Dotmam'ı söylerken aklında ne vardı

TRT Şeş'in açılışında söylediği "Dotmam" türküsü ile gündeme gelen Van milletvekili Gülşen Orhan, ilk kez Haber 7'den Nursel TOZKOPARAN'a konuştu.

ABONE OL
GİRİŞ 17.03.2009 06:05 GÜNCELLEME 21.06.2016 16:16 RÖPORTAJ
Dotmam'ı söylerken aklında ne vardı

Nursel TOZKOPARAN'ın röportajı

TRT Şeş’in açılış gecesini izleyen ve sonrasında yazılanları okuyan herkes Van milletvekili Gülşen Orhan ismini biliyordur. Onu o gece izlerken dikkatimi çekmişti. Okuduğu "Dotmam" türküsüyle kendi hayat hikayesini bağdaştıran yazılar yazıldı çizildi. Gülşen Orhan’ın ise “bu yazılanlarla benim bir alakam yok” dediğini duymuştum.

Kendisiyle röportaj yapmak istediğimi söyledim. İkna etmeye çalıştım. “Ankara’dayım” dedi, “Ben Van’a gidiyorum üzgünüm” dedi, “kimseye röportaj vermiyorum asla olmaz” dedi, “Bahçesaray’da olacağım yollar kapalı gelemezsiniz” dedi… Dedi.. dedi… O beni vazgeçirdiğini düşünürken Bahçesaray’da esnaf ziyareti yaparken beni karşısında buldu. Artık ileri süreceği bahanesi de kalmadı. Anlaşılacağı üzere zoraki bir ikna sonucu gerçekleştirdim bu röportajı…

İlk kez bir röportaj veriyordu. Dolayısıyla hakkında babası Naci Orhan’ın kızı olmak dışında hiçbir bilgi neredeyse yoktu. Ben sordum o cevap verdi…

BABAMIN İZNİ OLMADAN TÜRKÜ OKUMADIM

- TRT ŞEŞ’in açılışına hazırlıklı olarak mı gittiniz? Türkü okuyacağınızı biliyor muydunuz?

- Açılış gecesine babamla birlikte gitmiştik. Benim için de güzel bir sürpriz oldu aslında…Dolayısıyla planlı deildi,o anda gelişdi.

- Nasıl oldu peki?

TRT genel müdürümüz İbrahim Şahin yanıma geldi “Sesinizin güzel olduğunu duydum. Siz de gece için bir katkıda bulunur musunuz?” deyince heyecanlandım ama…

- Ama…

.- Babam arka sırada izin alabilirseniz seve seve okurum elbette, dedim. İbrahim bey de babamdan gidip izin aldı…

- Nasıl yani? Niçin izin alma gereği hissettiniz.? Peki babanız orada olmasa ne yapacaktınız?

- Telefon açıp durumu anlatır mutlaka iznini alırdım.  Türkü okumakla alakalı değil bu. Kürt bir atasözü vardır “bir karar alacağınız zaman konuşabileceğiniz aklıselim kimse yoksa, bari bir büyük kayaya gidin sorun” diye… Kritik gördüğüm, hayati gördüğüm her konuda mutlaka babama danışırım. 60 yaşına da gelsem bu böyledir, onun görüşleri benim için önemlidir.

- Bir amatör gibi değil de bir profesyonel gibiydiniz Dotmam türküsünü okurken… Hep söyler misiniz?

- Evet. Bu da babamın isteğidir. ”Birisi size türkü okuyun dediği zaman naz etmeyin, söyleyin, öyle olun ki insan eli radyonun düğmesini açıyorsa siz de öyle olun” derdi. Hiç nazlanmazdım.

DOTMAM TÜRKÜSÜNÜN HAYATIMLA KESİŞEN TARAFI YOK

- O gece okuduğunuz Dotmam türküsüyle ilgili çok şey yazıldı söylendi? Gerçekten sizin hayatınızla bütünleşen, sizin için özel bir türkü mü?

- Dotmam Kürtçe anonim bir parçadır. Benim hayatımla örtüştüğüne dair haberler yazıldı.  Amcamın oğluyla evlendiğim doğru ama amca oğlum için söylediğim doğru değil. Ben onun için her Cuma akşamı Yasin-i Şerif okurum ve  Van’a geldiğimde kabrini ziyaret ederim. Dotmam türküsünün gerçek bir hikayesi var. İki amca çocuğu birbirine aşık olurlar. İkisi de birbirini çok sevseler de kızın babası evlenmelerine engel olur. Çocuk da ‘dotmama’ yani amca kızına bir ağıt yakar. Kavuşamayan iki aşığın hikayesidir. Benimle nasıl bir bağlantı kurdular çok şaşırdım. Ben evliydim ama talihsiz bir trafik kazasında kaybettim eşimi. “Dotmam” sevdiğim bir türküdür ama benim hayatımla kesişen bir tarafı yok.

- Çok güzel ve yanık bir sesiniz var! Aile de sizden başka güzel sesli olan var mı?

- Sesimin güzel olması genetik diyebilirim. Ailede ve sülalede herkesin sesi çok güzeldir.

-  Nasıl başladınız ya da keşfedildiniz?

- Bunun cevabını ben vermeyim. Ama ilk toplum önünde şarkı söyleme hikayemi babamın anlatması daha doğru olurdu. On yaşlarındaydım. Bahçesaray’da köylüler arasında bir kavga olmuştu. Barış toplantısı yaptılar. Toplantıya Tugay komutanı geldi, vali geldi ve tüm Bahçesaraylılar toplandılar. Vali babama diyor ki “çocuklardan birisi bir şarkı ya da şiir söylese ne güzel olur”. Babam hiçbir çocuğa söyletemeyince benim kolumdan tuttu “gel kızım hadi sen söyle bari” dedi. Çıktım kürsüye önce “dağlar seni delik delik delerim” türküsünü sonra da babamın yazdığı Bahçesaray şiirini bestelemiştim onu söyledim. Herkes gözyaşları içinde dinlediler ve babamı tebrik ettiler.

GÜLŞEN ORHAN'DAN DOTMAM'I DİNLEMEK İÇİN TIKLAYIN

- Sanatçı olmak istediniz mi?

- Sanatçı olmak istemedim ama şarkı söylemeyi severim.

- Peki TRT Şeş’in açılışından sonra teklif aldınız mı? Size albüm yapalım filan gibi?

- Öyle bir teklif gelmedi.

- Başbakan sizi arayıp konuştu mu TRT Şeş gecesiyle alakalı olarak?

- Hayır özellikle bir araması olmadı. Ama biliyorsunuz Meclis'te herkesin önünde teşekkür etti. Açılış gecesinde okuduğum türkünün Başbakanımızı da mutlu ettiğini hissettim. Ama sadece bir his bu.

OKULA HEYBEDE GİDİP GELDİM

- Şimdi çocukluğunuza dönelim… Çok zor şartlarda okuduğunuzu biliyorum. Bahçesaray'da nasıl bir çocukluk dönemi geçirdiniz?

- Babamın bu kadar ısrarcılığı olmasaydı okuyamazdık. Bahçesaray’ın iklim şartlarını artık neredeyse bilmeyen yok. Bir de 70-80’li yıllardaki imkansızlıkları düşündüğünüzde ne demek istediğimi anlayabilirsiniz. On bir kişilik sınıfta tek kız bendim ve okula heybede gider gelirdik. Babam güçlü kuvvetli birisine bizi okula götürüp getirmesi için rica etmişti. Omzunda heybe vardı, bir tarafında ağabeyim diğer tarafında ben okula giderdik. İlkokul ve ortaokuldan sonrada Van’a gittik, liseyi orada okuduk. Sırf biz okuyalım diye babam Van’da ev tuttu. Kah akrabaların yanında kah babamların yanında tamamladım liseyi.

- Baba zoruyla okumadınız mutlaka sizde istemişsinizdir okumayı değil mi?

- Tabiî ki! Annem ve babam bizi teşvik ettiler. Dikdörtgen bir masamız vardı. Annem masanın ortasına lambayı koyar ve “hadi oturun derslerinizi yapın” derdi. O yıllarda bırakın bir kız çocuğunu okumak için teşvik etmeyi erkek çocuklarını dahi okula göndermiyorlardı. Ben hep okuyacağım diye büyüdüm. Ailem de okuyacaksın diye büyüttüler beni ve kardeşlerimi.

- Peki kaç kardeşsiniz?

- Yedi  kardeşiz. 4 erkek, 3 kız. Ben iki numarayım.

- Bütün kardeşler okudular mı?

- Beşe iki hepimiz okuduk. İki kardeşim liseden sonra okumadı sadece. Edebiyat fakültesi, inşaat teknikerliği, hukuk, kamu yönetimi… Bir kardeşim öğretmen…

- Çocukken  “büyünce doktor olacam” gibi hayalleriniz var mıydı?

- Olmaz olur mu? Bütün hayalim doktor ya da inşaat mühendisi olmaktı. Sırf bu yüzden kız meslek lisesine gitmek istemedim. İnşaat mühendisliğini kazandığım halde liseden sonra maalesef okuyamadım. Hayalim gerçek olmadı.

- Kazandığınız halde niçin gitmediniz peki, engel neydi?

- Büyük amcamın ısrarlarına rağmen babam direndi beni liseye kadar okuttu. Üniversiteyi kazandığımda amcam kesinlikle gitmemem konusunda diretti. Bizde büyüklere saygı esastır. Babam istemeyerek de olsa amcama saygısından dolayı üniversiteye göndermedi. 1990 yılında diğer amcamın inşaat mühendisi oğluyla evlendim ve Ankara’ya yerleştik. Benim için üniversite hayali böylece bitmiş oldu.

- Evliliğinizde bir faaliyet çalışma içerisinde miydiniz?

- 2003 yılına kadar hiçbir işle ya da faaliyetle meşgul olmadım. Oğlumu büyüttüm, bol bol yemek pişirdim. Bildiğiniz ev hanımı. Sonrası malum eşimi bir trafik kazasında kaybettim. Eşim çok değerli bir insandı, inanılmaz  insan sevgisi ile dolu, demokrat biriydi.

KİMSEYE HABER VERMEDEN ÜNİVERSİTE SINAVLARINA GİRDİM

- Allah rahmet eylesin. Kazada beraber miydiniz?

- Evet birlikteydik. Van’a döndüm. Hem benim hem de oğlum için çok zor bir dönemdi. Üç yıl sonrasında içimde bir ukde olan üniversite hayali yeniden depreşti ve kimseye haber vermeden sınavlara girdim. İyi bir puan alınca babamla paylaştım. Ankara üniversitesi Dil Tarih Fakültesi Arkeoloji bölümünü kazandım.

- Babanız nasıl karşıladı?

- Doğrusu tepki gösterecek diye kendimi hazırlamışken inanılmaz bir destekle karşılaştım. 

DOĞUDAKİ AİLELER İÇİN ROL MODEL OLDUM

- Siyasete girme fikri nereden çıktı?

-  Siyasete girmek hiç aklımın ucundan dahi geçmezdi. Babam “Bu kadar zor şartlarda okudun. Zoru başardın. Bahçesaray’a, insanlarına bir faydan olsun. Milletvekili adayı yapalım seni” dedi. Önce ciddiye almadığım gibi kabul eden bir tavır içinde de olmadım. Babam AK Partili bir belediye başkanı aynı zamanda “Bak Gülşen başbakanımızda kadın adaylar istiyor” diye ikna etmeye çalıştı ama özellikle doğuda milletvekilli olmak sorumluluk isteyen bir görev. Başarabilir miyim diye uzunca düşünmeme rağmen ikna olamadım bir türlü.

- Bu kadar tereddüt ettikten sonra nasıl ikna oldunuz peki?

- Babam benim rol modelimdi. Bahçesaray’a çok emeği geçmiş biridir babam. Bir kaza mı oldu, biri mi öldü, yolda kalan mı var, başı darda olan mı var hep babam koşardı.  Babam bize böyle örnek oldu böyle yetiştirdi. Babamın yüküne ortak olmak istediğimi anladım. İlçeme, burada yaşayan insanlara ancak böyle hizmet edebileceğimi düşününce ikna oldum. Ben milletvekili olduktan sonra gördüm ki pek çok kız okumaya karar verdi aileleri bana bakarak kızlarının okuması için önayak oldular. Doğudaki aileler için rol model oldum.

- Bahçesaray'da yaşam koşulları nasıldır?

- Bahçesaray'da yaşam koşulları zordur, kışın daha da zordur. Babamın hayatı Bahçesaray’ın sorunlarını Ankara’ya taşımakla anlatmakla geçti. Kah başbakanları ziyarete gitti anlattı, kah şiirler yazıp seslendi. Ancak siyasiler, iktidarlar dünyayla bağlantısı kesilen Bahçesaray’ın sorunlarını dinlediyse de üvey evlat muamelesi yapıp ilgilenmediler. İlk kez bir iktidar buranın sorunlarına karşı duyarlı oldu ve dünyayla bağlantımızı kurdu. Burası sahipsiz olmadığının farkına vardı. Yolu olmayan ulaşılamayan yerde şimdi internet bağlantısı dahil her şey var. Ve ilk kez bir başbakan Bahçesaray’a geldi. Dolayısıyla bir sıkıntıyı götürdüğünüz zaman sizi dinleyen, bunu icraata döken bir merci var şu anda…

- Daha önceki siyasilerin bu kadar duyarsız kalmasının sebebi neydi peki, nedenlerini söylüyorlar mıydı?

- Halka karşı duyarlı, halkın içinden olanlar iktidar olduğu için sorunlar çözümsüz kalmıyor. Hayatları boyunca kaloriferli dairelerde yaşamış insanlar sobayla bir odayı ısıtmanın ve tüm ailenin o sobanın etrafında toplanmasının ne demek olduğunu bilemezler. Anlatamazsınız da. Ne yoksulluğu ne de çaresizliği. Başbakanımızın “fildişi kulelerinde oturarak halkı anlayamazsınız” diye bir sözü vardı. Fildişi kulelerde olanlar değil gerçekten halkı bilen halkın içinden olanlar gerçekten milletinvekilleri var Meclis'te.

- Babanız gibi şiirler yazıyor musunuz siz de?

- Maalesef şiir yazma yeteneğine sahip değilim.

BAŞIMDAKİ GELENEKSEL BİR ÖRTÜYDÜ

- Yanlış hatırlamıyorsam seçim afişlerinde sizin başörtülü resimlerimiz vardı..

- Başımda bir şal vardı ama saçımı kapatan bir örtü değildi. Yani başım kapalıydı sonra açtım gibi bir durum yok. Geleneksel bir şalla fotoğraf çektirmiştim. Yani başımdaki geleneksel bir örtüydü.

- Babanız kaç yıldır Bahçesaray da belediye başkanı?

- Bahçesaray 1989 yılında ilçe oldu. Babam ilk belediye başkanıdır. Üç dönem Anavatan Partisi'nden bir dönem de AK Parti’den belediye başkanlığı yaptı. Ama artık çok yoruldu ve artık dinlenmek istiyor.

- Ne kadar sıklıkla geliyorsunuz Bahçesaray’a?

- Önceleri yazları tatil için geliyordum Bahçesaray’a şimdi ortalama ayda bir buralardayım. Van milletvekilleri olarak istişare ederek bir karar aldık her hafta birimiz ya da birkaçımız burada olacak diye.

BAHÇESARAY DA ÖNCEDEN ÇALIŞAN KADIN YOKTU

- Geldiğiniz de neler yapıyorsunuz?            

- Her geldiğimde mutlaka köy muhtarlarıyla bir toplantı yapıyoruz. İlçe ahalisini toplayıp onların sıkıntılarını beklentilerini dinliyorum. Hastane ziyaretlerinde bulunuyorum. Esnaf ziyaretlerimiz oluyor. Özellikle kadınlarımızı dinliyorum, onlara önayak olmaya çalışıyorum. Geçen yıl köylerimizin bazılarını tek tek gezdik, ailelerle, kızlarıyla görüştük, eğitimin önemini anlatarak, okumaya teşvik ettik, yaşı geçmiş olanları da açıköğretime yönlendirdik.. Bahçesaray'da hiç çalışan kadın yoktu, çalışmaya teşvik ettik. Akrabam olan dört kız kardeş vardı. Babalarının iflas noktasına gelen fırınının başına geçtiler fırını kar eder hale getirdiler. Hatta bu kızlar o kadar iyi örnek oldular ki iki milletvekilimiz fırında kızların eksiklerini tamamladılar. Onlardan biri Ordu milletvekili Ali Bayramoğlu’dur. Kendisine çok teşekkür ediyoruz.

- Siz mi teşvik ettiniz?

- Ben teşvik etmedim ama benden sonra okumaya karar verdiler. Babaları daha önce okumalarını istememişti. Şimdi en iyi destekçileri babaları oldu. Dört kardeşten ikisi okudu. Biri öğretmen diğeri işletme okuyor. Aynı zamanda belediye meclis üyesi yaptık. Başkan vekili olacak kısmet olursa. Benden sonra Bahçesaray’dan bir de başkan vekili kadın olacak.

- Bahçesaray’ın ilk kadın milletvekili sizsiniz. Halkın tepkisi ne oldu peki?

- Milletvekili adayı olduktan sonra insanlar ne düşünecek diye bir tereddüt geçirdim elbette. Babamdan dolayı bir şansım olduğu muhakkak. Burada herkesin sevip saydığı bir isim. Seçim çalışmalarında gördüm ki yaşlısı genci, kadını erkeği inanılmaz sahip çıktılar. O zaman anladım ki gerçekten doğru bir iş yapıyorum.

- Hiç mi tepki almadınız burası doğuda bir il sonuçta?

- Hiçbir tepki olmadı kimse yadırgamadı değil tabiî ki. Milletvekili seçildikten sonra değer verdiğim yakın bir akrabam güzel bir itirafta bulundu: “Naci Bey dört oğlundan birini değil de sizi aday göstermesini yadırgayıp kızmıştık ama yanılmışız” dediler.

- Erkek kardeşleriniz veya ağabeyiniz kendilerinin değil de sizin aday gösterilmenize bozulmadılar mı?

- Yok hayır, bırakın kırgınlığı, alınganlığı en çok onlar desteklediler ve yüreklendirdiler.

- Peki babanız neden sizi tercih etti?

- Fena mı oldu? Bakın benden sonra pek çok aile kızlarının okumasına destek oldu. İyi bir örnek oldum onlar için. Bahçesaray'a önceleri en çok doktor ve inşaat mühendisi gelirdi. Bende bu iki modeli görür, onlardan biri olmak isterdim. Hep okuyup biryerlere gelmek hizmet etmek, faydalı olmak istedim. 17 yıl aradan sonra okuma çabam, başarım babamı çok etkiledi. Burası için bir kadın olarak iyi şeyler yapacağıma inandı. Çünkü babama çok benziyordum. Öne atılan bir yapım vardır. Yapılacak bir iş varsa düşünmeden yüksünmeden yapmaya çalışırım. Sorun varsa çözmek isterim. Dinleyip bırakmam.

- Van 7 milletvekili çıkardı. DTP’li iki milletvekili var. Onlarla bir araya gelip buraların sorunları üzerine konuşurmusunuz?

- Önemli olan Van’ın sorunlarını çözüme ulaştırmak fakat onların bakış açısıyla sorunları çözme yöntemleriyle bizim bakış açımız farklı. Çok sıkI bir diyalogumuz da yok kopukluğumuz da yok.

BU YOL YAPILMAZSA MİLLETVEKİLLİĞİMDEN İSTİFA EDERİM

- Milletvekili seçildikten sonra ilk icraatınız ne oldu?

- 2004 yılında Bahçesaray’ın Van’la bağlantısı yapıldı. Bir yolumuz var ancak bizim Van’a bir buçuk saatte ulaşacak bir kısa yolumuz daha var. Birkaç yıl öncesine kadar hiç yolumuz yoktu şimdi daha kısa yoldan insanların ulaşması için çalışıyoruz. Bu yolun yapılma sözünü vermiştim. Sağolsun Başbakanımız da bu konuda oldukça duyarlı. Yol çalışmalarımız devam ediyor. Bir ara yolun yapımı sallantıya girmişti, o zaman milletvekilliğimi ortaya koydum. "Bu yol yapılmazsa ben de milletvekilliğimden istifa ederim, bu millet beni bunu için seçti" dedim müsteşarımıza. 2009 yılının sonunda yolun açılışını yapmayı ümit ediyoruz.

- Milletvekili olmak hayatınızı nasıl etkiledi?

- Özellikle Anadolu’dan Doğu’dan milletvekili olmak kolay değildir. Büyükşehirler gibi değildir, bugüne kadar ihmal edilmiş bölgelerdir. Dolayısıyla inanılmaz bir sorumlulukla karşı karşıya kaldım. İnsanların beklentileri büyük. Mümkün olduğu kadar her vatandaşımızı dinlemeye, geri dönmeye çalışıyorum. Van'da sorumlu olduğum konular var onları takip etmeye çalışıyorum. Bir şeyleri başardığımda mutlu, gururlu oluyorum. Kendime güven duyuyorum. Aynı şekilde başarısız olunca, mağdur insanların derdine çare bulamayınca da mahcubiyet duyuyorum, eziklik hissediyorum. Çok pahalı bir kıyafet almaya çekindiğim gibi buralara gelirken -bu insanların durumlarını biliyorum- hem mahcubiyet duyuyorum hem de çekiniyorum.

Birde 16 yaşında bir oğlum var, onun sorumluluğunu da taşıyorum.

- Oğlunuzun müziğe karşı ilgisi nasıl?

- Çok güzel bir sesi ve iyi bir kulağı var. Batari ve gitar çalıyor. Arkadaşlarıyla birlikte bir grupları var.

- Ne tür müzikle ilgileniyor, Kürtçe besteler yapıyor mu?

-
Daha çok rock müzikle ilgileniyor. Civan Hoco’yu çok beğenerek dinliyor. Barış Manço’nun ‘Gül Pembe’sini, ‘İşte gidiyorum çeşmi siyahım’ türküsünü birlikte çok söyleriz.

KÜRTÇE TÜRKÜ SÖYLEDİM KIYAMET Mİ KOPTU, ÜLKE Mİ BÖLÜNDÜ

- Bir Kürt milletvekili olarak ‘Kürt açılımı’ ile ilgili düşünceleriniz nedir?

- 70 yıldır bu memlekette Kürtlerin varlığı yok sayıldı.  Bazısı ‘kart-kurt’ dedi bazısı ‘kuyruklu Türk’ dedi. Çocukların dahi güleceği inanılmaz tabirler kullanıldı Kürtler hakkında. Her gelen iktidar ‘kürt raporları’ hazırlattı, toplantılar düzenledi, aydınları bir araya getirdi, yolları söylendi, yordamları açıklandı ama bugüne kadar somut bir şey olmamıştı. Bugün artık Kürtler varmış, bir Kürt dili varmış, edebiyatı varmış, milattan öncesine dayanan bir tarihleri varmış bunu kabullendi herkes. Kürtler'in kesinlikle yok sayılamayacak bir değere sahip olduğu fark edildi. Bunu kabul etmek Türkiye’nin birliğini, bütünlüğünü, kardeşliğini pekiştirir. Bakın ben Kürtçe türkü söyledim kıyamet mi koptu, TRT Şeş açıldı ne oldu? Birlik beraberlik elden mi gitti. Kürtçe türkü okumakla ülke bölünüyorsa Türkçe türkü söyleyelim yapıştıralım. Bu mudur yani.

- Bir Kürt olarak sizi üzen, ötekileştirildiğinizi hissettiğiniz bir olay yaşadınız mı?

- Bugüne kadar babama dahi anlatmadığım ama uzun yıllar üzüldüğüm bir hikayem var. Yeni Demokrasi Hareketi diye bir parti vardı. Benim eşim de partinin il yönetiminde görev aldı. İl başkanı partililerin eşlerini bir araya toplayacak yemekli bir toplantı yaptı. Kız kardeşimle birlikte gittim toplantıya. Bir de sanatçı çağırmışlar canlı müzik var. Bir ara kardeşim organizasyonu yapan kişiye “ablamın da sesi çok güzel isterseniz o da bir türkü okuyabilir” demiş. Bu konuşmadan benim haberim yok. Bir anda başımda 2-3 kişi belirdi meğer sivil polismiş. Kardeşimi ve beni bir odaya aldılar, üzerimizi arayacaklarını, kimlik kontrolü yapacaklarını söylediler. Sebebini sordum “Kürtçe şarkı söyleyecekmişsiniz” deyince neye uğradığımı şaşırdım. Böyle bir isteğim bir talebim olmadığını söylediğim halde hararetli bir tartışma yaşadık. Kardeşimin kadın kolları başkanıyla aralarında konuştuğu bir olay sivil polise intikal ediyor ve polis kimliğinizi almaya ve sizi götürmeye teşebbüs edebiliyor. Şimdi düşünüyorum da o günlerden bugünlere.

DOTMAM'I OKURKEN BENİ SORGULAYAN SİVİL POLİSLERİ DÜŞÜNDÜM
GÜLŞEN ORHAN'DAN DOTMAM'I DİNLEMEK İÇİN TIKLAYIN

- Yıllar sonra bir devlet televizyonunda Kürtçe bir türkü okudunuz. Türkiye’nin nereden nereye geldiğinin bir göstergesi aynı zamanda…


- Evet… “Dotmam”ı söylerken bunları düşündüm çok duygulandım. Kötü bir olaydı yaşadığım çok üzülmüştüm.

- Peki Kürt açılımını yetersiz bulanlarla sizin farkınız nedir? Onlar neyi yetersiz buluyorlar sizce?

- Bizden şunu bekliyorlar, çıkın televizyonlara ve “Bu memleket Kürtlerindir” diye bağırın. O zaman birileri de çıkar “Türklerindir” diye bağırır. Bu ülkeyi zaten bu düşünce yapısı çıkmaza soktu ama bunu görmek istemiyorlar ve ısrarla gerginliği sürüklemek istiyorlar. Bu ülkenin Türk  vatandaşları olduğu gibi Kürt vatandaşları da var. Daha makul adımlarla ve doğru çözümlerle gitmeniz gerekiyor sorunların üzerine. Birisini yüceltip diğerini batırabilir misiniz? Hem yoksulluk bitecek, hem ekonomi canlanacak hem de bütün ülke bir anda güllük gülistanlık olacak.  Sihirli bir değnek yok kimsenin elinde. İlk defa Türkiye’de tabu sayılan, korkulan konuların üzerine gidiliyor. Her geçen gün güzel şeyler oluyor bu ülkede.

- Çok tartışıldı hala tartışılıyor “sadaka kültürü” “sosyal devlet” mi? Bu tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Hem üzülüyorum hem de komik buluyorum bu tartışmaları. Başta söylemiştim yine tekrarlamış olacağım. Kuş tüyü yataklarda yatarak insanların nasıl sefil bir yaşam içinde olduğunu göremezsiniz. Elbette sosyal devlet olmanın bir gereğidir vatandaşa yapılan yardımlar. Kömür vermediğiniz zaman bu insanlar soğukta kalacaklar başka şansları yok ama ısrarla bu gerçeği görmek ve anlamak istemiyorlar. Bu insanlar çok iyi durumdaydı da biz mi kötü duruma getirmişiz.

Zaten yoksul durumda olan bu insanlara ulaşılmış ihtiyaçlarına karşılık verilmeye başlanmış. Amerika’da dahi insanlara ekmek dağıtılıyor, gıda yardımı yapılıyor… Sadaka kültürü diyerek asıl bu tartışmayı yapanlar aşağılıyorlar bu insanları. Devlet yer altı kaynaklarını kullanarak kömürü çıkartıp ihtiyacı olan halka veriyor nesi kötü bunun Allah aşkına! Bir anda herkese iş bulmak kolay mı?

Eğitim konusunda inanılmaz hizmet imkanları sunuluyor bu insanlara. Sağlık konusunda yaptıkları ortada… Türkiye’de halkın nasıl yaşadığını görmeden tanıklık etmeden uzaktan oturup aydın tartışmaları yapmak abestir.

MEDYATİK OLMAYI SEVMİYORUM

- Son bir soru? Bu röportajın gerçekleşmesini niçin bu kadar zorlaştırdınız ve bir maceraya dönüştürdünüz?

- Medyatik olmayı sevmiyorum. Bana soracağınız sorulardan kaçtım aslında. Neler yaptığımı soruyorsunuz oysa “şunları yaptım, bunları yapıyorum” diye konuşmaktan mahcubiyet duyarım. Reklam gibi algılanması üzer beni. Ben zaten işimi yapıyorum ve kendi halimde işimi yapmak arzusundayım. Evet bir maceraya dönüştü vazgeçmeniz için elimden geleni yaptım ama siz kazandınız. Bahçesaray’a kadar geldiğiniz için teşekkür ederim.

Gülşen Hanımla sohbet ettikten sonra  babası aynı zamanda  da Bahçesaray Belediye Başkanı olan  Naci Orhan'la da sohbet imkanı buldum. Renkli  bir sima, hoşsohbet bir insan.

                                  NACİ ORHAN

İLK DEFA VANLI KÜRT BİR BAYAN KÜRTÇE TÜRKÜ OKUDU


- TRT Şeş gecesinden başlayalım. Kızınızın türkü okuması konusunda niçin tereddüt ettiniz?

- Biz mutaassıp bir ailenin fertleriyiz. Milletvekilliği tamam da acaba türkü okumasına nasıl bir tepki olur diye tereddüt yaşadım. Tanıtıkların,dostların  ısrarı üzerine bişey diyemedim.Ama itiraf edeyim sonra hoşuma gitti. İlk defa Vanlı Kürt bir bayan şarkı söylüyordu. İlkler her zaman hoşuma gitmiştir.

- Kızınızın size danışmasını mı isterseniz? Kızınızın verdiği kararların arkasında hep siz mi varsınız?

- Olur mu öyle şey. Öyle olsa Meclis'e gitmesine destek olmazdım. Kendisi bana saygı gösterip önemsiyor düşüncelerime değer veriyor, sağolsun. Üç tane çocuğumun Allah vergisi sesleri güzeldir. Onlara dedim ki birisi size şarkı söyler misiniz dediğinde naz etmeyin.

- Siz sadece Ankara’ya gidip sorunlarınızı anlatmakla kalmayıp şiirler yazarak ve söyleyerek de Bahçesaray’ın sesini duyurmaya çalıştınız…

- Özellikle Süleyman Demirel için yazdığım ve kendisine okuduğum bir şiir var. Kendisi cumhurbaşkanıydı o zamanlar. Van’ın kurtuluşu için geleceğini duydum. Bahçesaray’ın sorunlarıyla ilgili yine mutad olarak dosyamı hazırladım kapağına da bir şiir yazdım. Kaymakamların olduğu bir toplantı yapacak ve validen birifing alacaktı. Tüm engellemelere rağmen zorla girdim içeriye. Ve dosyamı kendisine takdim ettim, “Eğer müsaade ederseniz yazdığım şiiri de kendim okumak istiyorum” dedim. Ve okumaya başladım.

Baba bir cennettir Bahçesaray, yolu sırattan geçiyor
Köprüsünün dehşetinden halk cennetten vazgeçiyor.

Kış çok olumsuz etkiler, herkes bize sabır diler
Yediden yetmişe kadar insanı satranç oynuyor

Sabır şükür hep sağduyu, budur Bahçesaray’ın huyu
Bir altı ay daha uyu Nisanda Baba geliyor

Söylerler bize sağkalan, babadan gayrısı yalan
Hacı-Bacı falan filan bize çözüm getirmiyor

Lütfet Baba emir gelsin, bu yol engelini delsin
Biz evladız Baba sensin evlatlar şevkat bekliyor

“Yahu başkan sen burada biraz da siyaset yapmışsın, Hacı-Bacı demişsin.” Dedim ki “sayın cumhurbaşkanım biz de eskilerdeniz” O zaman güldü keyiflendi. “Yahu seni çok seviyoruz, Bahçesaray’ı biliyoruz, yol sorununu biliyoruz, hemen yaptıracağız” dedi beni teselli etti.

- Tayyip Erdoğan için de şiir yazdınız mı?

- Yazdım!

O yolu olmayan Bahçesaray’ı yola kavuşturan kahraman burada
Bir anda kendine bütün dünyayı hayran bırakan Başbakan burada

Bahçesaray’dadır bu büyük olay, Başbakan gelmiştir bu dile kolay
Nasıl çekmesin has halay bugün Başbakan burada

Yıllarca bekledik belki bu anı, bugün alabildik bu şeref şanı
Küçük Bahçesaray büyük insanı karşılıyor gelin Başbakan burada

İlk kez geldi bize hükümet başı, ahde vefa etti halkına karşı
Selama durmuştur dağ ile taşı ilçemiz çünkü başbakan burada

Bahçesaray namı diğer gezegen, başkentin yolunu açmaya gelen
Koskomkıran gibi dağları delen şirin ülkesinin ferhatı burada

O hizmet aşkı ile heran dopdolu ondan başka hiçbir Allahın kulu
Yapmazdı Bahçesaray yolu düşkünler hamisi başbakan burada

Sevgi ile yaklaşır halka millete bize bile gelir bakmaz zahmete
Başkası gibi şana şöhrete pek önem vermeyen başbakan burada

Veziri azamdır bu padişaha, haktan ayrılmaz girmez günaha
On iki ay Van’a  hem de Allaha bizi ful bağlayan başbakan burada

Kış geldi yolumu açamaz dozer, çünkü çalışırsa asfaltı bozar
Belediyeme bir yeni greyder lütfeder mi acep başbakan burada

- Ak Parti’ye geçme sebebiniz?

- Başbakanı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminden beri takip ediyordum. İstanbul’a yaptığı hizmetler ortada. Parti kurunca bütün ülkeye faydalı olacağına inandığım için Ak Partiye geçtim. Sonuçta yıllardır kimsenin gelmediği ilçemize ilk kez başbakan geldi. Dertlerimizi dinledi ve sıkıntılarımıza çare oldu.

- Bu dönemde aday değilsiniz!

- Çok yoruldum artık biraz dinlenmek istiyorum.

UĞUR DÜNDARLI BAHÇESARAY HATIRALARI

- Sizde ilginç hatıra çok o zaman…

- Muhtar olduğum dönemde Uğur Dündar gelmişti buraya. Çok ünlü birisiymiş ama biz bilmiyoruz tabi. Uzun boylu yakışıklı bir genç. Ben de karayollarından görevli birisi geldi zannettim. “Muhtarla görüşmek istiyorum” dedi. “Buyur benim” dedim. Gizli kamere kurmuşlar ama biz nereden bileceğiz! “Yolunuz 7-8 ay kapalı kalıyormuş, peki ne yer ne içersiniz?” diye sordu.

“Her şeyi yazın kurutuyoruz kışın yiyiyoruz” dedim. “Hastalarınızı ne yapıyorsunuz” diye sorunca “Hasta oluyor başına toplanıyoruz bir bakıyoruz ölüyor! Hangi hastalıktan ölüyor, nasıl bir derdi var bilemiyoruz. Hasta da bilmiyor yakını da bilmiyor. Kanser hastası mıdır, başka bir rahatsızlığı mı var, bilmediğimiz için ayrıca üzülmüyoruz” dedim. Uğur Dündar tabi çok şaşırmakla birlikte inanamadı. İkinci bir kez daha geldi. Hatta bir gelişinde yollar kapandığı için 7 gün burada mahsur kaldı!

On iki yaşında bir çocuğu ameliyat yaptım hala yaşıyor!

Bir de on iki yaşında bir çocuğu ameliyat yaptım. Ceviz kütüklerinin taşındığı üstü açık bir arabaya binmiş. Araba yolda yuvarlanınca çocuğun karnına bir metal parçası saplanmış ve karnını yırtmış, bütün bağırsakları dışarı çıkmış. Hemşire elini sürmeye korktu. Kar kıyamet yollar kapalı. Çocuk ölüyor. Ben alet edavatı kaynatarak dezenfekte edip bağırsakları içine yerleştirip karnını diktim. Bu çocuk şimdi kocaman adam oldu yaşıyor. Yıllar sonra geldi, “ya kurtarmayacaktın beni ya da şimdi bana iş bulacaksın” dedi. Şimdi milli eğitimde şef olarak çalışıyor. Uğur Dündar bunu duyup haber yapmaya gelmişti. “Daha önce bir deneyimin var mıydı” diye sordu. “Var, dedim, daha önce de bir ineği ameliyat yapmıştım.”

Uğur Dündar, iki belediye başkanını stüdyoda konuk ediyor. En sosyetik ve zengin ilçenin belediye başkanı Fatma Girik ve ülkenin en fakir ilçesinin belediye başkanı yani ben.

Fatma Girik anlatıyor, şu kadar dozerimiz, iş makinamız var. Şöyle çalışıyoruz ilçeye böyle hizmet ediyoruz.
Uğur Dündar bana sordu “bizim belediyenin iki yükleyicisi, bir taşıyıcısı, iki de kazıcım vardı. Onu da ilçede yaşanan sel felaketinde sel aldı götürdü. Enkazlarını dahi bulamadık!” dedim.

Makineler neydi nasıl sel alıp götürdü diye sorunca “İki kazma, iki kürek, bir de el arabası” dedim. O dönemin Maliye Bakanı Adnan Kahveci programı izlemiş, beni Ankara’ya çağırdı. Bir binek araba, bir de kazıcı ve yükleyici verdi. Rahmetli sonra sordu “nasıl makinalar çalışıyor mu?” diye. Sonra kamyonumuz eksikti birde kamyon aldı bize.

Nursel Tozkoran'ın diğer röportajları:
- Efsane Vali Yazıcıoğlu, en çok kime kızgındı?
- Hakan Ünsal'ın türbanlı eşi GS'de kimi çıldırttı?
- İclal Aydın: Jubilemi Ahmet Hakan'la yaptım

KAYNAK : (Haber 7)