Çiçek: 'Cemaat kayıt dışı din'
Cemil Çiçek, Türk siyaset hayatının en tecrübeli isimlerinden birisi.
ABONE OLHalen AK Parti Ankara milletvekili olan Sayın Çiçek'in Zaman Gazetesi'nde yer alan röportajından dikkat çeken başlıklar:
Rahmetli Turgut Özal ile ANAP'ı birlikte kurdunuz, nasıl birisiydi Özal?
Özal, Türkiye'de ikbali de görmüş, olabildiğince de kahır çekmiş bir insan. Özal yanındakiler az, yakınındakiler çok olan bir siyasetçi oldu. Özal, bu manada, onun elini öpmek için dört kilometre kuyrukta olan dönemi de yaşadı, son zamanlarında ‘iki tane dost gelse de, ne oluyor, ne bitiyor, şöyle bir konuşsak' dediği günleri de.
Özal'ın farklı özellikleri vardı. Özal'ı şahsi olarak analiz edebilir misiniz?
Böyle bir siyasetçi pek fazla yok, en azından yakın tarihimizde. Devlet Planlama Teşkilatı ve Başbakanlık Müsteşarlığı gibi bürokrasinin en tepe noktasına kadar görev yapmış birisi. Dünya Bankası'nda ilk görev yaptığı dönemde, Türkiye'yi dışarıdan gözleme imkanı olmuştur ve siyasi hayatında dış dünyadaki tecrübeleri çok belirleyici oldu. 12 Eylül sonrası başbakan yardımcılığı var. İnançlı, özgürlüklere önem veren ve özel teşebbüsü öne çıkaran, Türkiye'nin yapacağı işlerin liberal mentalle çözülmesini isteyen, değerli bir devlet ve siyaset adamıydı.
Rahmetli Özal'ın, Sovyetler Birliği'nin dağıldığı dönemde bir büyük hayali vardı. Türkiye'den Japonya'ya kadar dağılan SSCB'deki Türk cumhuriyetler ile kurduğu ilişkilerden bahsediyorum. Rahmetli Özal'ın o Büyük Türkiye tasavvuru var mıydı? Anadolu'dan Japonya'ya kadar bu hayali kurdu mu?
Tabii ki. O zaman Turgut Bey, bazı konuşmalarında birkaç defa Japonya'ya atıf yaptı. Biz Tanzimat'tan beri hep Batı'ya yöneliyoruz. Japonya üzerinde çok durduğunu hatırlıyorum ben konuşmalarında. Bunun da sebebi şudur; bir millet kalkınacak, refaha erecek, çağ atlayacak vesaire yapacak ama bunları, yozlaşmadan bunları yapacak.
Özal, gelecek tasavvurunun ne kadarını siyasette gerçekleştirebildi?
Gerçekleştirememesinin sebeplerinden bir tanesi evvela 89'dan itibaren siyaseten zayıflamış olmasıdır. 1983 seçimlerinde yüzde kırk beş, 89 seçimlerinde yirmi bire düşmüş. Dolayısıyla belli bir süre sonra, gerek parti içinde gerek Türkiye'de, artık gelecek tasavvuru, kalkınma, çağ atlamak kalktı; bugün gene maalesef iğrenç bir şekilde gördüğümüz ‘seni indireceğiz, diktatör, fino, aptal' diye, ağza alınmayacak iki cilt hakaret var rahmetli Özal'a. Bu ortamda, seviyeli tartışma veya siyaset yapmanız mümkün değil.
Rahmetli Özal'ın da başkanlık sistemi tasavvuru vardı. Şu anda Sayın Erdoğan'ı haklı buluyor musunuz?
Akademik olarak başkanlık sistemini arzulayan çevreler, geçmişte de oldu. Ama bunu popüler hale getiren, Turgut Bey'dir. Turgut Bey başkanlık sistemini gündeme getirdiği dönem, Türkiye'nin yapılacak birçok işi, birçok reformlar vardı, Türkiye koalisyonlar sebebiyle on yılda on iki tane hükümet kurulmasıyla, çok şey kaybetmişti.
Bugüne geldiğimizde, sizin Adalet Bakanlığı'nıza da tekabül eden, çok erken teşhis koyduğunuz paralel yapı meselesiyle yüzleşiyor Türkiye. Bu yapıyla, Özal döneminde karşılaşılsaydı, mücadele nasıl olurdu?
-Şimdi Özal'ın da adına, ‘hizmet-cemaat-FETÖ-PDY' ne diyorsak diyelim, mesafeli de olsa bir ilişkisi olmuştur. Bir kısım yerlerde, okullar açılmasına vesaire desteği olmuştur, bunu gözden çıkaramayız. Tabii herkes başladığı gibi olmuyor. Türkiye'de 3 şeyin kayıt altına alınması lazım. Ekonomi kayıt altında olacak. Bütün çabalara rağmen ülkenin üçte biri, kayıt dışı. Ekonomi kayıt dışı ise siyaset de kayıt dışı hale geliyor. İkincisi, yine kayıt dışı iktidarlardan nemalanmaya alışmış çevrelerin ortaya koyduğu bir tablo var. Hükümetler yıktılar, hükümetler devirdiler, bakan tayin ettiler. Başbakan atamaya kalktılar. Türkiye'yi büyük bir kaos içerisine soktular. Üçüncüsü Türkiye'de sosyolojik gruplar, cemaatler var. Bunların görevi gereği, siyaset yapmamaları gerekiyor. Sizden benden para toplarken işte ne derler, ‘iyi insan yetiştireceğiz', ‘Müslüman gençlik yetiştireceğiz'. Bundan da kayıt dışına dönüşürler. Eğer devleti yönetmek istiyorlarsa, o zaman devletin kuralları çerçevesinde siyaset yapmaları gerekir.
Ne yapılması lazım?
Her şey açık, aleni şeffaflık… Türkiye'nin her türlü faaliyetini şeffaf yapabileceği bir ortama gelmesi lazım. Ekonomide de, siyasette de. Ben kimsenin hangi partiye, hangi cemaate, hangi takıma mensup olacağına karışmam. Kendi tercihidir ama, üç şeyi kendinde kalsın; aklı, vicdanı ve cüzdanı. Bu üçünü muhafaza etsin. Bunu muhafaza edemiyorsa, sonradan kırıldık, üzüldük, bizi kandırdılar hainlik yaptılar diye gürültü koparmasın.
BENİM AKLIM, VİCDANIM, CÜZDANIM KENDİMDE
Peki, Türkiye'yi yönetmeye kalkmaları?
Kalkacaksa devletin koyduğu kurallar içerisinde kalkmalı. Dinleyecekse birini mahkemeye alır öyle dinler, ama ben seni istihbarata getirdim diye beni dinlemeye ne hakkın var? Evvela bu ahlaki değil, İslami değil, bu hukuki değil, bu insani değil. Ne yapacaksın bir cemaat olarak benim kiminle ne konuştuğumu, sonra gelip bana şantaj yapacaksın.
Neye hizmet ediyorlar sizce peki?
Kim nereye kaçıp gidiyorsa, onlara hizmet ediyordur. O yüzden dedim ki, büyük devletler süt vermeyen ineğe saman vermezler.
Size dair yorumlar yapıldı, siyasi bir ağabey gibi, barıştırma girişiminde bulundunuz mu, Fethullah Gülen'le görüştünüz mü?
Hayır. Görüşmedim. Ben 99'dan bu tarafa gitmedim, görüşmedim. 99'dan sonra da kayıtlar bellidir, Amerika'ya resmi sıfatla gittim. Böyle bir görüşmem de olmadı. Biz siyaset adamıyız, herkesle görüşürüz; ama benim aklım da, vicdanım da, cüzdanım da kendimde.