdır. O zamanlarda bir mezhepçi devlet, bir gayr-ı müslim topluluk ve birkaç küçük hain kabile, doğudan veya batıdan gelen istilacılarla işbirliği yapmıştır; ama her seferinde sonları müstevliler gibi olmuştur. Bugün de saydığınız işbirlikçi cephede yer alan devlet ve gruplar, bunun hesabını ödeyecektir. Dökülen her müslümanın kanı yerde kalmayacak ve hem Batı'dan hem de bu münafık güçlerden sorulacaktır. Bu nedenle istedikleri kadar kan döküp fitne çıkartabilirler, hepsi bir yerlere not edilmektedir. Ve hiçbir suçları cezasız kalmayacaktır. Onların zalimlikleri ve fitneleri ilk değil ama bizim savaşımız daha yeni başlıyor. Bu savaşın boyutlarını ve sonuçlarını görünce çok şaşıracaklar. Özellikle mezhepçi münafıklar, Körfez'in hain kabileleri, Suriye devrimine ihanet eden sahte dinci unsurlar, işbirlikçi gavur solcular, ırkçı Türkçüler, gavurlaşmış Kürtler, cellatlarına yani CHP'ye aşık bazı Alevi unsurlar, Amerikancı-İngilizci bazı Sünni cemaatler ve tarikatlar... Bunlar çok kötü bir sınav verdiler. Oysa işgal ve savaşta, zulümler karşısında, fitne zamanlarında şaka yapılmaz! Herkes ciddiyetle safını doğru seçmek zorundadır. Oysa bunlar hala sürecin anlamının ve ciddiyetinin farkında değiller. Bu süreçte tam aksine mazlumların ve diktatörlüklere başkaldıran onurlu direnişlerin safında duran müslüman güçler, gerçek devrimci solcular, Sünni veya Alevi, Türk, Kürt, Arap, Çerkez, her mezhep ve çevrelerden onurlu insanların oluşturduğu vicdan ve adalet cephesi ise, yeni dönemin kurucu iradesi olarak önemli bir deneyimden geçmektedir. Partiler, ırklar ve mezhepler üstü bir çerçevede adalet ve özgürlük şiarıyla olan bitene tepki veren bu dinamik cephe, ortak geleceğimizin kardeşlik hukukunu ve yeni düzenlerin gerçekten yerli, milli, demokratik ve bağımsızlıkçı karakterini tayin edecektir.

ORTADOĞU'NUN GELECEĞİ TÜRKİYE'YE BAĞLI

Mısır'da Müslüman Kardeşler direnir ve mücadeleyi kazanırsa, bu Ortadoğu'nun geleceği açısından nasıl sonuçlar doğurur?

Mısır, Ortadoğu, Akdeniz ve Afrika'nın kalbidir. Roma ve Osmanlının en kritik eyaletidir. Mısır, İstanbul'un öteki adıdır. İhvan, bu şuurun nöbetini tutan en örgütlü, en köklü, en sahici teşkilattır. Mısır, bütün engellere rağmen eninde sonunda bu iradeyle tekrar tarihsel misyonuna dönecektir. Müslüman Kardeşler mutlaka iktidar olacaktır. Darbe, katliam, zulümler, geçicidir. Mısır'ın onurlu halkı ölmeye, zulüm görmeye alışıktır. Ama firavunlar uzun süredir onurlu bir direnişe, tarihin en görkemli devrimine alışık değildi. Şimdi elleri ayakları dolaştı. En iyi bildikleri şeyi, öldürmeyi, zulmetmeyi tekrar ediyorlar; ama hiç bir şansları yok. Yanlarına aldıkları haçlı tohumu unsurlarla beraber er geç müslüman vicdanının adaletiyle tanışacaklar.

Ortadoğu'nun geleceği, Türkiye'nin Suriye, Mısır, Tunus ve diğer İslami uyanış devrimlerinin arkasında durmasına bağlıdır. Bölgedeki İran, Suud, İsrail gibi güçler ve destekledikleri mezhepçi, azınlıkçı diktalar, Türkiye'den esen barış, istikrar ve vicdana dayalı politikanın rüzgarı karşısında yerle yeksan olacaktır. Çünkü onların bütün güçleri, sahte çatışmalar, milliyetçi veya mezhepçi ayrışmalar ve din kavgalarına dayalıydı. Oysa esen yeni rüzgar, adaletin, özgürlüğün, kardeşliğin, yeniden ortak bir ülkü etrafında birleşmenin fırtınasına dönüştü. Şimdi Mısır halkına güç ve moral veren de işte bu fırtınadır. Firavunun örümcek ağı, bu insanlık kıyamı karşısında mutlaka yenilecektir. Özgür Mısır, Sykes-Picot düzeninin en önemli ikinci ayağını da yıkacak, hem Filistin ve Suriye hem de Yemen ve Afrika'ya muazzam bir enerji yayacaktır.

YENİ BİR BÖLGESEL BİRLİK İNŞA EDİLMELİ

Osmanlı'nın Ortadoğu'dan çekilmesiyle İslam ülkeleri tesbih tanecikleri gibi dağıldı. Peki bugün Türkiye'ye rağmen Ortadoğu'da bir barış ve birlik mümkün mü?

Türkiye, tarihe, hakka ve hukuka sahip çıkan onurlu dış politikasıyla umudun adıdır. Sadece bu duruşuyla bile bütün bölgede taşları yerinden oynatıp emperyalist statükoyu sarsmıştır. Tabii ki tarihsel ve coğrafi misyonuyla lider bir pozisyondadır. Ama ümmetin birliği ve bölge halklarının yeni bir üst çatıda toparlanması, bütün halkların katılımıyla olacaktır. Türkler, Kürtler, Araplar, Balkan ve Kafkas halkları, yeni bir bölgesel birlik inşa etmelidir. Gayrimüslimlerin de eşit statüde yer alacağı gerçek bir demokratik konfederasyon veya birlik için Türkiye sadece öncülük yapmalıdır. Yeni dünyayı bütün halklarımız birlikte kurmalı, gavurlar ve işbirlikçileri hariç, bu yeni düzen herkesin olmalıdır. Ortadoğu ismi başta olmak üzere, son haçlı saldırısından kalma bütün literatür, bütün milliyetçi ve pozitivist diskur, bütün gavur alışkanlıkları tasfiye edilmeli, birlik, kardeşlik ve dayanışma ruhu daima öne çıkartılmalıdır. Özellikle milliyetçilik ve mezhepçilik fitneleri, ayrım yapılmadan görüldüğü yerde ezilmelidir. Yeni bölgesel kardeşlik düzeninde etnik kimlik ve mezhebi karakterleri öne çıkartmak gavurlukla özdeşleşmeli ve tiksintiyle anılmalıdır. Emperyalizmin bu maşaları ve ajan ideolojileri yok edilmeden bölgemizde birlik ve huzur sağlanamaz. Halklarımız arasındaki mayınlar temizlenip ortak ülkü ve değerler etrafında bir entegrasyon sağlamak için Türkiye'nin yürüttüğü mazlumdan yana dış politikanın sonuna kadar sürdürülmesi gerekir. Emperyalist devletlere dikkatli bakın, en çok bu dış politikadan rahatsızlar. Demek ki, Türkiye doğru yoldadır ve bölgemizin bütün mazlumları bu nedenle yüzlerini Türkiye'ye dönmüş, büyük ayağa kalkışın görkemiyle harekete geçmiştir. Yeni dönemin temelinde Selçuklu ruhu vardır. Türk-Kürt-Arap birliği, Muhammedi enternasyonalizm çatısı, Doğulu yerli Hristiyanlıkla birlikte yaşama iradesi, Haçlı ve Moğol düşmanlığı ve yeni bir İslam uygarlığı ufku… Selçuklu ruhu budur. Bu ruhla yeniden kurulacak olan ülkemiz, gerçek devlet, millet ve vatan idrakiyle tekrar formatlanmalıdır. Melikşah'ın ve Selahattin'in soylu kavgası, yeni dönemin manasını ve rotasını çizmektedir. Bunu anlamayanlar tükenecek, anlayanlar geleceğe yürüyecektir. Bundan sonra halklarımız nezdinde ülkemizde ve bölgemizdeki tek meşru dava budur. Allah'ın izniyle, İbrahim'in çocukları, Muhammedi bir özgürlük ve adalet çatısı altında yeniden gerçek barış uygarlığını birlikte inşa edecektir.

KAYNAK : Haber7