'MHP istese, çoktan iç savaş çıkmıştı'

"Benim ağzımdan duymadan yazı yazan da şerefsiz oğlu şerefsizdir. Bunu açık açık söylüyorum." diyecek kadar asparagas haberlere kızgın olan Nihat Doğan siyasete bakışını anlattı ve yeni albümüne ait bilgiler verdi.

ABONE OL
GİRİŞ 25.02.2010 13:51 GÜNCELLEME 25.02.2010 13:51 RÖPORTAJ
'MHP istese, çoktan iç savaş çıkmıştı'

Nursel TOZKOPARAN'ın röportajı

Nihat Doğan denilince tahminim herkesin aklına ünlü kadınlarla yaşadığı ilişkiler geliyordur. Kendine has yorumu ve tavrı ile O, aynı zamanda sanatçı… Ve son zamanlarda siyasette de bir yol almaya başladı. Şunu düşünebilirsiniz popüler olmak, gündemde olmak  için bu işleri yapıyor. Ben de sizin gibi düşünerek sordum. Ama aldığım cevaplar çok enteresandı.”Dünyevi yaşam, kadın, şan, şöhret benim için bir araçtır asla amaç değil. Ben magazin sinemasındaki rolümü oynuyorum” dedi. Rolün bitti mi diye sorduğumda da “bu camiada olduğum sürece film bitmez, role devam” diyor Nihat Doğan. Sanatçı açılımı, neden AK Partili olduğu, demokratik açılım, müzik hayatı, son çalışması 1071 isimli albümü ve bundan sonraki hedeflerini sordum.Sanat piyasasında olan biri için çok farklı pencereden bakan ve marjinal ilişkiler yaşamasına rağmen olaylara farklı bir açıdan  yaklaşan biriyle karşılaştım.  

DEMOKRASİ DESTANINA İMZA ATALIM, TARİH BİZİ YAZSIN

> Başbakan’ın sanatçılarla yaptığı kahvaltılı toplantıyı değerlendirir misin?

> Devlet kendisini son derece yakından ilgilendiren bir konu hakkında toplumun aynası olan, söyledikleri toplum tarafından kale alınan sanatçıları önemsemiş ve  fikir alış verişinde bulunmuştur.Son derece doğru, şık ve faydalı olmuştur Bazı sanatçılar açılımın ne olduğunu merak ediyordu. Sayın Başbakan çok güzel açıklamalarla konuya vakıf olmayanları bilgilendirdi. Önümüzdeki günlerde diğer sanatçı arkadaşlarımızın da ‘Demokratik Açılım’ ile ilgili çok daha iyi mesajlar vereceklerine inanıyorum. . Bu meselenin sanatçıları maddi ve manevi olarak ne kadar sıkıntıya soktuğunu gördük. Bu milletin üzerinde psikolojik harekat uygulayan bazı kesimler şehit cenazeleriniz geldiğinde, anında düğmeye basılmışçasına, televizyon kanallarına pres yaparak yayınlarının değişmesini sağlıyorlar. Ülkenin yasa bürünmesini sağlamaya çalışıyorlar. Bu da toplumu ve sanatçıları geriyor, üzüyor. Sanatçılar bir veya iki hafta konserlerine gidemiyor. Anlaşılıyor ki, sanatçılar da artık bıkmış, herkes barıştan yana ve artık gözyaşı görmek istemiyorlar

" Türkiye Cumhuriyeti'nde demokrasinin dibine kadar yaşanması gerektiğine inanıyorum. Parti kapatmaların ülke demokrasisine büyük darbe vurduğunu düşünüyorum. Demokrasinin sana göresi, bana göresi olmadığına inanıyorum."

> Sanatçılar arasında şahsi isteklerde bulunanlar da olmuş…

Maalesef..Toplantının ana konusunun demokratik açılım olduğunu unutup, kendi şahsi meselelerini Sayın Başbakan’a iletmeleri bizi hayretler içerisinde bıraktı. Gerçi onlara fazla kızmıyorum. Demek ki; içlerinde böyle bir yara vardı. Ama yeri orası değildi. Sanatçıların kendi özel meselelerini gündeme getirmesi hoş olmadı. Çok sayıda sanatçı arkadaşımız ‘Demokratik Açılım’ı bir kenara bırakıp kendi şarkılarının telif haklarını bile Başbakan’a şikayet etti. Fakat konuyu kendi acısı gibi gören arkadaşlarımızın feryatları toplantıyı sıcak bir hale getirdi.

> Senin Başbakan’dan talebin oldu mu?

> Benim hem sanatçı arkadaşlarımdan hem de Başbakan’dan bir talebim oldu. Sanatçı arkadaşlarıma dedim ki; “Demokrasi bu çağda hiç bu kadar yakın olmadı. Elimizi uzatsak demokrasiyi sımsıkı kavrayacak gibiyiz. Yaptığımız şarkılar unutulur ama yazılan destanlar unutulmaz. Gelin bir de el ele, omuz omuza, yürek yüreğe hiçbir zaman unutulmayacak olan demokrasi destanına imza atalım. Tarih bizi yazsın.”

Sayın Başbakan’a ise; “Bu açılımın son noktasında yapılacak en adil şey ‘Cunta Anayasası’nın değiştirilip yerine özgürlüklerle ve demokrasi ile dolu bir Anayasa’nın yapılmasıdır. Bizim üzerimize de ne düşüyorsa yapmaya hazırız. Bedeli son nefesimizi vermek bile olsa canı gönülden razıyım. ‘Sivil Anayasa’nın bir an önce çıkartılası gerekiyor. Bu çıkacak olan Anayasa’da da rütbesi, koltuğu, mevkisi ne olursa olsun ırkçılık yapanlar, bu tür söylemlerde bulunanlar savaş suçlusu olarak cezalandırılsın” dedim. Sayın Başbakan da notunu aldı. İnşallah bizim de düşüncelerimiz, fikirlerimiz faydalı olur.

> Başbakan sanatçılarla bu tür toplantılar yapmaya devam edecek mi?

> Sinema sanatçıları ve yönetmenler ile devamının geleceğini biliyorum. Ama ileride tekrar sanatçılar ile biraya gelinip fikir alış verişi yapılıp yapılmayacağı hakkında bilgim yok. O konuda net bir şey söylemediler. 

PARTİ KAPATMALARINA TEPKİ OLARAK AK PARTİNİN YANINDA OLDUM

> Peki Nihatçığım neden AK Partilisin?

> Öncelikli şunu açık ve net söyleyeyim. Benim demokrasiye olan aşkın çok farklıdır. Ben Türkiye Cumhuriyeti'nde demokrasinin dibine kadar yaşanması gerektiğine inanıyorum. Parti kapatmaların ülke demokrasisine büyük darbe vurduğunu düşünüyorum. Demokrasinin sana göresi, bana göresi olmadığına inanıyorum. Yanlış hatırlamıyorsam 2008'de AK Parti'yi kapatma iddianamesi hazırlandı. Bu iddianamene 9 eki ile kabul edilince, ben de demokrasiye gönül vermiş, Türkiye Cumhuriyeti bayrağına, ülkesine, insanına kalpten ve yürekten inanan bir fert olarak dedim ki; ‘’parti kapatmaların karşısındayım. Bu tür çağ dışı zihniyetlerin karşısındayım.’’ Bu etkiye tepki olarak AK Parti'nin yanında yer aldım açıkçası.

> Eleştirilerden yola çıkarak bunu soruyorum. Ak Parti'ye katılman ilgi çekmek için olabilir mi?

İlgi olsun diye değil. Bir şey söyleyeyim. Burada açık ve net konuşuyorum. AK Parti'den Sayın Başbakan ve kabinesinin sanata, sanatçıya, sokaktaki insana, köylü Ahmet’imiz ile Mehmet’imiz arasında hiç bir fark gözetmeden ülkenin her bir bireyine bağlı olduğunu gördüm. Ben dava ehli bir insanım, aşk ehliyim. Benim davaya olan sevdam, davama olan aşkım, partilerin, kişilerin ve kurumların çok üzerindedir. O yüzden benim bir yere hoş görünmek gibi bir düşüncenin içerisinde bulunduğumu itham etmek bile beni çok büyük derecede incitir, rencide eder. Ben de bunu zaten kesinlikle ve kesinlikle reddediyorum.

BEN DAHA AK PARTİNİN ÇAYINI BİLE İÇMEDİM

Peki AKP'nin  organizasyonlarına gidiyor musun?

Ben AK Partinin bir işine gitmemişimdir.İşte bunlar konuşulmasın diye gitmiyorum. Şimdi bazı insanlar Nihat Doğan geldi, AK Parti'nin nimetlerinden faydalanıyor diyebilirler. Ben daha AK Parti'nin çayını bile içmedim. 3 yıldır bu partideyim, bırakın nimetini, verdiklerim de cabası o ayrı mesele. Yani verdiklerimizi de söylemiyoruz.

> Aktif olarak neler yapıyorsun? Sana şerh edilen bir görev var mı?

> Tabi ilçe yönetim kurulu üyeliğim devam ediyor, çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Çok derinlere girmek istemiyorum. Fakat şu aralar işlerimin yoğunluğundan dolayı çok fazla ilgilenemiyorum.

> Parti içerisinde sana olan ilgi nasıl?

> Tabanda, parti üyeleri, parti delegeleri muhteşem. İl Teşkilatı’nda sanatçıya karşı bir duyarsızlık var açıkçası. Bu sadece bana karşı yapılıyor demiyorum ama sanatçıyı hala hazmedememişler.

KEŞKE HERKES BAŞBAKANIMIZ GİBİ SANATA  VE SANATÇIYA DEĞER VERSE

> Başbakan ile sohbet imkanın oldu mu?

" Medyada yapılan kötü haberlerle sanatçıları korkutup, taşın altına ellerini sokturtmamışlar.

Çünkü sistem biliyor ki sanatçılar toplum reflekslerini dinamitleyici bir metadır. Bundan dolayı da sanatçıyı işin içine sokmuyorlar.

Lay lay lom şarkılar söyleyenler Türkiye'nin en büyük sanatçısı addediliyor, star yapılıyor."

> Evet ettik. Her karşılaştığımızda şahsi fikirlerimi, Sayın Başbakan’ıma iletiyorum. Kendisinin de beni hayranlıkla dinlediğini görüyorum. Keşke herkes Sayın Başbakanımız gibi sanata ve sanatçıya böyle değer verse. Emine Erdoğan ha keza bizi bir evladı gibi görüyor. Kendisinin yapmış olduğu sosyal projelere katıldım. Ben Başbakanımızın bize olan tavrını son derece sıcak buluyorum. Özel sohbetimizde iç siyaset dış siyasetle ilgili düşüncelerimi uzun uzun anlatıyorum. Beni nerede görse çağırıyor. Başı kalabalık olduğu zaman gitmesem bile çağırttırıyor. İlişkilerimiz çok sıcak. Sayın Başbakanımızın manevi desteklerini alıyorum. Başta Abdülkadir Aksu olmak üzere, Egemen Bağış ve Hayati Yazıcı ile çok güzel çalışmalar yaptık. Kabinedeki büyüklerimizin hepsinin manevi desteklerini alıyorum.

> Yanlış hatırlamıyorsam sen tam AK Parti kapatıldı, kapatılacak derken, iddianame hazırlandığında AK Parti'ye üye olduğunu açıkladın ve dikkat çektin. Peki senin samimiyetini test ettiler mi? Böyle bir imtihandan geçtin mi?

> Valla yaptıklarım, yapacaklarımın teminatıdır. Ben test noktasını bilmiyorum. Benim düşündüğüm tek şey vardı; partiler kapatılmasın, demokrasi sonuna kadar olsun. Ondan sonra il başkanımız çalışmalarımızı çok başarılı bulduğunu iletmişti. Kongrede olmam gerektiğini söylemişti ve ben de yönetim kurulu üyesi olmuştum.

SANATÇILAR,TOPLUM REFLEKSLERİNİ DİNAMİTLEYİCİ BİR METADIR

> Peki sanatçı popülaritesi ile siyaset popülaritesi arasında gelip gittin mi?

> Sanat camiası acımasız bir sektör… Fakat şunu gördüm ki; siyaset de fazlasıyla acımasız. Sanatçıların ideolojisi ideolojisizlik olmalıdır. Çünkü sistem sanatçıyı bu noktalarda öylesine pasifsize etmiş ki…

‘’Bakın siz eğer bu işin içine girerseniz, iç siyasete müdahil olursanız, taraf olursanız biz sizi pasifsize ederiz’’ denilmek isteniyor. Medyada yapılan kötü haberlerle sanatçıları korkutup, taşın altına ellerini sokturtmamışlar. Çünkü sistem biliyor ki sanatçılar toplum reflekslerini dinamitleyici bir metadır. Bundan dolayı da sanatçıyı işin içine sokmuyorlar. Lay lay lom şarkılar söyleyenler Türkiye'nin en büyük sanatçısı addediliyor, star yapılıyor. Fakat bunlara sanatçı denmez. Bunlar olsa olsa düzenin hokkabazı olur. Bu gemi bizim gemimiz, batarsa hepimiz birden batarız. Maymun gözünü açtı. Artık bizler çoğu şeyi biliyoruz. Canımız pahasına da olsa ülkenin menfaatlerini önceliyoruz. Şahsım için de çok belden aşağı haberler yapıldı. Hiç söylemediğim şeyleri benim ağzımdan çıkmış gibi aktardılar. Bu yalan haberler yüzünden oturup günlerce ağladığım, başımı duvarlara vurduğum zamanlar oldu.

> Mesela seni en çok üzen haber neydi?

> Beni en çok üzen iki haber var. Biri, ben güya demişim ki, "AK Parti'ye oy vermeyen şerefsizdir." Böyle bir şey olabilir mi? Mümkün mü? Bu nasıl bir cümledir? Benim böyle bir cümle söylediğimi çıkıp birisi ispat etsin ben bugün Türkiye'yi terk edeceğim. AK Parti'yi, şeref kelimesini yan yana kullandığım veya vermeyen şerefsizdir gibi bir cümlemi bir kişi çıkıp göstersin..

> Haberi yapan kişiyle irtibat kurabildin mi?

> Siyasetle uzaktan yakından ilgisi olmayan, Siirt'te İl Başkanı olmuş soytarının tekiydi…

SAZAN GİBİ ATLAYIP BENİM ÜZERİMDEN AK PARTİYE VURDULAR

> Hem de  siyasetçi, gazeteci değil yani…

> CHP Siirt İl Başkanı. Böyle bir adamı nasıl siyasete getiriyorsun ve İl Başkanı yapıyorsun? Adam çıkıp açıklama yapıyor. Yerel seçim zamanı Siirt'e gitmiştik. Egemen Bey ile bir çalışma içerisinde bulunmuştuk. Biz de kendi fikriyatımızı ortaya koymuştuk. Birisi de ona gidip olmayan bir şeyi söylemiş.  ‘’Ya Nihat Doğan televizyonda, AK Parti'ye oy vermeyen şerefsizdir.’’ dedi diye söylemiş herhalde.  Bu da çıkmış basının önüne, ‘’Vay efendim Nihat Doğan böyle şeyler söyledi.’’ demiş. Bir gün bütün gazetelerde… Sanki ben AK Parti'nin kabinesinde bir milletvekiliyim, ya da kabinesinde temsil eden bir bakanım. Ve Türkiye'nin en büyük köşe yazarları, koca koca adamlar asparagas bir haberin üzerine sazan gibi atlayıp benim üzerimden AK Parti'ye vurdular. Hala içimde bir yaradır o. Asıl bunu ispat etmeyen şerefsiz oğlu şerefsizdir. Bunu benim ağzımdan duymadan yazı yazan da şerefsiz oğlu şerefsizdir. Bunu açık açık söylüyorum. Sende lütfen koy bunu da.

> Tabii yazarım...

> Bu söylemimi hiç duymadan sazanlık yapıp, bilgi sahibi olmadan bunun üzerine yorum yapan da şerefsiz oğlu şerefsizdir. Bu beni çok üzmüştü.

> Peki partiden tepki geldi mi?

> Hayır canım, partiden hiç bir tepki gelmedi. Çünkü parti biliyor işin iç yüzünü. Diğer soytarı gibi ne yaptığını bilmeden öyle boş boş konuşan insanlar değiller ki. Allah var şimdi bu konuda parti büyüklerimizin son derece doğru çalıştığını birebir gördüm.

> Seni üzen ikinci haber nedir peki?

> İkincisini hiç boş ver gerek bile yok. Nihat'ın açılımı Beyaz Türkleri kızdırdı gibi…

MUSTAFA KEMAL’İN KEMİKLERİNİN SIZLADIĞINA İNANIYORUM

> Kürt Açılımı ile ilgili mi?

> Hayır, belden aşağı bir haberdi. Onu söylemek dahi istemiyorum. ‘’Hadiseye menfi siyasetin zulmet - i gözlükleriyle bakanlar, meleği şeytan, şeytanı melek, yalanı hakikat, hakikati yalan olarak addeder’’ demiştik. Onlara da öyle cevap vermiştik. Bu kadar çok acımasızlık olur mu? AK Parti de bu ülkenin bu ülkenin evlatlarından oluşan bir parti. CHP de öyle, MHP'de. Mustafa Kemal Atatürk; ‘’Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir’’ demiş. Hâkimiyetin adresini millet olarak göstermiş. Milletin seçtiğini, alaşağı etmek için belden aşağı, provakatif haberler yapılmasını ben bir türlü anlamıyorum. Bu Atatürkçülük ile asla bağdaşmayan bir tavırdır. Bu noktada Mustafa Kemal'in de kemiklerinin sızladığına inanıyorum. Çok gidip geldiğim, neden böyle yapıyorlar dediğim anlar oldu. Sonra dedim ki, "Nihat sen bunu neden yaptın? AK Parti'den rant elde etmek için mi?’ Milletvekili olmak için mi?’’ Asla, hiç öyle bir düşüncem yok.

SERGİLEDİĞİM TAVIR İÇİN CHP’Lİ, MHP’Lİ VE BDP’Lİ BELEDİYELERDEN İŞ ALAMIYORUM

> Milletvekili olma gibi bir hedefin var mı?

> Ben Milletvekili olmak istemiyorum. Ben ülkesine bağlı bir insanım. Kader ne gösterir? Bilmiyorum. Birisi gelir; "Nihatçığım senin burada olman gerekir" derse o zaman belki. Ülke menfaatlerin ön planda olduğu her noktada bizim canımız bile teferruattır. Son derece safiyane, temiz duygularla bu işin içine girdik. ‘’Ülkemize nasıl faydalı oluruz’’ dedik. Ama ‘’Kimin için?’’Tabii ki Allah için. Benim hiç kimseden bir beklentim yok. İl Başkanı'na, ‘’Nihat gelip sizden bir şey istedi mi? diye sorun. Olmamıştır. Balık bilmezse, Halik bilir. Biz bu dünya için yaşamıyoruz. En azından biz öbür tarafta çıkıp, "Allah’ım biz kendimizi millet için feda ettik" diyeceğiz. Bakın ben böylesine bir tavır sergilediğim için  CHP’li, MHP’li ve BDP’li belediyelerden iş alamıyorum. Alınan işlerim de iptal oluyor.

" Ben de maneviyatı güçlü olan bin insanım. İnsanları mutlu ederken alınan hazzın zenginliğini Cenab-ı Allah herkese vermiyor. Parayı, pulu, ilmi herkese veriyor ama… O mutluluğu, o zenginliği vermiyor. Ne mutlu bize Allah o yönde bir zenginlik vermiş. İnsanları mutlu edebilmenin en güzel yolu da aslında siyasetten geçiyor. Açıkçası halktan kopmak istemiyorum"

> AK Parti'ye de dedikodu olur diye gitmiyorsun. O zaman siyasete girmen sana zarar verdi?

> Evet, AK Parti'ye de ben gitmiyorum, ticari anlamda son derece büyük zarar verdi.

GERİ VİTESİ OLMAYAN BİR İNSANIM 

> Kendine  iki zor yol seçmişsin Siyasete ve sanatçılığa devam mı? Bundan sonrası için ne düşünüyorsun?

> Zor bir soru. Sanatçılığımızda bir yere kadar gelmişiz. Buradan geri dönüş zaten mümkün değil. Ben de kişilik ve karakter olarak tuttuğunu kopartan bir insanım. Girdiğim hiç bir yolda, karşımdaki zorluk ne olursa olsun, geri dönmem. Argo tabirle "geri vitesi olmayan" bir insanım.

> Süper…

> Zorluklar bizi daha fazlasıyla kamçılıyor. Demek ki biz doğru şeyler yapıyoruz ki bu kadar tepki alıyoruz. Birisine hafif bir tokat attığında ses gelmez. Ama büyük bir yumruk attığında büyük bir ses gelir. Biz demek ki bazılarını rahatsız eden güçlü bir yumruk attık. Güçlü söylemlerde bulunduk ki karşımızdaki fazlasıyla tepki gösterdi. Siyasete emek verdik. Siyasetin de güzel yönlerinin olduğunu keşfettik, gördük. Sevindirdiğimiz fakirin, burs verdiğimiz öğrencini ya da işini çözdüğümüz insanların mutluk gözyaşlarına şahit olduk. Bu çok güzel bir duygu. Bunun parayla, pulla, şanla, şöhretle karşılığı yok.

İNSANLARI MUTLU EDEBİLMENİN EN GÜZEL YOLU SİYASETTEN GEÇİYOR

> Manevi bir haz yani…

> Ben de maneviyatı güçlü olan bin insanım. İnsanları mutlu ederken alınan hazzın zenginliğini Cenab-ı Allah herkese vermiyor. Parayı, pulu, ilmi herkese veriyor ama… O mutluluğu, o zenginliği vermiyor. Ne mutlu bize Allah o yönde bir zenginlik vermiş. İnsanları mutlu edebilmenin en güzel yolu da aslında siyasetten geçiyor. Açıkçası halktan kopmak istemiyorum. Haa!... Onlar bizi bırakırsa ayrı mesele…

> Şimdi sana bir soru soracağım ve 4 şık söyleyeceğim. Şıklardan birini seçeceksin.

Nihat Doğan deyince akla ünlü kadınlarla birlikte olan bir isim geliyor.

A) Bu kadınlarla gerçekten aşk yaşadım.

B) Bu kadınların ününden faydalandım.

C) Ben gençtim ve onlar ünlüydü.

D) Ben onların ününe ün kattım. Bu dört şıktan hangisi?

> Bu şıkları bir kenara bırakalım.

> Neden?

> Şundan dolayı. O dursun öyle bir kenarda. Cenab-ı Allah bir ayet- kerimede, "Biz kişinin ilmine ve ameline değil, sadakat ve hizmetine bakarız" diyor. Şimdi Allah, ‘’İlmi ve ameli benim için önemli değil’’ diyor. ‘’Vay efendim bir dünya starı, ameli büyük. Sen geç hemen cennet ehlisin’’ diye bir şey yok. Sorgu sual gününde Allah'ın karşısına 10 tane üniversite okumuş, ilim adamı, liyakat sahibi bir insan gelse, ‘’Sen dünyada çok okudun, geç bakalım içeriye mi?’ diyecek. Böyle bir şey yok. Sadakat ve hizmete bakılıyor. Mesela ABD'de Malcom - X diye bir adam var. ABD'de İslami hareketin lideri. Bu adamın geçmişine bakarsan İslam’ı  seçmeden önce oto hırsızı, gasp yapan bir adamdı. İçeri düştükten sonra birisinin vesilesi ile hidayet veriyor. Dışarıya bambaşka bir adam çıkıyor. Başarılı oluyor mu? Oluyor. Amerika'da milyonlarca insanın İslam ile tanışmasına vesile oluyor. Milyonlar Amerikalı hala onun çizdiği yoldan gidiyor. Ne yapmış oldu? Hizmet etti. Şimdi biz dönüp, ‘’Vay efendim bu adam esrar içerdi, oto hırsızlığı yapardı dersek o zaman dikkatleri başka taraflara çekmiş oluruz. Bizim de aslında tam karşısında olduğumuz bir zihniyet bu. Hazreti Rabia'yı hepimiz biliyoruz. Bir konsomatris idi. Şaraplar içermiş. Ama öylesine engin bir hoşgörüye sahip olan İslamiyet, Rabia'ya Hazretlik unvanı verdi. Kıyamete kadar da Hz. olarak kalacak. Ne oldu? Biz O’nun ameline bakarsak, hala ameliyle ilgili sorular sorarsak hata ederiz. Allah'ın yazdığını kullar silemez demiştik. Allah'ın yazdığına kullar müdahil olmaya çalışırsa çok tehlikeli olur. Daha eskilere gidelim. Hazret-i Muhammed Peygamber Efendimizin, en çok sevdiği amcası Hz. Hamza ilk inananlardan. Hz. Muhammet için canını vermiş. Hz. Muhammet’in en sevdiği amcasını Vahşi'nin öldürdüğünü, kalbini söktüğünü biliyoruz. Mızrak ile onu öldürdüğünü biliyoruz. Öldürenin adı neydi? Vahşi. Peki o Vahşi gelip Resullullah'a biat edip, "Ben de senin dinine geçmek istiyorum" dediğinde, Resullullah reddetti mi?

> Reddetmedi…

> Sadece O’na, "Vahşi, senden cemaatlerde arka tarafa oturmanı rica ediyorum. Lakin ön tarafa oturduğunda amcam aklıma geliyor. Üzülüyorum" dedi. Hz. Hamza gibi bir insanın hayatının son bulmasına sebep olan Vahşi'yi İslamiyet nereye getirdi? O’nu Hazret etti. Hazreti Vahşi diyoruz.

BEN MAGAZİN SİNEMASINDAKİ ROLÜMÜ OYNUYORUM

"Evet büyük bir savaşta görüyorum. Savaş kıyamete kadar savaştır. Hep yanlış fikirlerle donatılmışız, bize her şeyi yanlış öğretmişler, dini de yanlış bir şekilde öğretmişler. Kimse de kusura bakmasın."

> Bağlantıyı kuralım mı Nihatcığım..

> Biz de burada Nihat Doğan'ın vermiş olduğu mesajlardan çok, geçmişine dönüp takılırsak, ameline bakmış oluruz. Ya Allah ameline bakmıyor, sen niye bakıyorsun? Bu sinema böyle oynanıyor.Ben magazin sinemasındaki rolümü oynuyorum. O zaman bırakacağız, satanistler, ateistler gelip starlık yapacak. Bu ülkede yaptılar da. Boyunlarına hac kolyeleri takacaklar, dinsizler gelip gazetelere manşet olacak. Oldular da… Bizler bu sinemayı nasıl kullandık? En dibine kadar magazinin içine batmışken dahi orada neler söylemişiz ona bakmak lazım. Bizim Abdülhamit'in Fransa'ya Papaz kılığında gönderdiği Müslüman kardeşlerimizden bir farkımız yok.  Beni öyle görsünler, beni öyle görün.

> Magazinin içinde olabilmem için gereken sinemayı, rolümü oynadım’’ dedin. Peki film bitti mi?

> Bu camianın içinde olduğum müddetçe oynamaya devam edeceğim. Sinema bitmez. Ben bu camianın içinde olduğum sürece nasıl oynanması gerekiyorsa öyle oynarım.

> O zaman hayatında gerçek aşkı yaşamayacak mısın?

> Şu anda dünyevi yaşantımın hepsi benim için bir araçtır. Asla ve asla amaç değildir. Dünyadaki aşklar da…Yarın evlensem dahi o da benim için araç olacak. Çocuklarım bile araçtır. Bir kadın, şan şöhret bunların hiç biri benim dünyam, Allah’ım, kitabım olamaz.

> İnançlı bir insan olduğunu söylüyorsun ama diğer taraftan da sinema filmi gibi aşk yaşıyorsun. Bir yuva kurma özlemi duymuyor musun?

> Yuva kurma özlemi duymaz mıyım? Duyuyorum ama…

CEPHEDE SAVAŞIYORUZ BİZ YA

> Söylediklerinle ters düşmüyor musun?

> Hayır düşmüyorum. Neden düşmüyorum? Savaştaki insana, ‘’Git işte yuva kur. Çoluk çocuğa karış’’ diyemezsin. Bana diyemezsin en azındın. Ben dava ehliyim Cephede savaşıyoruz biz ya.

> Kendini savaşta mı görüyorsun?

> Evet büyük bir savaşta görüyorum. Savaş kıyamete kadar savaştır. Hep yanlış fikirlerle donatılmışız, bize her şeyi yanlış öğretmişler, dini de yanlış bir şekilde öğretmişler. Kimse de kusura bakmasın.

> Bu savaşında başarılı olduğuna inanıyor musun?

> Son derece başarılıyız. Şimdi Hazret-i Peygamber bir Hadis-i Şerif’te, ‘Öyle bir zaman gelecek ki Kelime-i Şahadet’’ getiren bile cennetlik olacak diyor.

Ahir zamanda öyle olacak. Öbür taraftan sen bir dağın başında olacaksın. Nefsinle alakalı hiç bir problemle karşılaşmayacaksın. Horozun sesiyle uyanacaksın. 5 vakit namazını kılacaksın. Tamam, çok güzel. Peki o mu Allah katında daha kıymetli yoksa öbür tarafta, İstanbul'da en lüks yerlere, şaşalı yerlere gidebilen, sabah şeytanla uyanıp akşam şeytanla yatan, sokağa çıktığı zaman 5 bin şeytanla karşılaşan, nefsini sürekli kontrol etmekte inanılmaz derecede zorlanan bir kişinin namazını kılması, Allah demesi, Muhammed demesi mi daha makbul? Bunları da o zaman getirip karşılaştıralım.

Bundan 7- 8 yıl öncesine kadar çıktığımız televizyon programlarında insanlarla kavga ettik. Programı terk etme noktasına geldik. Millet Allah demeye korkuyordu. Türkiye böyle bir süreçten geçti.

> Cemaatlerle bağlantın var mı?

> Benim hiç bir bağlantım yok. Talep oldu ama ben hiç bir cemaate gitmedim. Çünkü çoğu cemaatlerde insanın ameline bakıyorlar, o nedenle sıcak bakmadım. Sadakat ve hizmete bakmıyorlar. Mesela Siirt'e gidip oradaki türbeleri ziyaret ederim. Genelde Veysel Karanı Hazretleri’nin türbesini ziyaret ederim. Dualar ederim.

> Biraz çocukluğundan bahseder misin?

> Ben Muşluyum ama İstanbul'da doğdum. Ailem de İstanbul'daydı. Ben babamı 8 yaşında kaybettim. Biz 4 kardeşiz. Bizi annem büyüttü. Babamın 3 evliliği olmuş. Öbür eşinden bir bayan var, ablamız var. Bir tane İngiltere'de var onu saymıyorum. Çünkü konuşmuyorum.

> Dini kurallarla mı yetiştin?

> Hiç öyle yetişmedim.

> Dini bilgileri nasıl öğrendin?

> Allah tarafından sahibim işte.

> Normal lise mezunusun?

> Evet.

> Her konuda bir Ayet, Hadis örnek verebiliyorsun. Bu da bir birikim gerektiriyor.Çok mu kitap okuyorsun?

> Kitap okurum tabi ama 24 saat kafamı kuma gömer gibi kitap okumuyorum. 

IRKÇILIK ÇOK İYİ BİRŞEY OLSAYDI EN İYİ IRK ARAPLAR OLURDU

> Sen Kürt kimliğini ön plana çok çıkartmıyorsun. Neden?

> Doğrusu çok fazla ön plana çıkartmamak lazım. Türk'ün de çok fazla Türk olduğunu ön plana çıkartmaması lazım. Irkçılık çok iyi bir şey olsaydı bugün en büyük ırk ne Yahudi, ne Türk, ne de Kürt olacaktı. Araplar olurdu çünkü Resulullah'ın ırkıdır. Ben Kürdüm ama Kürtçü değilim, Ben Türküm ama Türkçü değilim. Ben Arabım ama Arapçı değilim. Ben Türkiye Cumhuriyeti kimliğini taşıyan, bu ülkeye vergisini veren, milletine, bayrağına bağlı bir insanım 27 etnik ırk varsa ben hepsiyim. Ben Çerkez’im, Hemşinliyim, Gürcüyüm, Pomağ’ım. Beni alıp bir tarafa koyarsanız çok büyük bir hata olur. Bize hakaret olur.

BU SÜRECİN ADINA KÜRT AÇILIM DEMENİN BÜYÜK HATA OLACAĞINI SÖYLEDİM

> O zaman Kürt açılımını senin desteklememen gerekiyor…

> O başka bir şey, ırkçılık başka bir şey. Etnik kökenini, inandığı din ne olursa olsun, gerek dini vecibelerini yerine getirme gerekse dilini konuşabilme, örfünü, adetini, kültürünü işletebilmesi noktasında demokratik hakların olması gerekliliğine inanıyorum. Yeni Şafak ile röportaj yapmıştım. İlk Kürt Açılımı denmişti. Ben Kürt Açılımı yanlıştır demiştim. Bu sürecin adına Kürt Açılımı demenin büyük hata olacağını söyledim. Bu sürecin adına eğer Demokratik Açılım dersek, son derece doğru olur. Sürecin adını doğru koymuş olacağımızı söyledim ne hikmetse bir hafta sonra Başbakan da ‘’Demokratik Açılım’’ dedi.

ANAYASANIN DEĞİŞMESİ NE KADAR GEREKLİ İSE TÜRKİYE CUMHURİYETİ İÇİN ,TARİHİ YENİDEN YAZMAK DA O DENLİ GEREKLİLİKTİR

> Demokratik açılımı doğru buluyor musun?

> Doğru bulmamak ahmaklıktır ya… Bizler Osmanlının devamıyız. Bunu herkes kafasına soksun. Dedik ki; ‘’Anayasanın değişmesi ne kadar gerekli ise T.C. için tarihi yeniden yazmak da o denli gerekliliktir. Şu anki tarihi şovenist, ulusalcı, ırkçı zihniyetlerin yazdığı tarihtir. Bu tarihi değiştirmek, gerçekleri, sırları göz önüne sermek lazım. ‘’Vay efendim Filistinliler Osmanlıyı sattı" diye anlatılıyor. Bu yanlıştır. Çanakkale'de Filistinli de, Kürt de, hatta Ermeni de savaştı. Öyle bir tarih yazılmış ki sanki Türkiye Cumhuriyeti  devleti 1923'de kurulmuş. Hz. Meryem'in Hz. İsa'yı doğurduğu gibi, bir anda doğmuş. Böyle bir devlet var denmiş ve öylesine bir tarih yazılmış. Diplomasi noktasında girişimler olunmamış. Suriye kötüdür, İran şeriatçıdır,  Yunanistan mı? Aman, Bulgaristan en büyük düşmanımızdır denilmiş. Ermenistan’a büyük bir düşmanlık beslenmiş. Kendimize bir korku imparatorluğu yaratmışız. Böyle bir tarih olur mu ya? 1876'larda Fransa’nın modacıları Osmanlılardı. Şimdi Avrupa'ya kolları bu denli uzanmış, oralarda hala Osmanlının izlerini taşıyan mimarı yapılar var. Ortadoğu'dan Filistin'e kadar uzanan yapılarımız varken, iç içe geçmişlik varken, sen kalkıp bunları bir anda silebilir misin? Ermenileri hep kötü gösterdiler bizi. Oysa Ermenilerle 600 sene kardeşlik yapmışız. Osmanlının millet-i sadıka, yani sadık millet unvanını verdiği bir millet yani kardeşlerimiz. Bunları da kendimize düşman etmişiz. Bakın Resulullah Efendimiz’in kati suretle yasakladıklarından bir tanesi ırkçılıktır. Kimsenin kimseden üstünlüğü yoktur. Müslüman Müslümanın kardeşidir. Bakıyorsun o namaz kılan Müslüman ırkçılık yapıyor. Ben Türk'üm diyor. Kürdü de ben Kürdüm diyor. Nerede kaldı senin Müslümanlığın? Sen dünyevi işini dinin üstüne koymuş oldun. Öyle yaşadığı bir Müslümanlık sakat bir Müslümanlıktır. Kimse kusura bakmasın. Tek ayağı olmayan bir Müslümanlıktır. Bunun toplumsal yaraları da var. Resullullah kan davasını da yasaklamıştır. Ama bakıyorsun Müslüman geçinen ama kan davasına sahip çıkan insanlarımız var. Bakın, bu ülkeye atılan bir mermi bu milleti bölmez. Milletlerin bir birine olan sevgi tomurcuklarını filizlendirir, daha da olgunlaştırır. Lakin bu milleti sen Türksün, sen Kürtsün, sen varoşsun, krosun, cahilsin, dağdaki çobansın, türbanlısın, mini etiklisin diyen zihniyetin mermileri bu milleti böler. Bu milleti tarumar, un ufak, yer ile yeksan eder. O nedenle Türkiye Cumhuriyeti'nin yargısına, yürütmesine, liyakat sahiplerine buradan sesleniyorum. TC'nin en büyük düşmanı ırkçılıktır. TC Anayasası'nı yaparken, ki yapsınlar sonuna kadar destekliyoruz, en büyük cezayı ırkçılık yapana versinler.

> Sen demokratik sürecin tıkandığına inanıyor musun?

> Biz buradan kalkıp evimize gidelim diyoruz. Yolda trafik olabilir, kar fırtınası ile karşı karşıya kalabiliriz. Ama bunların hiç biri bizi evimize gitme fikrinden caydırmaz, caydırmamalı. Bu bir süreçtir. Türkiye çok kritik ve tarihi bir süreçten geçiyor. Bugünkü süreci tarih kitapları 50-60 yıl sonra yazacaktır. Türkiye'de yanlış sistem değişmeye başlıyor. Türkiye demokratikleşiyor, özgürleşiyor. Bunların hiç biri 7 - 8 yıl önce konuşulamıyordu. Şimdi toplum bunu rahatça dile getirmeye başladı. En büyük fayda bu noktadadır. Çünkü 80'lerde kolunda Tercüman Gazetesi var diye veya Cumhuriyet Gazetesi var diye kardeşlerimiz birbirlerini öldürdüler. Şimdi o gün taraf olan insanlar, bugün Meclis’te rahatlıkla konuşuyorlar. Ve en sert söylemlerde bulunuyorlar. İşin güzelliği burada, fotoğrafı buradan okumak lazım.  Demokratik Açılım'ın parlamentoya taşınıp, konuşulduğu gün, 10 Kasım’da, ben mutluluk gözyaşlarına boğuldum. Evimde oturup hayranlıkla ve ağlayarak izledim. 20 yıl önce bu insanlar yan yana dahi gelemeden birbirlerini öldürüyorlardı. Bugün bakıyorsun Başbakan inandıklarını söylüyor. Sayın Devlet Bahçeli öyle, Sayın Baykal yine öyle. BDP Grup Başkanvekilleri de öyle. Bunlar Türkiye'nin en ücra köşelerine, kahvehanelere, dolayısıyla millete yansıyor. Yani bir MHP'li ve bir BDP'li kahvede oturup o fotoğrafı seyrederek tartışır hale gelmiştir. Sayın Başbakan ne dedi? "Artık silaha gerek yok" dedi.  Silahları bir kenara bıraktırmış oldu. İnsanlar zamanında silahla yapabildiklerini bugün tartışarak yapabiliyor..

MHP İSTESEYDİ BU ÜLKEDE ÇOKTAN İÇ SAVAŞ ÇIKMIŞTI

> Yıllarca yapılmadı çünkü…

> Yıllarca yapılmadı. Şimdi biz nasıl alkışlamayalım böyle bir hadiseyi? O zaman süreci provoke edecek insanların olacağını söyledim. Öyle de oldu. Ancak şunu da göz ardı edemeyiz. Türkiye için MHP çok önemlidir.

> Neden?

> MHP isteseydi bu ülkede çoktan iç savaş çıkmıştı. Darbe olmuştu. Çünkü iç savaşlar darbeyi getirir. İç savaş, kargaşa çıkmazsa kolay kolay darbe yapılamaz. Provokasyon yapılırken MHP teşkilatlarına da saldırı oldu. Büyük Birlik Partisi'nin de keza öyle. Sanırım MHP teşkilatlarını da işin içine çekmek istediler.

> Yandaş bulmaya çalıştılar…

> Tabii. Kim bu konularda daha hassas?  MHP.  Demokrasi adına dik duran, sağduyulu tavır sergileyen, provokasyonlarda ‘’Bunların içine müdahil olan parti teşkilatımın kafasını kopartırım’’ diyen Sayın  Başkanı Devlet Bahçeli'ye teşekkür ederim. İzmir'de DTP'lilerin konvoyunun taşlanmasından yarım saat sonra olay yerine intikal eden ve ‘Bu işe hiç bir partilimiz karışmamıştır. Tanımam, etmem’’ diyen MHP İl Başkanı'na da teşekkür ediyorum. Provokasyonlara gelmeyen, toplumun huzurunu bozmaya çalışan insanlara paye vermeyen MHP teşkilatlarına bu millet adına yürekten teşekkür ediyorum.

> Devlet Bahçeli Demokratik Açılıma destek vermedi ama…

> Vermeyebilir. O başka bir şey. Demokratik bir platformda bunu dile getirmiştir. Bu da kendisinin en doğal hakkıdır. Her parti buna onay vermek zorunda diye bir şey yok. Tokat'ta 7 askerimiz şehit edildi. Kim etti? PKK etti. Üstlendiler de bunu?

TAYYİP ERDOĞAN'I BİTİRECEK OLAN DA KENDİ PARTİSİDİ 

> Başbakanın Peygambere benzetilmesini nasıl yorumluyorsun?

> Bir şey söyleyeyim mi? Başbakan'ı Türkiye'de kolay kolay bitiremezler. Demokrasiye, özgürlüğe O’ndan daha çok sahip çıkacak bir parti yok. Herkes artık alternatifi olmadığını söylüyor. Ben şu anda halkın sesi olarak konuşuyorum. Tayyip Erdoğan'ı bitirecek olan da kendi partisidir. Başka kimse bitirmez. AK Parti'yi ne Tekel işçisi alaşağı edebilir, ne de asker… AK Parti'yi böyle kraldan çok kralcı tipler bitirir. Bunun bir örneğini de Rize'de yaşadık. Bakın ‘’One Minute’’ insanların kalbinde çok büyük yer edindi. Ama İsrail Büyükelçisine hakaretler yağdıran Rize Belediye Başkanı da ‘One Minut'e o derece zarar vermiştir. Anadolu insanının en büyük özelliği misafirperverliktir. Büyükelçi oraya misafir olarak gelmiştir. Sen kapını açacaksın. Bu ülkede İsrailli de yaşamıyor mu? Biz bu ülkenin Türküne, Kürtüne sahip çıktığımız kadar onlara da sahip çıkmamız lazım.

AK Parti için en büyük tehlike budur. Başbakan'ın bu tip insanları acilen partiden elinin tersiyle itmesi gerekiyor. Zaten adam istifa etmiş. Adama sorsan en büyük Müslüman ama peygamberin yanına bir peygamber daha koydu. Böyle bir yalakalık olabilir mi? 7 yıl sonra AK Parti diye bir parti olmaya bilir de. O zaman biri çıksın Deniz Baykal'ı da Mesih ilan etsin. Bunlar Başbakan'a ve partiye büyük zarar veriyor. Bitirecekse bu işler bitirecek diye düşünüyorum.

> “Hepiniz sahte okeysiniz” diye bir sözün var. Ne demek istedin burada?

> Bunu bir argo tabir olarak kullandık.

> Niçin kullandın?

> Okey oyununu bilirsiniz. Okeyi her yere koyabilirsiniz. Kötü gün dostudur. Zor anında yetişir. Sahte okeyin de aslında adı vardır. Yani her derde deva gibi gözükür ama olmaz. Fazla bir etkisi yoktur. Bunu da insana yansıttık. Bazı insanlar vardır öyle gözükür ki her zaman yanında olacak sanırsın. En sıkıntılı anında, kötü anında, derdine derman olacak, sıkıntını çözecek, gözyaşını silecek diye düşünürsün. Ama kötü gününde, dara düştüğünde bir anda Fransız olurlar. Çeker giderler. Bir telefon dahi açmazlar. İşte bunlar sahte okeydir.

> Bu sözü kimin için söyledin?

> Bu piyasada bana karşı öyle görünen sahte okeylere söyledim.

TÜRK VE KÜRTLERİN NİKAHINI MANEVİ ANLAMDA ALLAH KIYMIŞTIR

> Biraz da müzikten konuşalım.  1071 senin son albümün, sözleri sana mı ait? Bu parçada ne anlatmak istiyorsun?

Evet, bana ait. Bir kere 1071’i insanımızın tam manasıyla bilmediğini gördük. İşte “Kürt ve Türk bin yıldan beri kardeştir” diye klasik bir söylem vardır. Ama ne zaman, nerede ve nasıl başlamış? Bunu bize anlatabilecek çok az insan var. Mesela başkalarından dinlediğimiz 1071’in gerçek manada 1071 olmadığını gördük.

1071 yılı Selçuklu Sultanı Alparslan’ın Romen Diyojen’e karşı bir cihadıdır. Alparslan bir cihat çağrısında bulunuyor. O zamanın Kürt devleti Mervaniler’dir. Tabi devlet derken yanılgıya düşmeyelim. Küçük şehir devletçiliği anlayışı var. Malazgirt, o bölgedeki Kürt devleti Mervaniler ile Ortadoğu’daki Arapların da iştirak ettiği bir savaştır. Yani sadece Türkler ve Kürtler değil, destek veren Arap kardeşlerimiz de var. Alparslan savaşa gideceği sırada namazını kılıyor ve kılıcını çekip göğe doğru kaldırarak, “Yarabbi, bu savaşı eğer kendim için istiyorsam beni helak et. Sadece senin için istiyorum Yarabbi. Bu savaşı neden istediğimizi sen biliyorsun, gazamızı mübarek eyle’’ diyor. Allah için verilen bir mücadele, bir cihat. Alparslan’ın cihat çağrısına Müslüman olan Kürt devleti Mervaniler 10 bin atlı ile destek vermişti. Biz hadiseye buradan baktık ve ‘’Allah’ın yazdığını kullar silemez ‘’dedik. Yıl 1071 şiirle başlıyor zaten. Bugün Türk ve Kürtlerin kardeşliğini sorgulayanlara duyurulur. Kürtler ve Türkler Allah’ın davası için bir araya gelmiş. Türk ve Kürtlerin nikahını manevi anlamda Allah kıymıştır.

> Nasıl yani?

> Yani bugün Türkçülük yapıp Kürtleri potansiyel terörist gibi göstermeye çalışan ve Kürtçülük yapıp her bir Türk’ü potansiyel tehlike gibi göstermeye çalışanlara, bu ayrıştırmayı yapanlara, bu ayrıştırmada taraf olanlara, bu işi yukarıdan yönetenlere, böl, parçala ve yönet zihniyeti güderek milleti birbirine düşman etmeye çalışan insanlara seslendik. Çimenlere değil, fillere seslendik. O fillere haykırdık. Dedik ki: ‘’Ne yaparsanız yapın, Türk ve Kürtleri ayıramazsınız. Türk ve Kürtleri sadece Allah ayırır. Allah’tan başka kimse ayıramaz’’.

> Bu parçanın Demokratik Açılım sürecine denk gelmesi bir tesadüf mü? Oradan esinlenmiş olabilir misin?

> Tabiî ki açılımdan esinlendik.

> Bu bir tesadüf değil o zaman…

> Evet. Zaten içerisinde de var. Irkçılık en büyük günahtır, günah, Bunu yasakladı Ya Resulullah,

“Ne onun milliyetçisi, ne bunun milliyetçisi,
Allah katında makbul Muhammet ümmetçisi.
Kardeşlerin arasında fitne fesat sokmayın,
Allah’ın yazdığını bozmaya kalkışmayın,
Kıyamete kadardır bizim kardeşliğimiz.
Bizi birbirimize bağlayan çimentomuz dinimiz.
Açılım, açılım istiyoruz açılım,
Kapatalım karaları ak günlere açılım.

Açılım, açılım, demokrasi için açılım, barış için açılım, kardeşlik için açılım,
İnanç özgürlüğüne açılım, düşünce özgürlüğüne açılım
Muasır medeniyetlere açılım.
Türk’ü, Kürt’ü, Rum’u, Çerkez’i, Ermeni, Azarbaycan’ı bırakalım kavgaları,
Sıklaştıralım halayı…” dedik.

 Burada da İslamiyet’in hoş görüsüne sığınarak Ermeni’ye de, Rum’a da gelin dedik. Çünkü Osmanlı onu yaptı. Osmanlı’da Rum da, Ermeni’de vardı. İşte bazı ahmaklar, geri zekalılar var. Küçük zihniyete sahip insanlar, “Vay efendim Allah, Muhammetçilik deyip, öbür taraftan Ermeni’ye nasıl gel diyorsun” diyorlar. İşte böyle küçücük beyinli, ahmak, kuş beyinlilere sesleniyorum. İslamiyet hoşgörü dinidir. Irkçılık ayrıştırır, ötekileştirir, küçültür. Ama İslami hoşgörü büyütür, kabul eder. Selçuklu bu yüzden büyüdü, Osmanlı bu yüzden büyüdü. Ermeni’ye de sahip çıktık, Rum’u da kucakladık.

BEDELİ ÖLÜM OLSA BU BARIŞ GELECEK

> Albüme tepkiler nasıl?

> Albüm çıkalı yaklaşık 1 ay oldu. Bu kısa sürede 1071 inanılmaz derecede talep gördü. Şu anda internette 1 milyonu aşan tek şarkı… Şarkıya tepkiler olmuyor mu? Her şey şarkının içerisinde. Sorulabilecek her sorunun cevabı şarkının içerisinde var. Şarkıyı dinleyince “Bu adam ne demek istiyor? Bunu sorsak ne cevap alırız? Diye düşünürseniz o da şarkının içinde. Biz bir yerde dedik ki; “Barışı sağlayacak imanındır iman. Bir elimde Kuran, bir elimde Ezan. Zulmetmeyin insanlara zulüm evi viran olur.” Bedeli ölüm olsa bu barış gelecek. Yani biz bu yönde ölümü bile zevkle, hoşgörüyle karşılamışız. Allah’ın davası için, Allah’ın kelamı için bu ölüm lütfediliyorsa gelen başımız ve gözümüz üzerine. Zaten şarkının içerisinde de dedik. O yüzden kimden tepki gelir? Allah’ı bilmeyen ateistten tepki gelir.

> Tepki geldi mi?

> Allahsızlar tepki gösteriyor. “Vay efendim Allah ile, Muhammed ile barış gelecekse hiç gelmesin” diyor.   Allah’ın kelamını tanımayan, Hz. Muhammed’i tanır mı? Biz bunu oturup da kendimiz uydurmadık. Irkçılık en büyük günahtır günah, bunu yasakladı Ya Resulullah. Biz bunu kendi kafamızdan söylemedik. Ya Resulullah’ın sözüdür. Allah öbür tarafta “Sen Ermeni’sin geç bakalım, sen Türk’sün bir dakika” demeyecek. Orada ümmetçiliğe bakacak. Bunları söyledik. Bu sözlerimiz kime batar? Hz. Muhammed’i bilmeyene, kardeşliği istemeyene, ırkçılığı körükleyenlere, bu yolda büyük rant elde edenlere batar. Onların internet üzerinde kolları geniştir. Bu sinemayı güzel oynuyorlar. Kin, nefret tohumlarını internet üzerinden atıyorlar. Ama biz şuna bakıyoruz. 1 milyon kişi tıklamış mı? Merak etti mi? Evet. Demek ki başarılı olmuşuz. Kürdün ırkçısından da, Türkün ırkçısından da tepki alıyoruz. “Türk ve Kürt ne zaman kardeş oldu?” diyenler var. Tepkiye bakar mısın?!. Bu geri zekalıya, bu  aptala bakar mısın? Bunlar şizofren dikkate almamak lazım. “Vay işte Nihat Doğan sen şarkını türkünü söyle. Sana mı kalmış” diyorlar. Peki sana mı kalmış bu işler? Sen kimsin? Yani bu devlete, bu millete bizim bir söz hakkımız yok, söz hakkına haiz değiliz. Ama orada evinin ücra köşesinde sahte isimlerle internete yorum yazan korkaklar, kendilerini daha üstün görüyorlar. Daha fazla söz hakkına sahip görüyorlar. Ben bu devlete vergimi veriyorum. Ülkeye sahip çıkmaksa ben Tunceli dağlarında çatışmış, 10 ay boyunca sivil insan dahi görmemiş, yanında silah arkadaşlarını kaybetmiş, günlerce çatışmalara girmiş bir insanım. Bu devlet için mermi de attım. Sen ne yaptın? Klavye başına gidip de milliyetçilik yapan kuş beyinli, ahmaklardır. Bunları kale almıyorum ama bunlar bizi alıyor. Çünkü doğruları söylüyoruz. Milleti uyandırıyoruz. “Ey millet işin doğrusu budur, oyuna gelmeyin” diyoruz. Bu oyuna gel-me-yin!... Bunların işine taş koyuyoruz, çomak sokuyoruz. İşlerine gelir mi? 

YAZICIOĞLU İÇİN “NE OLDU KARDAŞ NE OLDU YOLDA MI KALDIN” DİYE BİR PARÇA YAPTIM

> Kasetindeki diğer parçalar da  böyle mesaj mı veriyor ?

> Evet hepsi mesajlı. Sadece benim Muhsin Yazıcıoğlu’na yaptığım bir parçam var. Allah gani gani rahmet eylesin, mekanını cennet eylesin, ailesine sabırlar versin. Rahmetli beni severdi. Hatta bazen televizyon programlarına çıktığımda beni arardı, konuşmalarımdan ötürü tebrik ederdi. Sanata, sanatçıya değer veren çok kıymetli bir kişilikti.  Onun vefatı beni çok üzdü. Günlerce yemek yiyemedim. Bunu da ilk defa burada söyleyeyim. Kendisine ithafen yapmış olduğum, “Ne oldu kardaş ne oldu yolda mı kaldın” diye bir parçam var.

"Geylani Hazretleri; “Allah isterse o gemileri batıramaz mı? Allah’ın gücü o gemilere yetmiyor muydu? Oğlum denge, dünyanın dengesi bu. Kıyamete kadar bu böyle gidecek. Sen Allah’ın dengesini mi bozmaya çalışıyorsun” diyor. Şimdi bizim yaşadığımız da bizim dengemiz. Allah’ın dengesine biz karışamayız. Bizim müdahil olma şansımız yok"

> Sözleri yine sana mı ait?

> Sözler Ahmet isimli bir arkadaşımıza ait. Yüreğimin başı yangın yeri gibi bir türkümüz var. Şimdiden bütün türkü barlara düşmüş. Herkesin dilinde. Son derece güzel bir albüm oldu. Satışlarımız çok güzel gidiyor. Televizyon programımız devam ediyor. Allah bize ömür verdikçe, yarınlar ne getirir bilemeyiz ama yine inandığımız doğruları söylemekten asla geri kalmayacağız.

ALLAH'IN DENGESİNE MÜDAHİL OLMA ŞANSIMIZ YOK

> Geçmişinle ilgili pişman olduğun şeyler var mı?

> Benim geçmişimde pişman olduğum hiçbir şey yok. Bir denge var. Bir gün Abdülkadir Geylani Hazretlerine 6–7 yaşlarında bir çocuk getiriyorlar. Geylani’ye diyorlar ki: “Kurban, Bu çocuk Ahmet’in geleceğini söylüyor. Ama Ahmet başka şehirde oturuyor. Bir bakıyoruz ki 3 ay sonra Ahmet geliyor. Mehmet öldüğünü söylüyor. İki ay sonra Mehmet’in ölüm haberi geliyor. Biz bu çocuktan korkuyoruz kurban” diyorlar. Mübarek Geylani bakıyor; “Bunda korkulacak bir şey yok. Allah onun kalbinin temizliğinden bir müjde vermiş. Kalbine nakşetmiş. Siz 50 metreyi görürsünüz. Bu 500 metreyi görüyor. Buna Allah’ın bir hediyesidir” diyor. Geylani kalkıyor ve herkesi namaza çağırıyor. Dönüp geldiğinde bakıyor ki kendi postunda O çocuk oturuyor. Parmağı ile de öne doğru vururcasına işaretler yapıyor. Sofiler de merak içerisinde dönüp çocuğa bakıyorlar. Geylani gelip çocuğa, “Ne yapıyorsun? Kenara çekil” diyor. Çocuk da; “Ya kurban görmedin mi? Müslüman gemileri ile Hıristiyan gemileri çarpışıyor. Benim de zoruma gitti. Parmağımla Hıristiyan gemilerini batırıyorum” diye cevap veriyor. Geylani Hazretleri; “Allah isterse o gemileri batıramaz mı? Allah’ın gücü o gemilere yetmiyor muydu? Oğlum denge, dünyanın dengesi bu. Kıyamete kadar bu böyle gidecek. Sen Allah’ın dengesini mi bozmaya çalışıyorsun” diyor. Şimdi bizim yaşadığımız da bizim dengemiz. Allah’ın dengesine biz karışamayız. Bizim müdahil olma şansımız yok.

> Yaşanması mı gerekiyordu?

> Zaten Allah istemeseydi ben İstanbul’da dünyaya gelmezdim ve bu camianın içinde olmazdım. Muş’ta, köyde dünyaya gelirdim. Bu aşk ile her halde derviş olurdum. Allah’ın dengesine müdahil olma şansımız yok. Öyle bir lüksümüz yok. Bırakın o zaman Türkiye’yi niye baz alıyoruz? Dünya demek, Türkiye demek mi? Ben de Arabistan’da doğmak isterdim. O zaman onun pişmanlığını yaşayalım.

> Dolayısı ile ben hiçbir şeyden pişman değilim diyorsun..

> Ben niye pişman olayım? Ne yapmışız? Gidin eroin için mi demişiz? Bir de geçmişte yaşanılmaz ki bugüne bakmak lazım. Geçmişinde yaşayan ahmaktır yani. Geçmişte yaşayabilir mi insan? Böyle bir komedi olabilir mi? Bir de ne yaparsan yap niyet çok önemli. Bugüne, yaşadığına bakacaksın. Yarın da ne olacağımız meçhul. Ben pişman olsam ne olur olmasam ne olur. Yaşandı ve bitti. Takdir-i ilahi, ne yapalım yani?

(Haber 7)