Ünlü programcının imrenilecek başarı öyküsü
Daha çok kadınlara yönelik yapılan sabah programları hayatımıza nasıl girdi dersiniz? Şimdilerde televizyonculuğa nokta koyup, kırkından sonra avukat olan ve davalara giren Jale Şengün'ün başarı öyküsü takdir topluyor.
ABONE OL
Nursel Tozkoparan'ın röportajı
Fehmi Korunun organize ettiği fasıllara yaklaşık üç yıldır katılıyorum. Türk müziğinin nadide eserlerini, Amir Ateş, Samime Sanay, Melahat Gülses, Adnan Çoban, Sami Aksu, Eda Karaytuğ, Aylin Taşçı gibi nadide seslerden dinlemek ayrı bir zevk.
Fasılların bu yılki finali geçtiğimiz günlerde Kız Kulesinde yapıldı.
Oldukça kalabalık bir misafir topluluğu vardı.
Fasıllardan her zaman büyük bir zevk almışımdır ama bu sonuncusun da ayrı bir ruh vardı.
Şarkılar Kız Kulesinin eteklerinde daha bir anlamlı oldu sanırım…
Fasılların bir özelliği de yemek ve müzik ziyafetinin yanında hoş sohbetlerin olması.
Eski televizyon sunucusu, radyocu Jale Şengün ile de bu fasıl ortamlarında tanıştım. Kendisini ekranda tanıyordum ama sohbet imkânım olmamıştı.
Fasılın ilk arasında beraber Kız Kulesinin seyir terasına çıktık. Kendimize birer kahve söyledik. Hava güzel, mekân güzel, manzara güzel, İstanbul güzel derken sohbetin derinliklerine daldık. Öğrendim ki Jale, hukuk fakültesini bitirmiş ve avukat olmuş. Şu anda da birçok davaya giriyor.
Benim için bu bilgi çok önemliydi.
Bu bir başarı öyküsüydü.
Hiçbir magazinsel olaya karışmadan, uzun yıllar ekran konforunu yaşarken, başarılı bir ekran yüzü iken, her şeyi bırakıp yepyeni bir alana kaymak, hukuk fakültesini çok iyi bir puanla kazanmak, okulu başarıyla bitirmek ve avukatlık titrine sahip olmak herkesin işi değil.
Sözün özü helal olsun Jaleciğim sana…
TELEVİZYONCULUĞA NOKTA KOYDUM
Jale Şengün uzun zamandır ortalıklarda yok. Şimdi ne yapıyor?
Televizyonculuğa nokta koydum.2003’de bıraktım. Dolayısıyla 7 yıl oldu.
Radyoculuğu da mı bıraktın?
Hukuk Fakültesine girdiğim yıl radyoculuğu da bıraktım. Fakat daha sonra tekrar bir şeyler beni çağırdı. Alem FM’de başladım. Cumartesi sabahları keyif için program yapıyorum. Ama meslek olarak yapmıyorum.
TÜRKİYE’NİN İLK KADIN SPOR YAZARI OLMA HAYALİM VARDI
Neden bıraktın? Bıktın mı?
Bıktığımdan değil. İlk başladığımda çok eğleniyordum. Medyaya gazetecilik yaparak başladım. Lise 1’inci sınıfta ciddi ciddi gazetecilik, muhabirlik yapan, masası olan, Günaydın Gazetesi’nde çalışan biriydim. Ve çevremdekiler çok iyi pozisyonlara geleceğimi düşünürlerdi. Sonra Marmara Basın - Yayın’a girdim. O dönemde televizyon ve radyolar yeni açılmıştı. Çok alakasız bölümlerde, magazinde, sporda falan çalıştım. Türkiye’nin ilk kadın spor yazarı olma hayalim vardı. Ama o yaşlarda insanın doğruları ve idealleri değişebiliyor. Uzun bir zaman Sabah ve Günaydın Gazeteleri’nde muhabirlik yaptım. Bir ara Telerama’da, dönemin iyi ve büyük gazetelerinde çalıştım.
Elbette. Bir yandan da eğitim devam etti. Okul bitene kadar TRT’de ufak tefek dizilerde rol aldım. 11-12 yaşında çocuk tiyatrosuna başlamıştım. Tiyatroculuk yaptım. İşin mutfağı beni cezp etti. Bir yandan da kamera önünde olmak istedim. Basın - yayına başladığım dönemde özel televizyonlar açıldı. Onlarda bir şeyler yapmaya başladım. Sonra radyoculuğa yöneldim. Best FM birinci ayı doldurduğunda ben programa başladım. Uzun bir zaman radyo benim en büyük aşklarımdan bir tanesi oldu ki hala da öyle.
Televizyon macerası nasıl başladı?
Best FM’e başladıktan sonra 5 kişi Klas FM’i kurmak için Londra’ya gittik. Gayet de başarılı oldu ve radyo tuttu. Fakat daha sonra Türkiye’ye dönünce Klas FM’den ayrıldım. İş arıyordum ama ne yapacağımı da bilmiyorum. Sudan çıkmış balık gibiydim. Aşağı yukarı bir yıl işsiz kaldım. O arada Ümit Zileli dedi ki, “Seni çok sevdiğim bir arkadaşım Doğan Sümer ile tanıştırayım. Kanal 6’da bir sabah programı yapacaklarmış ama dolgu program. Sabahın köründe zaten kimse izlemez. Klip çalacaksın, para kazanırsın. 1 – 1.5 saatlik bir program olacak. 14-15 tane klip çalacaksın. Şu şarkı, bu şarkı diye aralarda da 30 saniyeyi geçmeyecek şekilde konuşacaksın. Senin gibi düzgün Türkçesi olan birini arıyorlar” dedi. “Tamam” dedim ve gittim. İlk gün 30 saniye anons yapmam gerekirken kendimi kaptırmışım, ilk anonsum 14 dakika sürmüş. İkinci anonsum 20 dakikayı falan bulmuş. Toplamda 3 şarkı ya çaldım, ya çalamadım.
Program bittikten sonra ne yaptın?
Doğru eve gittim. Muhtemelen kovulmuşumdur, ben artık gitmesem diye düşündüm. Sonra; “Canlı yayın gitmezsem ayıp olur. Gideyim onlar beni kovsunlar” dedim. Neyse gittim. Malum her sabah reytingler geliyor. Kanal 6’nın müdürü o zaman Tercan Beydi. Reytingler gelmiş ve daha ilk günden çok ciddi bir yükseliş göstermiş. “Buna karışmayın ne istiyorsa onu yapsın. Konuşsun, şarkı falan da çalmasın. Ne yapmak istiyorsa onu yapsın” dedi. Çok küçücük bir stüdyoydu, o kadar küçük ki ayağa kalkamıyordum. Çünkü açısı yoktu. 3 kamera vardı, birinin açısı olmadığı için iptal edildi. Minicik bir stüdyo ama yakın çekim olduğu için de insanlar herhalde çok sevdiler. Program öyle başladı. Daha 1.5 ayı doldurduğunda inanılmaz ilgi gördü. Bu arada faks koymayı önerdim. Sabahın köründe kimsesinin faks çekmeyeceğini söylediler. Belki çeken olur diye ısrar ettim. Sonra telefon bağlantıları derken, sabah programlarının formatı ilk defa orada çıktı.
TÜRK HALKINA İYİ Mİ YAPTIM KÖTÜ MÜ YAPTIM?
İlk sabah kadın kuşak programını başlatmış oldun…
Evet. Maalesef öyle bir şey yaptım ben Türk halkına. İyi mi yaptım, kötü mü yaptım? Bunu ben de bilmiyorum. O dönem çok eğlenceliydi. Ayrıca içi bu kadar boş da değildi. Sonra oradan ayrıldım Kanal D’ye geçtim.
Teklif mi geldi?
Evet, teklif geldi. O dönem rahmetli Altan Aşer oranın haber müdürüydü. O aracı oldu. Bir yıla yakın Kanal D’de sabah programı yaptım. Sonra TGRT ile flörtümüz başladı. O zamanlar TGRT’nin sabah programını Seda yapıyordu. Ben devraldım. Uzunca bir süre devam ettim. Sonra Gülben’e devrettim. Bana; “Öğlen kadın kuşak programı yapar mısın?” dediler. Kabul ettim. Hanımeli diye bir şeye başladık. O da kadın programlarının ilklerinden bir tanesiydi. Çok zevk alarak yaptım. Farklı bir şeydi. Bir ara biraz şiir, romantizm olsun diye gece programı yaptım..
Anlatırken bile bu işten çok zevk aldığın belli. Gözlerinin içi parlıyor…
Çok eğlendim. Çok güzel dostluklarım oldu. Çok sevdiğin bir sanatçıyı, ertesi gün konuk alabiliyorsun. Kaliteli, hoş müzik yapan veya sohbetinden çok zevk alabileceğim insanlarla tanışma şansım oldu. Bir de üstüne üstlük para kazandım. O dönem buna inanamazdım “Allah’ım bana bu yaptığım işin üzerine para veriyorlar” diye düşünürdüm. Sonra işin eğlencesi kaçtı. Bir meslek ve zorunluluk haline dönüştü. Reyting kaygıları artmaya başladı. İlk başta kimse sabah saatlerinde benden reyting beklemiyordu. Sonra bizim yaptığımız işte de çıta yükseldi. O yükselen çıtadaki beklentiler yüzünden ben zevk aldığım sanatçıları değil de iş yapan insanları çağırmak durumunda kaldım. Bu bir karne ve her sabah bir karne alıyorsunuz. Hoş bir şey değil aslında. Derken artık çok zevk almamaya başladığımı fark ettim. Benim için en önemli şey yaptığım şeyden zevk almak. Eğer hoşlanmıyorsam niye yapayım?
GERÇEĞİNDE BİLE BU KADAR GÖZYAŞI, AJİTASYON YOK
Günümüzdeki kadın kuşak programlarını nasıl değerlendiriyorsun?
Birkaç değişik format ortaya çıktı. Bir tarafta bakıyorsun fazlasıyla kendini eğlenmeye zorlayan insanlar var. Eğlence de zorla olacak bir şey değil. “Hadi eğlenelim, hadi oynayalım” diye bir şey yok. Ondan da hoşlanmıyorum. Geriye kalanlar da “yemek yapalım” falan. Bir şekilde ben kendimi bir yere koyamadım bunların arasında. Belki de o yüzden koptum. O başlardaki nitelikli sohbet kayboldu. “Ya oynamayanın kaynanası ölsün, ya da askerdeki nişanlıma bir şarkı çalar mısınız?” oldu. Yani başka bir şeye dönüştü.
Yine bir kısmının içeriği cinayetler, kayıplar oldu. Tamamen insanları kalplerinden vuralım, ağlatalım formatında oldu. Ben bunlara tahammül edemiyorum. Zaten şu anda işin gerçeği ile uğraşıyorum. Hukukçuyum. Cezaevlerine gidiyorum. Bu tür olayları birebir yaşayan insanlarla da beraberim ama gerçeğinde bile bu kadar gözyaşı yok. İnsanları bu kadar huzursuz, rahatsız edebilecek kadar ajitasyon yok.
Böyle bir program teklifi gelse tavrın ne olurdu?
Bu tarz program teklifleri geldi. Ama zaten cevabım hayırdı. Bana göre bir şey değil. Ya ben dert sahibi olurum. Çünkü biliyorum ki rol yapamam. 3 ay sonra hastalanırım. Kendimi tanıyorum. O yüzden mümkün olduğunca uzak durmaya gayret ediyorum. Bu arada çok güzel teklifler de oldu. Hukukçu olduğumuzdan dolayı, başka meslek yapamadığımız için hepsine hayır demek durumunda kaldım. Bazılarına içim gitti, yüreğim aktı.
Programlar niye böyle oldu?
Kolay olduğu için herhalde. Çünkü her zaman tutmuş klişelerin üzerine gidilir. Zor olandan kaçılır. Başta hazırlık yapan insanlar değişti. “Aman nasılsa çalarız iki şarkı, iki kişi de gelir oynattırır, ya güldürür ya ağlatır. İş nasılsa bir şekilde gider” şekline dönüştü. Öyle olunca da ben uzaklaştım. Popüler olmuş şeyler her zaman bu hale dönüşüyor.
HAZIRLIKTA BÖLÜM BİRİNCİSİ OLDUM
Gelelim hukuk fakültesi macerasına. Bu kadar çalışıp kariyer yaptıktan sonra, sıfırdan tekrar üniversiteye girmek nasıl bir şeydir?
Bu maceramda çok enteresan... Yeditepe Üniversitesi’ne Bedrettin Bey’i ziyarete gittim. Bana ortamı gezdirdi. Kampüse hayran kaldım. “Aslında keşke şöyle bir bölümde okusan” dedi. Bir anda acaba diye bir tohum atıldı. Bir sene sonra o fikir içimde hep işleye işleye yoğunlaştı. Anneme sınava gireceğimi söyledim. Ne sınavına? diye sordu. “Üniversite sınavına” dedim. “Nasıl yani?” diye şaşırdı. “İşte gireceğim, bir şekilde hazırlanmam lazım” dedim. Annem sağ olsun bir gazeteden bana iki tane test kesmişti. Onlara çalıştım, başka hiçbir hazırlık yapmadan girdim. Çok da iyi bir puan aldım ve burslu okudum. Hazırlıkta bölüm birincisi oldum.
HAYATIMDA KENDİME İKİNCİ BİR ŞANS VERDİM VE OKULU SEÇTİM
Bildiğim kadarıyla Yeditepe Hukuk Fakültesi çok zor bir okul.
Kesinlikle… Hem devam mecburiyeti var, hem de ekstra bir takım dersler var. İngilizce eğitimin yanında bir de Almanca eğitim alıyorsun. Okula başladığım zaman bir yandan da televizyondan kopmamak için uğraştım. Okula başladığımda TGRT’den bir çocuk programı yapmamı istediler. Öyle bir maceram da oldu. Yalnız çocuk programı çok zor. Belki de hayatımda yaptığım en zor programlardan bir tanesiydi. Birinin tuvaleti gelince hepsinin geliyor. Ama çok şeker bir şey tabiî ki. Fakat ikisi bir arada gitmedi. Hazırlığın sonlarına doğru artık bir karar verme aşamasına geldim. Dedim ki; “Ya bu işten tamamen kopacağım ya da okulu bırakacağım”. Hayatımda kendime ikinci bir şans vermeyi tercih ettim. Okulu seçtim.
Zor bir karar olmalı…
İşin doğrusu maddi anlamda da çok büyük bir hazırlığım yoktu. Çok yüksek paralar kazanma durumumda yoktu zaten. “Minimum şartlarda, çok zorlanmadan, yüksek standartlar olmadan hayatımı idame ettirebilir miyim?” dedim. Baktım ki evet. Kendi kendime böyle bir şey yapabilme şansım oldu. 5 yıl sonra fakülteyi bitirdim. Bir yıl staj var. Stajımı bir avukat arkadaşımın yanında yaptım. Şu anda o avukat arkadaşımla beraber çalışıyorum.
ŞU ANDA AVUKAT JALE ŞENGÜNÜM
Yani resmi olarak avukatlık yapıyorsun…
Tabi, tabi. Avukat Jale Şengün’üm şu anda. Yani titrimi kullanıyorum artık rahat rahat. Şu an 3 avukat ortak çalışıyoruz.
Hukuk Fakültesi’ne girdiğinde kaç yaşındaydın?
33 yaşındaydım.
Bunca işi bir arada yapınca geriye kendine ayıracak zaman kalıyor mu?
Aslını isterseniz pek çok benzerim gibi ben de özel hayatını işine kurban edenlerdenim ama inatla direndiğim bir iki merakım var hala. Motosikletim bunlardan bir tanesi. Birçok insan konduramaz ama ben gerçek bir motor tutkunuyum. Yine kitaplarım benim vazgeçilmezlerim. Haftada en az bir iki kitap okurum. Yazında daha da artabiliyor bu sayı. Müzik keza. Onsuz bir hayat gerçekten de hata. Ailemle vakit geçirmek benim için çok önemli. İki yiyenim var ve dünyanın en sevilen teyzesi olmaya çalışmak hobilerimin en tatlısı. Dostlarım da benim için çok önemli. Tam bir sevgi arsızıyım, sevildiğimi hissettim mi tepelerinden ayrılmam insanların. Bu arada iflah olmaz bir romantiğim ama iyi kamufle ederim.
En büyük başarın ne diye sorsam?
Benim en büyük zaferlerim hep kendime karşı kazandıklarım. Bana göre hayatımda başardığım en önemli şey sigarayı bırakmam. Günde ortalama üç paket sigarayı uzun yıllar içen biri olarak şimdi sigarasızlığın konforunu yaşıyorum.
Evli değilsin herhalde…
Değilim. Hiç evlenmedim.
YAPTIĞIM İŞLERİN HADDİ HESABI YOKTUR
Neden? Evliliğe uzak mısın?
Değilim aslında. Evlenmem diyenden korkacaksın. Arkadaşlarım katiyen evlenmeyeceklerini söylerlerdi. Ama önce onlar evlendi. Ben hiç öyle demedim. “Evlilik olabilir, neden olmasın? ne güzel falan” dedim. Ama nasip, kısmet midir yoksa biraz da insanın o taraklarda bezi mi olmalı? Niyetle de çok ilgili bir şey. Benim derdim hep; “Okul da okuyayım, bunu da yapayım. Şu da bitsin. Bir bu mesleği deneyim. Bak bu da güzelmiş” oldu. Hayatım boyunca hiçbir mesleği tek başına yapmadım. Radyo varken aynı anda televizyon da vardı. Bir şekilde gazetecilik de yanındaydı. Onların yanında da belki 50-60 iş bulmuşumdur kendime. Yaptığım işlerin haddi hesabı yoktur. Bir o kadar da hobim vardır. Bir gün ebruyu merak ettiysem, öbür gün reklam jıngılı seslendirirdim. Bütün bunların arasında evlilik olmadı.