Tunç'a göre ülkücülerle Sahabe-i Kiram'ın ortak yanı
Sayısız filme imza atan yönetmen Nazif Tunç, 12 Eylül'de idam edilen 9 ülkücünün hikayelerini 30 yıl sonra perdeye yansıtıyor. Filmle ilgili teknik bilgiler veren Tunç'un ülkücüler için yaptığı tanımlama ve örnekleri dikkat çekici...
ABONE OLNursel Tozkopran'ın röportajı
12 Eylül askeri darbesinden sonra cuntacıların idam ettiği 9 ülkücü gencin, (Selçuk Duracık, Halil Esendağ, Mustafa Pehlivanoğlu, Cengiz Paktemur, Ali Bülent Orkan, Cevdet Karakuş, Fikri Arıkan, Ahmet Kesre ve İsmet Şahin...) hayatını "Yusufiye" adlı filmle anlatacak olan yönetmen Nazif Tunç'la yaptığımız röportajın ikinci bölümü...
RÖPORTAJIN BİRİNCİ BÖLÜMÜNÜ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
Tekrar filme dönmek istiyorum. Senaryoyu kim yazıyor? Neler anlatacak?
Senaryoyu Özcan Avcı kaleme aldı. Özcan Avcı benim Çanakkale Cezaevi’nde 1989’da tanıdığım, ziyaret edip kucakladığım, uzun yıllar mektuplaştığım yiğitlerdendir. 20 yıl öncesinde yavaş yavaş bazı duyguları köpürtmeye başladığımız zamanlardan arkadaşız. 12 Eylül’ün mağdurlarından. O karanlık dönemde içeri alınmış ve haksız yere yıllarca cezaevlerinde tutularak, işkenceler görmüş arkadaşlardan biridir. 1992 – 93 yıllarında dışarı çıktı. Şehitlerden birçoğuyla hücre arkadaşlığının geliştirdiği bir öyküdür Yusufiye’in senaryosu. Bu 9 ışığımızın, 9 şehidimizin öyküsünden yararlanarak Süleyman isminde bir karakter meydana getirdik. Bu ülkücünün öyküsünü anlatıyoruz. Yani bu verdiğim isimlerden birisi değil. Filmin sonunda şehit ediliyor. Bizim kahramanımız bu söndürülen 9 ışık gibi işkenceye maruz kalıyor. Onların hayatlarından da bir takım örnekler alıyoruz ama şunun ya da bunun hayatı diyemeyiz.
Yani hepsinin hayatından kesitler var…
Bu film 3000 ülkücüye gecikmiş bir ağıttır. 3000 ülkücünün yüreğinde dinmeyen bir duadır.
Senarist Özcan Avcı şimdi ne yapıyor?
Özcan Avcı Eskişehir’de yaşıyor. Yine yazma işine devam ediyor. Bir romanı ve bundan başka senaryoları da var. Özcan Avcı ile yıllar sonra tekrar bir araya geldiğimizde bana bir senaryo getirdi. “Hoca bunu yapalım” dedi. Baktım ki Kore Savaşı ile ilgili bir senaryo, hemen bir kenara bıraktım. “Özcan ne kadar güzel olursa olsun bizim kendi yaşadıklarımız, davamız var. Kore Savaşı’ndaki askerlerimizin durumu başka bir zamana kalsın” dedim. Bizim önceliğimiz bu. Yusufiye. 30 yıl geçmiş ama biz hala ülkücü arkadaşlarımızın öyküsünü anlatan bir film yapamamışız. Sinema perdesinde böyle bir eser yok. Bu son zamanlarda beni bir hayli meşgul etti. “Yazık, yazıklar olsun bize” diyorum. Düşünün onlar ezan, bayrak, toprak için canlarını ortaya koymuşlar. Biz onların o heyecanlarına, kavgalarına yakışacak bir film hala yapamamışız.
DARBENİN 30.UNCU YILINDA ÇEKİME BAŞLIYORUZ
Çekimleri nerelerde düşünüyorsunuz?
Yusufiye’nin yoğun sahneleri 1980’li yıllarda İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde geçtiği için işimiz hayli zor. Sokakları, insanları, araçları o günlere uydurmak zor. İşte insanların giyinişleriyle, araçların modelleriyle, her dükkanın tabelasıyla, uydu antenleri ve doğalgaz boruları ile uğraşarak bu film çekilmez. Anadolu’da özelliklerini koruyan ve düzenleme açısından daha az yorucu mekanlar seçmeyi düşünüyoruz. Şu anda kafamızda Tarsus var. Mesela Edirne’nin bazı sokakları ve mahalleleri 80’li yıllara kolayca dönüştürülebilecek nitelikte. Edirne Kapalı Cezaevi’nin boşaltılmış ve hala uygun olması da orada çalışmamızı kolaylaştıracak.
Çekimlere ne zaman başlıyorsunuz?
12 Eylül 2010’da bu filme başlayacağız. Yani darbenin 30’uncu yılında “motor” diyeceğiz. O güne kadar mekan, oyuncu, sponsor gibi destek çalışmalarıyla hazırlıklarımızı yapacağız. Senaryomuzun da mekanlara göre gözden geçirilmesini sağlayacağız.
ÜLKÜCÜLERİN SİNEMA PERDESİNE GELMELERİNİ İSTİYORUM
Filmin kahramanı Süleyman’ı kim oynayacak? Düşündüğünüz bir oyucu var mı?
Yusufiye’nin yiğidi Süleyman… Süleyman yaşayışıyla, duruşuyla, inancıyla yiğitlerimize, şehitlerimize yakışan biri olmalı.. Ünlü olup olmaması beni çok fazla ilgilendirmiyor. Yani yaşayışı, bakışı ve duruşuyla arkadaşlarımıza yakışacak birisi olsun istiyorum. Şu anda seçtiğim bir isim yok... Süleyman konusunda benim heyecanımı paylaşacak, rolünün her bakımdan hakkını verecek genç oyunculara senaryomuzu teslim edeceğim.
O zaman tanınmış bir isim yok…
Dizilerde ya da televizyon ekranlarında görmeye alıştığınız yüzler olsun istemiyorum. Yeni öyküye yeni oyuncular. Çünkü ülkücüler bugüne kadar sinema perdesinde yoktular. Yönetmenleriyle ve oyuncularıyla söyleyecek sözü olan yeni bir sinema kuşağı ‘Yusufiye’ de birleşsin istiyorum.
Oyuncuların da ülkücü gelenekten gelmesini mi istiyorsunuz?
Biliyorsunuz idam mahkumları asılmadan önce iki rekat namaz kılarlar. Asılmadan önce ilk olarak iki rekat namaz kılmak Sahabe Hubeyd bin Adiy’in adeti olarak yerleşmiştir. Biraz sonra asılarak şehit olacak bir müslümanın son namazı… Dokuz şehidimizin hepsi de bu son namazı kıldılar… Titremeden, er gibi, ermiş ve erimiş olarak. Yarabbi… Hayal ederken bile kahroluyorum. Peygamberlik Yusuf Aleyhisselama nasıl zindanda geldiyse binlerce ülkücü de dini olgunlaşmalarını biraz cezaevlerinde geliştirdiler. Erdiler, eridiler, erdiler. Bu yüzden oraya “Yusufiye” dediler. Hz. Hubeyb bin Adiy’in adetine uyurak Süleyman da iki rekat namaz kılıyor senaryoda. Gardiyan geliyor, Süleyman namazda. “Hadi Süleyman” diyor. Süleyman bitiriyor iki rekatını. Orada Hz. Hubeyb’in söylediği ülkücüye yakışan sözü söylüyor: “Ölmekten korktuğumu düşünmemeniz için iki rekat kılıp kalktım. Yoksa bu namazı sonsuza kadar sürdürürdüm” Son namaz düşünebiliyor musunuz? Kalkabilir mi insan? Bunlar da öyle. Mesela Süleyman ölümüne yaklaşırken 40 gün bir şey yemiyor, oruç tutuyor. Diyorlar ki; “Bir şeyler ye yoksa dayanamayacaksın”. O da; “Asıldığımda bağırsaklarımdan kötü bir şey çıkmasın, Allah’ın huzuruna temiz çıkayım diye bir şey yemiyorum”. Asılınca vücut gevşer… 40 gün bir şey yemiyorlar abdestleri bozulmasın diye.
BİRİLERİ GELİYOR VE YANAN IŞIĞI SÖNDÜRÜYOR
Gerçekten bu idam edilenler bunları yaşamış mı?
Evet yaşandı. İşte bu öykü 30 yıldır anlatılamıyor. 9 yiğidin ayrı ayrı öykülerini araştırın. Hepsinde buna benzer bir parlaklık bulursunuz. Şehitlik böyle bir şey. Birileri geliyor ve yanan ışığı söndürüyor.
Niçin Yusufiye?
Yusuf Aleyhisselam masumken zindana atılıyor. İffetini, ismetini korumak istediği için. İftiraya uğruyor. Yani işlemediği bir suç ona yükleniyor. Rabbine sabrederek kara zindanlarda yedi yıl kalıyor. Ve O’na peygamberlik zindanda geliyor biliyorsunuz. Allahü Teala O’nu zindandan alıp saraya koyuyor. Ülkücüler de vatan toprağı, bayrak, Ezan-ı Muhammediye, Kur’an için çıktıkları yolda asılsız suçlamalarla telef edildiler. Yusuf Peygamber nasıl zindanda sabredip, kendisine yapılanlara katlanıp Allahın peygamberi olduysa Ülkücüler de cuntanın zulmüne Allah'a yönelerek katlanmışlardır. Onlar için cezaevi ahlaki yücelmenin ve olgunlaşmanın çilehanesi oldu. Bu yüzden Yusufiye… O taş duvarlar Allahın güzel isimlerinin kazındığı yerler oluyor…
ÜLKÜCÜLERİN SAHABE-İ KİRAM'DAN NE FARKI VAR?
Ülkücülerin hiç hatası olmadı mı?
Onlar vatan, bayrak, ezan, Kur’an için yola çıkmış olan insanlar. Yani o insanların Eshab-ı Kiram Efendilerimizden, Hazreti Peygamberin dostlarından ne farkı var? Onlar da Kur’an, Peygamber için yola çıkmışlar. Bizim yüreğimizde yücelttiğimiz, bu hareketin öncüleri olan ağabeylerimiz öyle. Bu milletin Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nu nasıl kucakladığını gördünüz. Çoğunluk yanlışta birleşmez. Gerçek bir ülkücüyü işte böyle kucaklarlar. Çünkü O yüreğinde milletine hizmet etmek ilkesini hiç kaybetmeden bütün içtenliği ve özüyle canını bu yola koyarak giden bir şehitti. Allah salih kullarının sevgisini oksijen gibi insanların kalbine gönlüne yerleştirir de haberi olmaz. Yusufiye’nin sinema afişinde arkadaşını karda, tipide omuzlamış son yolculuğuna götüren ülkücüler var. Bu yürüyüş o yiğitlerin sevilmeyi hak ettiklerinin kanıtıdır.
Ne zaman vizyona girecek?
Yusufiye’nin çekilmesi, montajı, sinemalara yer ayrılması 2011’in başını bulur. Bu yılın 12 Eylül’ünde çekimler başlıyor. 2011’in ilk aylarına yetiştirebilirsek çok iyi olur. Ocak ya da Şubat’ta belki vizyona girer. Toplum yakın tarihini sorgulama içerisinde. Hatırla Sevgili, Bu Kalp Seni Unutur Mu, Çemberimde Gül Oya diye bir takım diziler yapıldı. Ama ülkücü cephenin yakın tarihimizdeki bu tür olayları dizilerde ve filmlerde işlenmedi. Bu dizilerin içerisinde yanlış çizilmiş bir takım ülkücü tipleri var.
ÜLKÜCÜ TİPLER ÖZELLİKLE YANLIŞ ÇİZİLİYOR
Siz de yanlış buluyor musunuz?
Tomris Giritlioğlu’nun yapıtlarında ülkücü tipler özellikle yanlış çiziliyor. Bir dramatik denge oluşturmak adına bir tarafın masum bir tarafın daha acımasız gösterilmesi lazım. Onlar da ülkücülerin üzerine şartlı olarak gidiyorlar.
Siz kendi filminizde bu dengeyi sağlayacak mısınız? Tomris Giritlioğlu gibi yapmayacaksınız…
Bizim filmimizin sadece başında bir duvar yazısı sırasında çıkan çatışma var. Onun dışında solcularla kesiştiği bir yer yok. Biz daha çok askerle, polisle, işkencecilerle kesişen bir insani drama yapıyoruz.
Tomris Giritlioğlu ile hiç görüşme imkanınız oldu mu? Bu dizilerle ilgili tepkinizi hiç dile getirdiniz mi?
Görüşemedik ama bu sadece benim değil milyonlarca insanın düşüncesidir. O zaten bir iki tane renk olsun diye dizilerine ülkücü kişilik koyuyor Bir de senaristlerin beslendikleri yerler önemli. Yani sen ülkücü bir topluluk içerisindeysen bir karakteri işlerken onların gerçek değerini koyabilirsin. Dışarıdan bakıyorsan o zaman senaryona derme çatma bir tip eklersin. Hayatta karşılığı olmayan form tiplerdir bunlar… (Bitti)