İsrailler hiç utanmadan bunu yaptılar

Gazze ablukasını delmek için Filistin'e gitmek için yola çıkan Mavi Marmara gemisinde bulunan film yapımcısı barış aktivisti Iara Lee, "yaşananlar inanılmazdı ve yalanlar durmaksızın devam ediyor" diyor.

ABONE OL
GİRİŞ 22.07.2010 16:41 GÜNCELLEME 22.07.2010 16:41 RÖPORTAJ
İsrailler hiç utanmadan bunu yaptılar

Tuba Nur Sönmez'in röportajı  

Gazze ablukasını delmek için Filistin'e gitmek için yola çıkan Mavi Marmara gemisinde bulunan film yapımcısı barış aktivisti Iara Lee,  İstanbul’da. Aslen Brezilyalı, Kore kökenli ve filoya Amerika gurubuyla katıldı. 2010 başında Uluslararası Gazze Özgürlük Yürüyüşü’ne bendenizle birlikte katılımcılar arasında yer alan ve Gazze’ye girip çektiği filmlerle abluka altındaki insanların sesini dünyaya duyuran Lee, bu kez kayıtlarıyla gemideki insanlık dışı olayları gün yüzüne çıkardı. Birleşmiş Milletler’de gösterilen video çekimlerinin tanıklığı İsrail’in hukuk ve insan hakları ihlallerinin apaçık bir delili oldu.

Filo olaylarından sonra yeniden ülkemize geldiğiniz, görüşebildiğimiz için teşekkürler. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Olayın etkisinden kurtulabildiniz mi?

İstanbul’da çok hoşuma giden bir durum yaşıyorum. Her gün yardım filosundan birileriyle karşılaşıyorum. Biz artık kardeş gibi olduk. Yurt dışındaki katılımcılar olarak da “İstanbul’da olmamız lazım, İHH’ ya gitmemiz lazım, Mavi Marmara’daki kardeşlerimizle bir araya gelmeliyiz” şeklinde bir duygu içindeyiz zaten. Bu olay müthiş bir dayanışma yarattı aramızda. Hatta dün facebook hesabıma mevcut şehir bölümüne İstanbul yazdım çünkü şu anda buraya ait olduğumu hissediyorum. Türkiye’nin bölgedeki güçlü rolü, mevcut hükümetin Filistin’e olan cesur desteğini ilan etmesi ve bu zulme karşı durması çok önemli. Bence bu hareketi devam ettirmemiz gerekiyor. Bildiğiniz gibi Kaddafi Gazze’ye bir gemi yolladı. Her hafta, her ay gemiler göndermeye devam etmeliyiz. Ses çıkarmaya devam etmeliyiz. Neticede İsrail gibi Medya araçlarımız, Amerika’da üretilen silahlarımız, devasa bütçemiz ve savunma sistemimiz yok. Ama bizim gönülden çalışan insanlarımız var, gayretli sivil toplumumuz var. Mavi Marmara’daki basın mensupları olarak bir araya geldik ve İsrail’e karşı hukuki davalar başlattık. Avukatlarımız buluşup süreçle ilgili neler yapabileceğimizi görüşüyorlar. Bu ay içinde bir kitap basılacak konuyla ilgili. Yazarlarımızın, hem doğudan hem batıdan büyük düşünürler, neler olduğuna, bu çatışmalı sürecin nasıl sonuçlandığına dair fikirlerini, değerlendirmelerini içeren bir kitap. Biz bu trajediden iyi bir noktaya varmak istiyoruz. Yas tutmak, üzülmek, perişan, yenilmiş hissetmek olmamalı geldiğimiz nokta. Nasıl olumlu bir değişim başlatabiliriz? Hiçbir suçu olmayan arkadaşlarımızı kaybettik. Kendi hayatlarını dünyaya bir uyanış çağrısı yapmak için feda ettiler. Onların kaybı bize ahlaki bir sorumluluk yüklemiş durumda, artık daha çok çalışmalıyız.

İsrail tarafı kendini suçlu bile hissetmiyor maalesef. Hatta gemiyi geri vermek yerine, yüzen otel olarak kullanmak istiyorlar. Kaçırma faslının üzerine şimdi de çalma faslı devam ediyor. Ve sizlerin bütün şahsi eşyalarınız, çok pahalı elektronik ekipmanlarınız da hala orada. Bu konuda bir gelişme var mı?

"Vazgeçmemeli ve sonuna kadar gitmeli. Bu bir hayat duruşu haline gelmeli. Umuyorum ki sivil kuruluşlardaki insanlar da bu duruşa bağlı kalır. Baskı ve zulüm ortada. Bu sadece Filistinliler ile ilgili bir durum da değil"

Bu kadar vurdumduymaz olabilmeleri gerçekten inanılmaz. Biz geçenlerde New York’ta gemi destekçileriyle bir toplantı yaptık ve yanımıza ellerinde “Gemiyi Batırın” pankartı taşıyan Siyonistler gelip bizi protesto ettiler. Daha yeni 9 kişiyi öldürdüler ve hala ellerindeki pankartlara “Gemiyi Batırın” yazarak meydanlara çıkmaya cesaretleri var. Bu çok acımasızca. İnsanlar bir hata ya da bir çılgınlık yaptıklarında en azında bir özür beyan etmeyi bilmeli. Bunu hatalı bir davranış olduğu ihtimalini bile dile getirecek onurları yok. Ayrıca bu durum onlar için de çok kötü. Bilmiyorum insanları öldürmekten nasıl bir fayda umuyorlar? Ama bunlar yaşanıyor maalesef. Gemimize el koydukları yetmezmiş gibi şimdi de turistler için yüzen otel olarak kullanacaklarını dile getiriyorlar. Bu inanılmaz bir şey. Bizim video çekimlerimize el koydular ve parça parça kullanıyorlar. İnsanlar Norveç’ten ve başka yerlerden maillerle çekimlerini youtube ve benzeri yayın kanallarında izlediklerini söylüyorlar. Kredi kartları kullanıldı. İsrail Savunma Servisi IDF’den askerler bizim kartlarımızı kullanıyorlar. Bu inanılmaz bir küstahlık. Baskılarını, hukuksuz tavırlarını nereye kadar götürebileceklerini görüyoruz. Sınırları zorluyorlar ve eğer uluslararası kamuoyu bir şeyler yapmazsa bütün bu hukuksuzluklar ve baskılar devam edecek. Çünkü çok uzun zamandır suiistimalleri, ihlalleri devam ediyor ve hiçbir şey olmadı. Ve şöyle bir durum çıktı; “Baksanıza! Lübnan’da, Gazze’de, Batı Şeria’da, her yerde insanları öldürüyoruz ve kimse umursamıyor. Dubai ve başka yerlerde insanlara suikastlar düzenleniyor, kimsenin umurunda değil”, düşüncesindeler. Ama bardak çoktan taştı. Artık yeter. Buna bir son vermemiz gerek ve tek yolu hukukçularla birlikte hareket etmek, uluslararası hukuk maddelerini bulup gündeme getirmek, bütün bu hukuksuzlukları ortaya çıkarmak ve azimli olmak. Çünkü bütün bu hukuk sistemindeki yavaş bürokratik işleyiş, sabırları tüketebilir. Vazgeçmemeli ve sonuna kadar gitmeli. Bu bir hayat duruşu haline gelmeli. Umuyorum ki sivil kuruluşlardaki insanlar da bu duruşa bağlı kalır. Baskı ve zulüm ortada. Bu sadece Filistinliler ile ilgili bir durum da değil. Güney Amerika’da, pek çok Avrupa ülkesinde, Kongo’da, Burma’da da baskıyı görüyoruz. Bu kabul edilmez. Bir şeyler yapmalıyız.

Her nerede zulüm varsa, siz de mazlumların yanında olup dayanışma, ses çıkarma ihtiyacı içindesiniz.

Bazen hiç korkmuyor musunuz diye soruyorlar. Mavi Marmara’da hissettiğim, adalate olan bağlılığımdı. Bu enerjiyi başka yerde hissetmemiştim. Oraya giden insanlar hayatı, yaşamayı, ailelerini seviyorlardı. Fakat oradaki bağlılığımız fiziksel hayatımızın ötesindeydi ve bu çok güzel bir duygu. Şehit olmak istiyorum, ölmeye geldik gibi bir duygu değildi bu tabiî ki. Ama bizi hiçbir şey durduramayacak.  Hatta Mossad suikast bile düzenlese bir korku yaratmaz. Gemideki Türkler çok etkileyiciydi. Burada da acaba kendime ait bir eşya bulabilecek miyim diye gemiden gelen eşyaların koyulduğu depoya gittiğimde, üzerinde 4 kurşun yarasıyla gemiden kurtulmuş bir aktivist ile karşılaştım. Ona dedim ki ‘Sen Süpermen misin?’. Bu sadece cesaret de olamaz. Nasıl tarife edeceğimi bilmiyorum. Siz Türkler ne yiyorsunuz bilmiyorum doğrusu. Cesaretin Süpermen ile buluşması gibi… İnsanlar sonraki filo için hazırlanıyor bile ve herkes çok çalışıyor. Kimse vazgeçmeyecek, adalet yolundan ayrılmayacağız.

Amerika’da yaşıyorsunuz değil mi?

Evet, ama biz de göçebe gibi yaşıyorum. Amerika da benim son 15 yıldır yaşadığım yer. Son birkaç yıldır çoğunlukla Ortadoğu’da bulundum, çünkü Amerika Irak’a saldırdığında bu durumu kaldıramadım. Milyonlarca insan sokaklara döküldük, nasıl olsa demokratik bir ülkede yaşıyorduk. Eğer bu bir Demokrasiyse hükümet neden insanların isteklerini duymadı. Bu karmaşada ülkeden ayrıldım ve güney Afrika’ya gittim, Ortadoğu’da, Lübnan’da ve İran’da yaşadım. Oralardaki bakış açısı ve algılardaki farkı, dünyanın diğer tarafındaki insanlardan ayrı noktalarını ve vardıkları sonuçları biliyorum. Bütün bu CNN, Fox gibi televizyonlarda izlediklerimiz, New York Times’da vs okuduklarımız çok farklı fikirler veriyor.

En genç şehit Furkan da Amerikan vatandaşıydı. Amerika cephesinde tepkiler nasıldı? “Bizim bir vatandaşımızı da İsrail öldürdü”, tepkisi var mıydı? Nasıl yankı buldu olaylar?

"Bazı araştırmacı gazeteciler kaynakları araştırıp hepsinin yalan olduğunu kanıtlasa da yayınlamaya devam ettiler ve sonunda yüz milyonlarca insana bu yalanlar dinletildi. Çoğu zaman insanlar gerçeği bilmiyor ve yalanlarla beslenip bir sonuca varıyorlar."
 

İnanılmaz şekilde Rachael Corie öldürüldüğünde de, ki O bir Filistinlinin evinini buldozerlerin yıkmasına karşı duruyordu, kimsenin umurunda olmadı. Amerika hükümeti hiçbir şey yapmadı. Ne yaptılar biliyor musunuz? Bir tiyatrodaki oyunu durdurdular, o kadar. Aileye destek vermeleri, olayı adalete intikal ettirmeleri beklenirken; hiçbir şey yapmadılar. Aynı şey Furkan’ın öldürülmesinde de yaşandı. Amerika hükümeti umursamaz davrandı, buradan da ne kadar ön yargılı bir bakış olduğunu görüyoruz. Eğer bu olaylar tam tersi bir şekilde yaşansaydı skandal olurdu; “Vay, Amerika vatandaşı bir Filistinli tarafından öldürüldü” diye kıyamet kopardı. Bu düzenin ne kadar da ikiyüzlü olduğunu bilsek de yine de yılmamalıyız. Öyle bir ikiyüzlülük ki İsrail Irana nükleer silaha erişme ihtimalinin bile olamayacağını dayatırken, kendileri yüzlerce nükleer silahın üzerinde oturuyorlar. Her zaman bir ikiyüzlülük var. Şimdi İsrailliler meşhur araştırmalarını yapıyorlar ve araştırmadaki görevlilerden bazıları bizzat operasyonun yönetiminde bulunanlar. Yani, nasıl bir meşruiyete sahip olmayı bekliyorlar acaba? Gazze’deki  katliamın planlayıcıları ve sorumluları olarak Marmara Gemisinde olanlarla ilgili inceleme yapıp, rapor mu hazırlıyorlar? Bu sadece delilik olabilir.

Peki İsraillin hazırladığı bu rapor neye benziyor?

Aslında raporun tamamı da elime geçmedi, özetini okudum. Ve gördüğüm; raporun yalanlarla döşenmiş olduğuydu. Kendilerini tekrar ediyorlar ama soruyorum: “Kanıtınız nerede?”. Onlar teröristti, silahları vardı gibi ithamlarının nasıl bir delili var? İşte burada sahneye sorumsuz gazetecilik geliyor. Bütün bu yalanlar ana akım TV ve gazetelerde yer buluyor. Bir gazeteci de çıkıp “haberin kaynağını kontrol etsem mi? Acaba doğru bilgiler mi” demiyor. İşte ben buna, sorumsuz gazetecilik diyorum. Bazı araştırmacı gazeteciler kaynakları araştırıp hepsinin yalan olduğunu kanıtlasa da yayınlamaya devam ettiler ve sonunda yüz milyonlarca insana bu yalanlar dinletildi. Çoğu zaman insanlar gerçeği bilmiyor ve yalanlarla beslenip bir sonuca varıyorlar. Bu büyük bir “kötülük çemberi” ve bizim işimiz web sitelerinden, küçük yayınlardan, internetten, facebooktan gerçeklerin açığa çıkması için küçük adımlar atmak. Sürekli yok sayıldığımız gerçeğine rağmen. Ben çekimlerimi İsrail’den çıkarabildim ve elimizdeki tek video kaydıydı.

Gerçekten çok önemliydi yaptığınız. O çekimler BM’de delil teşkil etti. Tekrar teşekkürler.

Gerçeği görmek isteyenler için önemliydi. Gerçeği perdelemek isteyenler yine bizi yok saydılar. İyi ki internet var. En azından olayın ilk haftasında 1 milyon kişi çekimlerimi izlemişti. Gerçekler izleyicilere servis edilmiyor, insanlar gerçeği bulmak için aramalılar. Diyeceğim şu ki; insanlar ana akım medyadan bilgi aldıklarında iki kez düşünmeli. Bir haberi doğru olarak değerlendirmeden önce araştırsınlar.

Krizin hemen haftasında İsrail’den bir video klip dünyaya internetten servis edildi.  Bu trajik olayla alay eden, ellerinde silah benzeri aletlerle barış aktivistlerini alaya alan bir klip. Zihinlerin nasıl bulandırıldığının açık bir örneğiydi mesela.

Hiç utanmadılar bunu yaparken. İnsanları öldürüp sonra da alay mı ediyorsunuz? İnanılmazdı ve yalanlar durmaksızın devam ediyor. Bir silah bulduklarını iddia ediyorlar. Yemenli bir aktivistin geleneksel kıyafetini tamamlayan bir aksesuarını silah olarak yansıttılar. İnsanlar da o süslü hançeri görüp, “Aa evet silah varmış” dediler ve bu yalanı yuttular. 1990’dan kalma bir video yayınladılar. Videoda insanlar bir depoda eşyalara bakıyorlardı ve ve silaha benzer görüntüler de vardı. Bu görüntüyle dünyayı aptal yerine koydular. Marmara gemisinde silahlar varmış gibi gösterdiler “İHH Hamas ile birlikte çalışan terörist bir organizasyondur” dediler.  Peki deliliniz nedir? Eğer bizler terörist olsaydık, serbest bırakılmamış ve hala İsrail’de tutuklu olurduk. Hiçbir kanıt yok. Şimdi de, “Aa, üzgünüz, terörist sandığımız insanları kimlikleri olmadığı için öyle sanmışız” dediler. Sonra dünyada gemi yolcuları ve organizatörler hakkında terörle bağlantıları var gibi bir algı oluşturuldu. Herhalde şu durumda terörist damgası yiyenler bunu bir iltifat olarak almalı, demek ki iyi bir şeyler yapıyorlar. Çünkü bu onların adalet isteyen insanlara yapıştırdıkları yaftadan başka bir şey değil. Ve İHH çok cesur bir rol üstlendi. Bir insani yardım kuruluşu olarak, sadece yardım dağıtmakla yetinmiyorlar. Zaten kuruluşun isminde de insan haklarını koruyan bir misyonları olduğu belirtiliyor. Gıda ve eğitim materyalleri dağıtılıyor, fakat nihai öneme sahip olan; insanları onurlu, özgür bir yaşama yaklaştırmak önceleniyor.

Daha önceki açıklamalarında, İsrail askerlerinin direkt olarak öldürmek amacıyla geldiğini belirtmiştin. Bu neticeye ulaşmanı sağlayan gözlemlerini bizimle paylaşır mısın?

"Kimse plastik mermilerle mi, gerçek mühimmatla mı, yoksa ikisi birlikte kullanılarak mı saldırıldı bilmiyordu. Peşi sıra hakiki cephanelerle donanmış komandolar geldi. Biz de ne yapacağımızı bilemedik; süpürge sapları ve sandalyelerle kendimizi korumaya çalıştık ama faydasızdı.  
 

Gemideki herkes benim endişelerimi yersiz buluyordu. Buraya gelip de yüzlerce askerle gemiyi ele geçirebileceklerini kimse düşünmüyordu. Beni heyecanlı ve tespitlerimde abartılı bulmuşlardı. Onlara; “ Arkadaşlar, bunlar İsrailli, ben 2006 Lübnan saldırısında da oradaydım. Ne yaptıklarını gördüm” dedim. Gemideki arkadaşlar pek çok uyruktan, çok kalabalık bir gurup olduğumuzu, hiçbir şey olmadan Gazze’ye gireceğimiz şeklinde beni teskin ettiler. Maalesef kaygılarımda haklıydım. Eğer gemiyi ele geçirmek istiyorlarsa öldürmeleri gerekiyordu ve öldürdüler. Bu yüzlerce kişilik gemiyi kontrol altına almanın tek yolu öldürmek dediler ve işte olanlar oldu. Zodyaklar henüz yaklaşıyorken biz kurşun seslerini duyuyorduk. Hem çok erken saldırdılar; karanlıkta ve uluslar arası sularda. O kargaşada çekebildiğim kadarıyla kayıtlarımda ateş ederek geldikleri açıkça görülüyor, mermilerin sesleri duyuluyor. Hemen ardından bir kaos yaşandı. Kimse plastik mermilerle mi, gerçek mühimmatla mı, yoksa ikisi birlikte kullanılarak mı saldırıldı bilmiyordu. Peşi sıra hakiki cephanelerle donanmış komandolar geldi. Biz de ne yapacağımızı bilemedik; süpürge sapları ve sandalyelerle kendimizi korumaya çalıştık ama faydasızdı.  

Peki gözaltında nasıl davranıldı? Gazeteci olmanızdan ötürü farklı muamele gördünüz mü?

"Bu felsefi bir problem. İnsanlar düşünce paradigmalarını değiştirmedikleri sürece sorunlarımız asla çözülmez. Her şey hırs, para, güç kontrolüyle ilgili. Biz kontrol etmek, baskı kurmak gibi tutkularımızdan kurtulana dek kıstırılmış durumdayız."

O noktadan sonra o kadar insanın hayatını kaybettiğini düşünürsek, bize ne olursa olsun umurumuzda olmadı. Bize yemek ve yatacak yer verdiler. Medya mensupları olarak da bizim dünya ile iletişimimizin olmadığından emin oldular. Yemek ve yatak verdiler ama bilgi akışımızı kestiler. Ne konsolosluk, ne de elçiliklerle görüştürüldük. Cezaevi dışında bekleyen gazeteciler vardı ama kimsenin bizimle konuşmasına izin verilmedi. Çünkü propagandalarını yürütmek için bu iki günlük süreye ihtiyaçları vardı. Sonunda elçilikler çok baskı yaptılar ve bizimle görüşmelerine izin verildi. Her şey önceden ayarlanmış. Bu bir medya savaşıydı. Ve şunu iyi biliyorlardı ki medya savaşını kazanan gerçek savaşı da kazanmış olur. Plan buydu; insanların akıllarını karıştırmak, bilgileri manipüle etmek. Ama yavaş yavaş gerçekler duyuluyor. Birleşmiş Milletler hala baskı yapıyor. İsrail’in suçlarını yine İsrail inceliyor. Bu kabul edilemez, tamamen delilik. Yani baskılar var; milletvekillerinden, Avrupa topluluğundan, heryerden gazetecilerden… 

Gemideki Knesset Parlamenteri Zoabi’nin diplomatik ayrıcalıkları kaldırıldı. Ve parlamentoda gerçekten ağır hakaretlere uğradı. Kendi içinde de demokrasinin işlemediği bir sistem var karşımızda. 

Diğer ülkelerin yöneticilerin yönetimleri bu durumu nasıl kabullenebiliyor, inanamıyorum. Kadıncağız sınır dışına bile çıkamayacak artık. Hapsedilmiş gibi. Ki bu muamele yıllardır bütün Gazzelilere reva görülüyor. Üstü açık bir toplama kampında yaşıyorlar. Hareket özgürlüğü yok, ticaret yok, hiçbir şey sınırdan girip çıkamaz. İnsanların nasıl yaşadıkları umurlarında değil ve istediklerini yapıyorlar. Ve eğer birileri bu gidişe dur demezse bu yaptıklarına devam edecekler. O yüzden biz de desteğimizde azimli ve kararlı olmalıyız.

Medya mensupları ve sivil toplum örgütleri olarak bu havayı canlı tutmak için, çabalarımızın sonuç vermesi için başka neler yapabiliriz?  

Öncelikle bu çabaların birleşmesine ihtiyaç var. Dediğim gibi; kitabımız çıkmak üzere, filmler yapıyoruz. Sorumluluk sahibi basın araştırmaya devam etmeli. Ve gerçeği ortaya çıkarmaya gayret etmeliyiz. Sivil toplum örgütleri de çok değil güçleri nispetinde katkı verse yeter. Çünkü biliyoruz ki adalet peşinde koşarken, günlük işlerimizi terk edecek durumda değiliz. Ama kendi durumumuzu yeniden ele alıp küçük ivmelerle, mesela bir protesto eylemine katılmak gibi, ye da ilgili bir milletvekiline mektup yazmak gibi, devamlı aktif olabiliriz. Ve bütün bu çabaların toplamından da büyük bir dalga oluşacaktır.

Siz, diğer savaş ülkelerinde de bulundun. Lübnan’da “Film yapalım, Savaşmayalım” adlı projen vardı. İran’da bulundun. Diğer Ortadoğu ülkelerinde de. Filistin’deki çatışmayı diğer alanlarla karşılaştırırsak ve çözüm arayışında bulunursak değerlendirmen nasıl olur?

Bu felsefi bir problem. İnsanlar düşünce paradigmalarını değiştirmedikleri sürece sorunlarımız asla çözülmez. Her şey hırs, para, güç kontrolüyle ilgili. Biz kontrol etmek, baskı kurmak gibi tutkularımızdan kurtulana dek kıstırılmış durumdayız. Ve bu işten nasıl kurtuluruz bilmiyorum. Dikkat ederseniz Ortadoğu’daki bütün çatışmalar İsrail etrafında gerçekleşiyor. İran’a saldırmak isteyen onlar, Lübnan’ı bombalayan onlar, Filistinlilere her gün saldıran onlar. Biz gemide 9 kişiyi kaybettik. Ama bunca yıldır, düşünün, kaç Filistinliyi öldürdüler. Filistinliler her gün acı çekiyor. Batılı güçler bu gidişe bir dur demezse İsrail de her zamanki gibi zulmüne devam edecek. Nükleer silahları var. Amerikan yapımı silahları var, ki her zaman kullanabiliyorlar. Batı dünyası artık bir şeyler yapmalı. İsrail askerleri gemide hedef listesi olduğu sanılan bir kitapçık düşürmüşlerdi. Ben ise onların ölmemesi gerekenlerin listesi olduğunu söylüyordum. Çünkü listede 90 yaşında bir başpiskopos, Alman milletvekili, filonun batı uyruklu organizatörü olan insanlar vardı. 

Siz bu insanların hedef değil bilakis sağ istenen kişiler olduğunu ortaya çıkarmıştınız değil mi?

Evet. Ben film karesini dondurduğumda “bu kadını tanıyorum, Alman milletvekili, neden İsrail öldürmek istesin ki” diye düşündüm. Bu uluslar arası tepki yaratırdı. Arapları ve

Türkleri öldürmek istediler. Zaten yıllardın bunu yapıyorlardı ve hiçbir şey olmuyordu. Bizler pek çok ülkeden görüşlerimizi ve Filistinlilerle dayanışmamızı sergiliyorduk. İtalyan, Brezilyalı, İsveçli, Norveçli  insanlar olarak oradaydık. Böylece hareketimiz uluslar arası boyuttu ses getirdi. Ben sadece Türklerin öldürülmesini de bir tesadüf olarak değerlendirmiyorum. Zaten bütün aramalarda da çok ırkçı davrandılar. Sakallı insanlar direkt El-Kaideli gibi değerlendirildi. Sonraki filoya katılmak için daha çok Latin Amerikalı, Afrikalı, Uzak Doğulu aktiviste ihtiyacımız var. Bu sadece Müslüman ülkelerden, Araplardan, Endonezyalılardan, Malaylardan destekçi olmadığını göstermenin en güzel yolu. Çünkü bu sadece bir İslam meselesi değil ki. Adalet için kurulmuş bir dayanışma ağı. Evrensel bir mesaj. Hepimiz Filistin meselesine el vermek zorundayız. Çünkü bu sadece bir Filistin meselesi değil. Bu bir dünya meselesi. Nihayetinde çabamız adalete ulaşmak için.

(Kanal 7)