Mustafa Kamacı: Erdoğan benim kahramanım

Cumhurbaşkanlığı Danışmanı Mustafa Kamacı, kendi gözünden Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı anlattı.

ABONE OL
GİRİŞ 19.03.2017 13:34 GÜNCELLEME 19.03.2017 14:19 RÖPORTAJ
Mustafa Kamacı: Erdoğan benim kahramanım

Sürüden ayrı insanları sevdiğimi bilirsiniz, elimden geldiği kadarıyla öyle olmaya çalıştığımı da... Millete faydalı işler yapan, üreten ve vatanperverlikten bir an olsun uzaklaşmadan kendi hayatına sahip çıkan ve kendi renkleriyle, kendi gökkuşağının renklerini veren ruhlara ayrı bir hayranlığım var! İşte bu hafta böyle bir karakter ile yollarım kesişti, aynadaki yansımamı görmüşüm gibi bir hissiyat! Hayatı ise hem esprili hem maceralı hem de cesur anekdotları içeriyor. Düşünsenize İmam Hatipli ve İlahiyat mezunu bir genç! O zamanki algıda herkes imam olmasını bekliyor. Ticaret yapıyor, işler yolunda gitmiyor. Askerlik ayrı macera! Geliyor ve 15 gün sonra evleneceğini öğreniyor. Aylarca işsiz kalıyor! KPSS’ye hazırlanırken ve İngilizce eksikliği varken tek bir telefonla hayatı değişiyor! O ses, amca bildiği ve kahraman addettiği Recep Tayyip Erdoğan’ın sesi... Böylece bu genç adam, bir anda bürokrasi ve siyasetin içinde kendini buluyor! Yıllar içinde kendini geliştiriyor ve bugün Cemal Kamacı gibi bir adama yaraşır evlat olarak milletine Cumhurbaşkanlığı Danışmanı olarak devam ediyor. Buyursunlar efendim bu hafta da haber bahane, Mustafa Kamacı ile sohbet ise hakikaten şahane...

Genç bir bürokratsınız, siyaset ve bürokrasi ile iç içesiniz. Yollarınız nasıl kesişti bu dünya ile?

Küçük yaşlardan beri Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile irtibatım var. Yıl 1985-1986 o zamanlar ve ben 6-7 yaşındayım düşün ki babam o dönem Refah Partisi Sakarya İl Başkanıydı, Cumhurbaşkanımız da o dönem İstanbul İl Başkanıydı. Babam yabancısı olduğu siyasette hedeflerini belirlerken, siyaseti öğrenirken, siyasi rehber olarak hep Recep Tayyip Erdoğan’ı kılavuz edindi. Babam sürekli Sakarya’ya gelen Tayyip Erdoğan’ın çok desteğini gördü. Hatırlarım beni yanaktan ziyade, alnımdan öpen yegane insan Tayyip Erdoğan oldu.

Bir şekilde elinde büyümüşsünüz diyebiliriz...

Evet. Amca olarak addettiğim insandır. Aradan yıllar geçti, siyasette ilerlediler. Ben büyüdüm. Mitinglerde sunuculuk yapardım, şiirler okurdum. Okuduğum şiirlerde hep Cumhurbaşkanımızın vurgusu ve rengini hissederdi dinleyenler, gurur duyardım. Amcam gibi görmenin dışında, kendisiyle şiirle gelen bir iletişimimiz vardı. Kendimi bildim bileli, 5-6 yaşımdan bu yana Tayyip Erdoğan’ı kahramanım olarak görürüm.

Ya gençlik yılları...

İmam Hatip’te okudum, ilahiyatı bitirdim. Derken askerlik zamanı geldi, Trabzon’da başladı askerlik maceram. Sonra beni Ankara’ya gönderdiler. Boksörlük var malum, Ankara bu anlamda sıkıntılı! Trabzon’a geri döndüm. İlahiyat bitirmiştim ve denk geldi. Bir gün Trabzon İl Jandarma Alay Komutanı beni çağırdı. Çok korktum tabii! Meğer kayınvalidesini kaybetmiş. Yasin-i Şerif okumamı istedi, okudum. Çok etkilendi. Askerliğimin 52 günü Yasin-i Şerif okuyarak ve iç posta olarak devam etti. İç posta olan bir diğer arkadaşım da gitar çalardı. Hayranı olduğum Barış Manço’dan mırıldanırdım. Güzel meşk ederek askerliği bitirdim. Askerlikten ayrılırken komutan bana el yapımı kemençe hediye etti, bana istisna bir askeri olduğumu ve beni iyi bir babanın yetiştirdiği evlat olarak gördüğünü söyledi. Tek eleştirisi vardı o da, Recep Tayyip Erdoğan’a olan sevgimdi. Askerliğimi uzatma ya da yakma pahasına dediğim şuydu; “Tayyip Erdoğan gibi bir insanı ileride tarih kitapları altın harflerle yazacak ve bizim çocuklarımız, gelecek jenerasyon da bunu okuyacak! Türkiye’ye de çok faydası olacak!”

Askerden dönünce...

Babam bir anda evlilik tarihini aldım dedi! Şoka girdim. “15 gün sonra Tayyip Amca’nın vakti müsait, o gün evleniyorsun” dedi. Bizde öyledir programlama Beyefendi’ye göre ayarlanır. 6 Haziran 2004’te Sakarya’ya geldi Beyefendi ve nikah şahidim oldu.

Bürokrasi ve siyaset ne zaman girdi hayatınıza?

İletişim alanında ticaret yapıyordum, işler kötü gitti kapattım. Askerden dönmüş ve evlenmiştim. KPSS’ye hazırlanıyordum. Ya bir camide imam olacaktım ya da din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni... Sekiz ay işsiz kaldım, eşim çalıştı. Babam destek olabildiği kadar oldu bana. Psikolojim darmadağındı! İş çevrem dağılmış, İngilizcem yok, test çözüyorum evde... Kendimi işe yaramayan bir adam gibi görüyordum. Bir telefonla hayatım değişti! Arayan babamdı, “Koş gel” dedi. Tayyip Erdoğan aramış babamı ve beni sormuş, “Benim emin ve güvenilir bir insana ihtiyacım var. Mustafa’yı alayım yanıma” demiş. Bir saniye bile düşünmeden ‘Evet’ dedim. Sonrasında ise ‘Ben ne işe yarayacağım’ kaygısı oldu. Beyefendi beni Ankara’ya çağırdı ve Dolmabahçe Ofisi’nin sorumluluğunu verdi. Böylece başlamış oldum.

Adaptasyonu nasıl sağladınız?

Kolay olmadı. Hemen aşamadım kendimi. Çağatay Kılıç o zamanlar özel kalem müdür yardımcısıydı ve yurt dışında tahsilini yapmış biri olarak İngilizcesi kusursuzdu. Rahmetli Mustafa Koç ilk ağırladığım misafirdi. Hangi okullardan mezun olduğumu sorduklarında şaşırmışlardı, siyaset bilimi okuduğumu düşünmüşler. Yurdun insanı olduğumu, donanımım zayıf olsa da kendimi geliştiriyor olduğumu anlatmıştım kendilerine.

İMAM HATİPLİLER ERKEN YAŞTA BİLİNÇLENİR

Alaylı biri olarak aslında pek çok gence örnek oldunuz bu anlamda değil mi?

Yıl 2005’di ve o dönemlerde İmam Hatipli ve İlahiyatçı biri olarak bizler hep imam olmaya şartlanmış kişilerdik. Tayyip Erdoğan bu algıyı yıktı. Biz buralarda yetiştik ama her eğitimi aldık. Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim’i, açıklamasını, mealini, tefsirini de gördük. Fıkıh da gördük, İslam hukuku da okuduk, klasik felsefe de öğrendik. İmam Hatipli erken yaşta olgunluğa erer! Akranları daha farklı şeyler peşindeyken, o dini hassasiyetleriyle yetişir. Erken bilinç sahibi olur.

İngilizce işini nasıl çözdünüz?

2008 yılında Beyefendi Özel Kalem Müdürümüz Hasan Doğan Bey ile üç aylığına İngiltere’ye gönderdi. Bu ani eğitime gönderilişin kendim için olmasa da Hasan Bey için bir şeylere gebe olduğunu hissetmiş ve kendisine de söylemiştim. Hasan Doğan’ın çok güzel bir çalışma sistemi vardır, çalışkan ve fedakardır. Müzik ile ilgili de bana destek olan ve hep kılavuz edindiğim Berat Albayrak da bürokratik açıdan örnek almam gereken kişinin Hasan Doğan olduğunu söyler. Bürokraside ilk göz ağrım Hasan Doğan’dır. Londra’dan döndükten sonra o dönem Özel Kalem olan Hikmet Bulduk görevinden ayrıldı ve tahmin ettiğim gibi oldu. Hasan Doğan Beyefendi’nin özel kalem müdürü oldu.

Babam 1985-1986 senelerinde Refah Partisi Sakarya İl Başkanı’ydı.

O yıllarda yabancısı olduğu siyasette hedeflerini belirlerken, dönemin İstanbul İl Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı rehber olarak görmüştü.

İmam Hatip’te Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim’i açıklamasını, mealini, tefsirini, fıkıhı da gördük, İslam hukuku da okuduk, klasik felsefe de öğrendik. İmam Hatipli, akranlarına göre erken yaşta olgunluğa erer. 

Çalışma prensibimiz;oku, düşün, uygula ve neticelendir!

Kahramanım dediğiniz kişi Recep Tayyip Erdoğan ile çalışmak nasıl bir sorumluluk yükledi size?Unutamadığınız bir anınız var mı?

O dönemler Yalçın Akdoğan, Nabi Avcı, Egemen Bağış danışmanlarımız arasındaydı. Özel kalem odasına her girip çıktığımda hamama girmiş gibi oluyordum. Vatandaştan gelen her mektubu Beyefendi titizlikle sonuna kadar okur, notlar alır. Bundan çok etkilenmiştim. İmza atar ve bir yere gönderir, bazen cep telefonunu ister ve bizzat vatandaşı arardı. Sağlık konusunda özel bir talimatı vardı bana, bu anlamda gelen her mektubu çözüme kavuşturmaya çalışırdım. Her detayla ilgilenirdi, tek tek ve takibini yapardı! Zamanla ben de detaycı olmaya başladım. Okurdum mektupları en ince detayına kadar ve çözüme kavuştururdum. ‘Oku, düşün, uygula ve neticelendir!’ Bu da başka bir Rabia oldu bende! Bir şeye başlıyorsam, neticelendirmem gerekiyor! Havada kalmayacak. Ben bunu uyguluyorum. Her bir siyasetçi, bürokrat, üzerine düşen sorumluluğu olan herkes bunu yapsa dört başı mamur bir ülke oluruz. Çalışırken zorlandığımda hep Erdoğan’ın gözüyle bakmaya çalışırdım, özellikle Dolmabahçe’de! Çünkü her geldiğinde eksik bir şey mutlaka çıkardı. Zamanla onun gözüyle detaylara bakmaya başladım. Beyefendi’nin mesai kavramı hassasiyetidir, 9-5 mesai yapılacak! Kendisiyle çalışırken detaylara ineceksin, mesaine sahip çıkacak, başladığın işi çözeceksin, disiplinli olacaksın ve görev tanımını iyi bileceksin. Görevin dışına çıkmayacak, herkes işini yapacak. Bir de işgüzarlığı sevmez.

Çocukluğunuzdan beri tanıdığınız Beyefendi ile göz göze geldiğinizde neler hissediyorsunuz?

Müthiş bir sıcaklık hissediyorum. Çok serüven yaşandı, yakinen bilirim. 17-25 Aralık sonrasında kendisini ilk gördüğümde yine kendisine bakarak motive oldum, enerji aldım. Yılmadı. Gezi olaylarında en yakınındaydım. Öyle bir lider feraseti var ki kendisinde, üzüntüsünü de hayal kırıklığını da anlayabiliyorum ama hep hakka dayandığı için vız geliyor yaşananlar. Gözünde müşfik bir eda, bir karizma, imrenilesi bir çalışma azmi ve aşkı görüyorum. Dolmabahçe’de 10 senem geçti, tek kullanmadığı oda vardı o da dinlenme odası! Ne kadar geç vakitlere kadar çalışırsa çalışsın, ertesi gün sabah erkenden yine ofisinde olur.

Bürokrasi ve siyasette genç yaşta kendinizi kabul ettirmeyi bir başarı olarak görüyor musunuz?

 Ben 25 yaşımda girdim bu bünyeye! Erdoğan şimdi gençlerde alt yaşı 18’e indirme çalışmalarına başlayınca, laf ediyorlar. Oysa kendisi de o yaşlarda gençlik kollarında görev yapıyordu ve bize de aynı ufku veriyor. Genç kadromuz var. Hasan Doğan da 39 yaşında! On sene geriye sar, ilk zamanlar 29 yaşlarındaydı... Bir tane hocam vardı derdi ki “Gençler sizden tecrübelerinizi alır siz de onlardan gençlik iksiri alırsınız, karşılıklıdır.”

Star