Somuncu Baba Aşkın Sırrı
Sekiz ay gibi uzun bir maratonun ardından beyazperdeyle buluşan Somuncu Baba "Aşkın Sırrı", izleyiciden de tam not aldı
ABONE OLİlahi Aşk'ı arayan Şeyh Hamid-i Veli'nin sırlı yolculuğunun kapısını aralayan filmde, Best Model of Turkey ve Best Model of the World'de birincilikleriyle bilinen Kızıl Elma dizisinin de başrol oyuncusu Furkan Palalı bu zor yolculuğu üstlenmiş.
Filmin içerisinde dört evrede Somuncu Baba olan Şeyh Hamid-i Veli'nin bilinen hikayesinden yola çıkan senaryoda, usta oyunculuklarıyla Gürkan Uygun, Saruhan Hünel, Sinan Albayrak, Kenan Bal Palalı'ya eşlik ediyor. Yönetmen koltuğunda ise Kürsat Kızbaz oturuyor.
Filmi, bilinmeyenleri ve Şeyh Hamid-i Veli'den yola çıkarak Somuncu Baba'ya ulaşan Furkan Palalı'nın filmden etkilenen hayatını kendisine sorduk.
- İzleyiclerin filme ilk yorumları nasıl oldu?
Bu tür yapımlarda, bir komedi filmi gibi çok meraklı olmuyor seyirci. Bizim seyircimiz çok biraz başka algıda olduğu için ama gidenler beğeniyor. Bizim içinde önemli olan bu.
"NEREDEN GELDİĞİMİZİ BİLELİM"
- Son dönemde bu tür yapımların artmasının izleyiciyi de olumlu etkilediğini görüyoruz. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tabi farklı geliyor insana ya da şöyle bir algı var; "Bizim gülmeye ihtiyacımız var" Tamam ama bazı gerçekler de var. Biz zaten, gelin sizi üzeceğiz, gibi bir beklenti içine sokmuyoruz. Ama gerçeklerimiz var. Mitolojimiz bu kadar genişken, böyle kahramanlar, kumandanlar varken bizde bunlardan bir tanesini gösteriyoruz. Nereden geldiğimizi bilelim çünkü gerçekten hiç bilmiyoruz. Nasıl yaşıyoruz, neyimiz var, neyimiz yok, nasıl bir manevi kültürle yetişmişiz, çok bi'haber yetişmişiz.
- Film kaç salonla girdi?
İki yüz ile girdi. Geçen hafta yüz yetmişe düştü. Yurtdışında daha vizyona girmedi. Sanırım ilk olarak Almanya’ya turne olacak. Üçüncü hafta zaten ilk haftalara göre biraz düşmesi normal, Genelde yüzde elli düşer ama bizimki düşmedi. Şuan güzel gidiyor...
- Kültürel anlamda toplumun belli bir kesimini besleyecek filmlerde gişe rekorları beklemek zor. Çünkü gençliğin izlediği tarzda filmler değil. Somuncu Baba’nın bile ismini duymamış olabilirler ama toplumsal bir eksikliğimiz aslında en güzel nasıl duyururuz?
Biz insanlara Mevlana deyince; evet, Mevlana Konya’da falan biliyorlar ama Somuncu Baba dediğinizde hakikaten dediğiniz gibi mutasavvıf diye sınıflandıracağımız; tasavvufu anlatan, diyar diyar gezen, bizim coğrafyamızı yaşayan insanlar bizim bildiğimiz ve bilmediğimiz birçok insan var.
Bunlardan bir tanesini sinemayla anlatmak belki de bizim algımızı, yetmiş beş milyonun anlayabileceği en yalın dil aslında. Diğer türlü istediğin kadar kitap yaz vs. bu falan değil internet de değil. Bunun en önemli aracı sinema diyorum ama işte hani yüz elli bin, iki yüz bin arası rakam bence bunun öncü olması için yeterli olacaktır. Teşvik edecektir.
- Peki izleyiciyi nereden alıp nereye taşıyorsunuz? Hikaye nerede başlıyor ve nerede bitiyor?
Aslında kendini daha yeni yeni tanıdığı 18'li yaşlarda başlıyor. Hikayenin içerisinde izlediğimiz zaman üçe bölüyoruz biz. “Hamdım, piştim, yandım” olarak izleyebileceğiz.
En toy hali, ham hali, yavaş yavaş kendini bulmak için yıllarını adadığı dönemler ve en sonunda da işte artık yandı ve yeni öğrenciler yetiştirdiği dönem olarak üçe bölüyoruz.
Ölümünü göstermiyoruz. Biz biyografisini anlatıyoruz ama asıl insanlara yönlendirilebilen bir insan olduğu ve tarihimizde ne kadar önemli bir yere sahip olduğu, final kısmında türbesi burada gibi şey yapmıyoruz. Hikayenin ana metninden asla kopmadan biraz hikayeleştirerek biyografisini seyirciye ulaştırmaya çalışıyoruz. Tarihimizden ilham alarak, en yalın "tasavvuf neyi anlatıyor" sorusunu yanıtlıyoruz. Tasavvufun aslında anlattığı temizliğine nasıl ulaşacağımızı ve bu hikayeyi anlatmaya çalıştık. Diğer karakterler zaten Somuncu Baba’ya hizmet ediyor.
- Bu projede yer alma fikri size nasıl ulaştı? Nereden başladınız?
Ben hikayeyi ilk duyduğum zaman da bizde bu tarz filmler çok az, yok denilebilir. Bizim böyle filmlere çok ihtiyacımız var çünkü bizi bugünlere getiren manevi duyguların başlangıç noktası. Mevlanalar, Somuncu Babalar, bu köprüyü oluşturmuş.
Bizim insanımız hep hoşgörülü, misafirperver olarak yetişti, büyüdü böyle geldi. O kadar insanı farklı mezheplerden, dinlerden, insanları bir arada tutan şimdi bakın Makedonya’ya vs. yerlere onları değiştirmemişiz. Kültürlerini değiştirmemişiz. İnsan olarak da bakmışız çünkü öyle yetişmişiz. Osmanlı’nın kuruluşundan beri gelen bir düzen var.
O dönemdeki bu duyguları anlatamama duygusu bende de var. Ben oyuncu olarak buna çok fazla özen gösterdim. İnsanlar baktığı zaman bu filmleri, "Evet, bir hikaye anlatılıyor ama Somuncu Baba kim?" gibi düşünebilir. Ben oyuncu olarak bir kere şöyle bir misyon üstlenmek istedim. Biz böyle filmler yaparsak, böyle filmleri yapmaya başlarsak insanın “ i “ sini bir yerden yakalayabilirsek, sayı artacak ve biz o zaman nereden geldiğimizi daha iyi anlayacağız.
"KENDİ KAHRAMANLARIMIZI BIRAKIYORUZ"
Biz kendi kahramanlarımızı bırakıyoruz, Somuncu Baba mutasavvıf ama bir kahramandır aynı zamanda, gizli kahramanlardandır. Amerika’da Somuncu Baba’nın kimliğini alıyorlar, ruhunu alıyorlar Matrix diye, Jack diye bize bunları yeniden sunuyorlar. Bizde yiyoruz bunları. Aslında bizim hikayelerimiz!
2016 yılında insanlara doğru yolu gösteren bir adam profili ama öyle hikayeler yediriyorlar ki bu adamı nereden almışlar falan hiç bakmıyorsun. Halbuki öyle bir şey yok. Tarihleri yok çünkü. "Bizim tarihimiz bu kadar genişken biz bunları niye yapmıyoruz?" sorusunun cevabıydı benim bu projeye dahil oluş sebebim.
Ben Konyalıyım Mevlana’nın kültürüyle haşır neşir olan bir adamım kendime göre. Yani insanı insan olarak görmekle başlayıp çok fazla kötü düşüncelerden uzak durmaya çalışan en azından. Tabi ki yanlış yapıyorum, öfkeleniyorum, hata yapıyorum her insan gibi yapıyorum. Bunları sadece aza indirgemeye çalışabilen, kendimce bir insanım. Somuncu Baba’nın hikayesi benim çok ilgimi çekti. Neden yapmayayım, dedim.
- Maneviyat olarak ne getirdi size bu film? Kişiliğinizi değiştirdi mi?
İnsanları daha iyi anlamaya çalışıyorum tabi ki. Bu hikayede, karakterin başının ve sonunun ne olacağı belli ama 30-40 senelik hikayeyi anlatıyorsunuz.
4 ayrı karakter var aslında;
1- Hiçbir şey bilmeyen,
2- Ham bir Hamit var
3-Pişmeyi arıyor
4- Pişmeye çalışıyor.
Hakikaten canlandırması zor olarak adlandırılabilecek bir karakter. O duyguları yansıtabilmek; oyuncu tekniklerinin dışında da hissedebilmek gibi şeyler devreye giriyor.
Tabi ki iyi yorumlar aldıkça farklı karakterleri, oyuncunun yapabileceği yetenek seviyesi anlamında da bir yol kat etmiş olabiliyorsun bu karakterle. Bunu canlandırabildiysek şayet birçok karakterin altından kalkabileceğimizi en azından hissedebiliyoruz.
- Zorlandınız mı peki?
Tabi ki zorlanıyorduk. 700 sene 600 sene evvelini oynuyorsun kıyafetleri, konuşmalar, hitap şekilleri, jestler ve mimikler farklı.
- Eğitim süreci oldu mu?
Evet oldu. Tasavvufla ilgili araştırmalarım, kıyafetlerle ilgili, konuşmalarla ilgili araştırmalarım oldu. Tasavvufla ilgilenen insanlarla uzun diyaloglarım, sohbetlerim oldu.
Çünkü sözler ağızdan çıkıyor da, onları bizden ayıran görünüş, duruş itibariyle bizden ayıran bazı şeyler var. Arınmak, o benliğinden kurtulmak, sadece ben artık kendimden vazgeçtim diye çıkabilecek kadar basit bir yorum değil. O hem duruşunla hareketlerinle, hem düşüncemle gözlerimle, her şeyimle onun içerisinde olmam lazım. Çok zorlayıcı saheneler var o yüzden biraz da hissetmek lazım. Karakteri oynarken sadece belli tekniklerle, kendine özgü tekniklerin dışında biraz da o ortamı o kokuyu alabilmek, o mistik havayı yakalayabilmek. Karakterlerin duygusunu az çok da hissedebilmek de bence gerekiyordu.
Hazırlık sürecinde de tabi ki bununla ilgili çalışmalar yaptım. Çünkü her dönemi ayrı bir zamanda çektik. O benim avantajımdı. Kış mevsiminde ayrı gittik, yaz mevsiminde ayrı gittik. Baharda, sonbaharda ayrı gittik.
- En zorlandığınız hangi dönem oldu?
En zorlandığım dönem yaşlılık süreci oldu çünkü gencim düz mantık, en basiti bu. Ben 29 yaşındayım ve 50'li yaşların dinamizmi de farklı asıl vizyonu çok farklı. Değişimi en çok hissedeceğimiz yer başını ve sonunu arka arkaya koyduğunuz da o kadar farklı doğrultuda olmaları lazım ki olmuşu bu olmamışı bu. En zorlandığım ama en çok keyif aldığım hatta seyircinin en çok keyif alacağını düşündüğüm süreçte o “yandım” bölümüdür, yaşlılık bölümüdür yani. Çalışmalar bu şekilde diyebilirim.
- Tecrübeli oyuncularla oynamak size ne gibi bir kolaylık sağladı?
Sahneyi yaşamak için duyguları gerçekten yaşayabilmek için karşılıklı duygu alışverişi, o anki sahne neyi gerektiriyorsa karşıdaki insan sana bunu veremiyorsa o sahne düşer. O yüzden karşıdaki oyuncu çok önemlidir. Bu anlamda da kurulan kadro itibariyle bu sahneleri olabildiğince yükseltecek oyuncular var. İşin teorik kısmı önemlidir. En iyi pas alabileceğin insanlardan oluşan bu kadro benim için adeta bir okul oldu diyebilirim. Tabi ki avantaja dönüştü. Kadroya baktığımız zaman baya yıllarını vermiş usta isimler vardı. O anlamda da çok yardımcı oldular bana.
- Kişisel kariyeriniz böyle manen yüksek oranda kendi yaşantınıza döndüren filmlerle mi devam eder?
Bunların tabi var olması bizde zaman eğer uygun olursa projelerle hizmet etmek, oyunculuk kariyerimizde yol almak isteriz. imkanlar oldukça mümkün mertebede derdi olan işlerde oynamak istiyordum. Ama hep öyle olacak diye tabanımız maalesef yok. O anlamda da dizilerde farklı karakterlerle boy gösterebiliriz.
"KADINLARI ARKA PLANDA TUTUYORUZ MAALESEF"
- Filmin sonunda nasıl bir Somuncu Baba tanıdınız?
Somuncu Baba’yı insanlar izlediği zaman herhangi bir fikre sahip olmadığı, yani biz niye varız, neden yaşıyoruz, neye hizmet ediyoruz sorusunu sorduğunda en ufak bir fikri olmayan küçük Hamid ile başlayan hikayede yavaş yavaş kendini sorgulamasıyla geçtiği yollar, tanıdığı insanlar, hocalardan aldığı eğitimler ve kendini arama isteği ile bir dönüşüm filmi izleyeceğiz.
Hamid’in Somuncu Baba lakabı almasındaki dönüşümü izleyeceğiz. Gerçekten insanı insan olarak adlandıran ve onları insan diye sevmek fikrini çok sade bir dil ile anlatmaya çalışan bir Somuncu Baba profili var. İnsanlara aldığı eğitimi kendi yetiştiği şekilde daha sonra Hacı Bayram Veli ve onun öğrencilerini yetiştiren bir Somuncu Baba var, kadına saygıyı çok ön planda tutan bir Somuncu Baba var, sabreden bir Somuncu Baba var, insanların şuan belki de çok ihtiyaç duyduğu bir duygu bu sabır.
- Hangisi sizi daha çok etkiledi?
Tevazu sahibi oluşu, alçak gönüllü oluşu, sabırlı oluşu hepsi çok etkileyici aslında hiçbirini diğerinden ayrı tutamıyorum. Şu dönemde kadınları arka planda görüyoruz maalesef bu fikrimiz var, Bazı insanların bu düşünceleri var. O dönemde kadına söylediği cümleler, o hitap şekli, o saygısı onlarda çok etkiledi. Bu duyguların hepsi bence çoluk çocuk toplanıp biz buyuz, biz buyduk denilebilecek bir biyografi. Gençlerinde izlediği zaman o duygusal yoğunluğu yaşayıp, anlayabilecekleri bir yalın dile sahip.
Osman Ateşli / İlkay Yaprak - Haber7.com - Ülke.com.tr