İmam-Hatip'e gittiği için pişman mı?

Ahmet Hakan, İmam Hatip'e kendi isteğinle mi gitti? İmam Hatip yıllarında Ahmet Hakan nasıl bir insandı? İşte bu soruların cevabını Ahmet Hakan verdi.

ABONE OL
GİRİŞ 27.10.2013 07:00 GÜNCELLEME 27.10.2013 07:00 RÖPORTAJ
İmam-Hatip'e gittiği için pişman mı?

"İki kardeşim var, ben ortancayım. Küçük olan sinema yönetmeni, büyük olan ise reklamcı. Yozgat'ta doğdum ama oraları hiç hatırlamıyorum. Rahmetli babam müftüydü, annem ev hanımı." diye söze başlayan Ahmet Hakan, Hürriyet'ten İzzet Çapa'ya konuştu. 

İşte o röportajdan çarpıcı başlıklar: 

İmam Hatip'e kendi isteğinle mi gittin yoksa aile baskısı mı?

- İlkokulu bitirince bir okul seçmen gerekiyor, çevrendeki pek çok çocuk İmam Hatip'e gidiyor, sen de haliyle kendini oraya ait hissediyorsun, onun için hazırlanıyorsun, orada olmak istiyorsun. Kültürel çevrenin etkisi büyüktür bu konuda.

* Yönlendirme söz konusu değil yani...

- O yaştaki bir çocuğu koşullayan ailesi ve çevresindeki kültürel havzadır. Çocuk, koşullamaya fark etmeden uyar. Ben de uydum. Ama hiç pişman değilim.

"İyi ki de İmam Hatip'e gitmişim"

* Pek çok kimsenin aklına İmam Hatip deyince “medreseler” geliyor.

- Bizde İmam Hatipler bilinmiyor. Şunca zamandır Türkiye'yi İmam Hatip mezunu kişiler yönetmesine rağmen, hâlâ bazı çevrelerde İmam Hatip denilince akıllara Taliban tipi mektepler geliyor. Halbuki İmam Hatiplerin memleketteki düz liselerden hiçbir farkı yoktur. Aynı Milli Eğitim'e bağlıdırlar, aynı öğretmenler gelir, aynı dersler verilir. Mesela Muharrem İnce, İmam Hatip liselerinde fizik öğretmenliği yapmıştır. Bizim ateist felsefe hocamız bile vardı.

* Her şey aynıysa niye İmam Hatip deniyor?

- Tek farkı İmam Hatiplerde meslek dersleri adı altında din temalı derslerin bulunması... Bu dersler müfredatın yüzde 30'unu, en fazla yüzde 40'ını teşkil ediyor. Bir de tabii bu okullardaki dini atmosferi de vurgulamak gerekir. Bence İmam Hatipleri farklı kılan o atmosferdir.

* Ya o atmosferin dışına çıkmak istersen?

- Pek çıkılamaz o atmosferden... Bence İmam Hatiplerin asıl sorunu işte budur. Fakat işin bu kısmı bizde hiç ki! Bir taraf “irtica yuvası” dedi, bir taraf da “şanlı okul”. Böylece asıl meseleye gelinemedi... İmam Hatiplerin yeniden canlandırıldığı şu günlerde de durum pek değişmiş değil.

* İmam Hatip yıllarında “büyümüş de küçülmüş” Ahmet nasıldı?

- Her zaman okumaya çok düşkündüm. İlk dönem doğal olarak din temalı metinlerdi elimdekiler. Hidayet romanları okudum. Ahmet Günbay Yıldız'lar, Hüseyin Karatay'lar, Şule Yüksel'ler...

* “Yoldan” ne zaman çıktın?

- (Gülüyor) Çok geç olmadan... İmam Hatip'teyken... Önce klasiklerle tanıştım. Türk, Batı ve Rus klasiklerini okumaya başladım.

* Müfredatın dışına çıkıyorsun diye sana dudak büküldüğü oluyor muydu?

- Normal liselerde müfredatın dışına çıkanlar ne kadar tepki görüyorsa o kadar. Ne bir eksik, ne bir fazla... Ama yanlış anlaşılmasın! Farklı okumalara yönlendiren bir ortam da vardı İmam Hatiplerde... Mesela edebiyat öğretmenlerimiz Rus edebiyatı okumamız için teşvik ederlerdi bizi... Zaten bir Dostoyevski, bir Tolstoy okumak İmam Hatiplilere her zaman çok ilginç gelir.

* O niye?

- Çünkü bu kitaplarda suç, günah, Tanrı, öteki dünya temaları vardır. Tanrı yoksa ne olacak, Tanrı varsa ne olacak türü hesaplaşmalar... İmam Hatiplilerin çok tartıştığı ve yabancı olmadığı temalardır bunlar. Hatta dini temalı derslere giren bir hocamız camide vaaz verirken Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sındaki Raskolnikov'un günah kavramıyla çektiği sancıları cemaate anlatırdı. Hacı amcalar da dinlerdi bu vaazı.