'Kadınların dostluğuna inanmıyorum'
Son yurt dışı seyahatin adının karıştırıldığı dedikodudan rahatsız olan Oylum Talu, artık o isimden "2 kilometre uzak" durduğunu söyledi. Talu, sohbet içinde referanduma dair düşüncesini de açıkladı.
ABONE OLNursel Tozkoparan'ın röportajı
Ekranın sempatik, sıcak, doğal, samimi, gülen hatta güzel yüzü Oylum Talu. lk defa gazeteci Hakan Çelik ile birlikte yaptığı hafta sonu programında dikkatimi çekmişti.
Hep sorulur ya “ekranda göründüğü gibi” diye … Ben de aynı soruyu Oylum için sormadım değil.
Ve gün geldi bir yemekte karşılaştık ve tanıştık. Ta o zaman sorumun cevabını almıştım. Kesinlikle ekrandan daha sıcak,daha samimi….
En son da o olaylı Tanzanya seyahatinde birlikteydik. Dolayısıyla seyahatte onu daha da yakından tanıma fırsatı buldum…
Ee tabiî ki kendisi ile röportaj yapmam da kaçınılmaz oldu.
Fakat Oylum’un çok da gündemde olmaktan hoşlanmadığını da biliyorum. Ama beni kırmadığı gibi hiçbir sorumu da cevapsız bırakmadı.
Günümüzün kadın erkek ilişkilerine nasıl bakıyor?
Erkekler tarafından çok rahatsız ediliyor mu?
Siyasetle ne kadar ilgileniyor?
Referandum da oyu ne olacak?
Giyim tarzı nasıl, asla giymem dediği kıyafet var mı?
Medyadan dostları var mı?
Hatta Ece Vahapoğlu’na kırgın olup olmadığını dahi sordum.
Sohbetimizi Habertürk Program Müdürü Cengiz Özkarabekir’in odasında yaptık. Bu detayı yazmamın nedeni Cengiz Bey’in işlerinin yoğunluğunun arasında gösterdiği hoşgörü…
Fotoğrafları da Habertürk yönetmenlerinden Aslı Keleş çekti.
Anlayacağınız Habertürk’ten sıcacık bir Oylum Talu röportajı ile çıktım.
EKRAN ÖNÜNDE OLAYIM, OYLUM TALU DİYE BİRİ OLSUN GİBİ HAYALLERİM YOKTU
- Sevgili Oylum şu anda idealin olan işi mi yapıyorsun?
- Aslında ben arkeolog olmak istiyordum. Annem lisede coğrafya öğretmeni, bir teyzem gazeteci, bir teyzem de arkeolog.
- Aaa çok enteresan! Mesleklerine devam ediyorlar mı?
- Annem evlendikten sonra yapmamış. Teyzem Bab-ı Ali’nin ilk 3 gazetecisinden biri, Aysel Okan. Öteki teyzem de bir süre arkeologluk yaptıktan sonra bırakmış. Yani ben aslında iki teyzemin yolundan gitmek istedim. İlk tercihim arkeolojiydi. Bilkent Üniversitesi Arkeoloji Bölümünü kazandım fakat burada sinema- televizyonu da kazanınca Ankara’ya gitmemek için İstanbul’da kalmaya karar verdim. Bütün olaylar tesadüfen gelişti. “Ekran önünde olayım, işte bir gün Oylum Talu diye biri olsun” gibi hayallerim yoktu. Aslında hala da öyle hayallerim yok.
"Oyunculuk gibi bir niyetim de yok. Nerdeyse başlayan her diziden bir teklif alıyorum. Ama o yolda değilim." |
- Hala arkeolog olmak istiyor musun?
- Hem de çok.
-Neden?
- Çünkü tarihe çok meraklıyım. Özellikle prehistorik döneme, Egyptology yani Mısır bilimi ve Tudors Hanedan’ına çok meraklıyım.
- Bu genetik mi?
- Hiçbir fikrim yok. Yani o bilinmezlik, üstü kapalılık, o araştırma yapmaya imkan tanıyan alan, toprağın altında kalan bir şeyi ilk kez gün ışığına çıkarma, bir şeye ilk defa dokunmak vs ilgimi çok çekiyor.
- Belki gün gelir tekrar arkeolog olabilirsin….
- Artık bu saatten sonra çok zor. O arzumu çok fazla tarih kitabı okuyarak tatmin ediyorum. Gerçekten çok fazla araştırma yapıyorum. Discovery Channel ile National Geographic seyrediyorum.
- Televizyoncu ve arkeolog olmasaydın ne olurdun? Ne iş yapmak isterdin?
- Ses sanatçısı ya da müzisyen olmak isterdim. Gitar, piyano çalıyorum.
- Sesin güzel mi?
- Birkaç kere televizyonda söyledim. Sonra Twitter’da; “Sesi ne güzelmiş” gibi yorumlar aldım. Ama hiç öyle bir iddiam yok. Ben piyano çalmayı daha çok seviyorum.
NERDEYSE BAŞLAYAN HER DİZİDEN BİR TEKLİF ALIYORUM
- Ayşe Yılmazer kaset çıkardı. Senin de öyle bir niyetin olabilir mi?
- Öyle bir niyetim hiç olmadı. Oyunculuk gibi bir niyetim de yok. Nerdeyse başlayan her diziden bir teklif alıyorum. Ama o yolda değilim.
- Bundan sonra haberci olarak mı devam etmek istiyorsun?
- Bu aralar öyle. Bizim camiamızı biliyorsun. Ben yine camiaya en uzak yaşayanlardan bir tanesiyim.
- HaberTürk macerası nasıl başladı?
- 8 – 9 yıl önce başladı. Hatta ilk başlayanlardan biri benim. O zaman HaberTürk yeni açılmıştı. Ben de sinema – televizyondan mezun olmuştum. Amerika’ya gidip gelmiştim. Aslında okurken de ekonomi kanalında, daha CNBC-e olmadan önce, çalışıyordum. Bir kere daha televizyon camiasına başlamayı düşündüm. Kanala gidip Ufuk Güldemir ile tanıştım. Bana, “Her gün seni burada göreceğim” dedi. Ve ben başladım. Ben yönetmen, yapımcı olarak girdim. Ama Ufuk Güldemir yönlendirdi…
MAKYAJI HİÇ BECEREMEMİŞTİM
"Çok ciddi kriterlerim var. 8 kişilik bir ekibiz. Fakat konukları ben belirliyorum. Aynı zamanda programın da yapımcısıyım" |
- İlk programı hatırlıyor musun?
- Hatırlıyorum, hala kaydı duruyor. Makyajımı kendim yapmışım ve öcü gibi çıkmışım. Makyajı hiç becerememişim. Deneye yanıla öğrendim.
- İlk ne sundun?
- Sinema programı ile başladım. Çok uzun zaman sinema programı yaptım.
İÇİNDE HERŞEYİ BARINDIRAN BİR YAŞAM PROGRAMI YAPIYORUM
- Şu anda yaptığın programı nasıl tanımlarsın? Bir haber programı mı, kültür – sanat programı mı?
- Bu program kültür – sanatın, haberin, her şeyin var olduğu bir yaşam programıdır. Herkes gazete okuyor, herkes haberlerle alakadar, herkes müzik dinliyor, resim sergisine gidiyor ya da güncel olayları takip ediyor mu? DNA şifresi çözüldüğü zaman haberdar oluyor mu? Bunlarının tümünün olduğu ,içinde her şeyi barındıran bir yaşam programı yapıyorum.
- Programın içeriğini, konuklarını nasıl belirliyorsun? Kriterlerin var mı?
- Çok ciddi kriterlerim var. 8 kişilik bir ekibiz. Fakat konukları ben belirliyorum. Aynı zamanda programın da yapımcısıyım. Çağırmak istediğim isimleri öneriyorum. Zaten bize gelmek isteyen çok isim oluyor.
ÖZELLİKLE ARAYIP KONUK OLMAK İSTEYEN ÇOK İSİM OLUYOR
- Özellikle arayıp konuk olmak isteyenler oluyor öyle mi? Kim bunlar?
- Hem de nasıl. Genelde çok eğitimli kesim talep ediyor. Ve seslerini duyuramayan ama çok değerli işler yapan kesim. Mesela; ressam, müzisyen, minyatür sanatçısı, yazar, beyin cerrahı gibi. Biz de programımızda onlara memnuniyetle kucak açıyoruz.
- Eleme yapıyorsunuz mutlaka. Olmasını istediğiniz şeyler nelerdir?
- Kalite tabii ki. Bundan kasıt insanlar HaberTürk gibi bir kanalı seyrederken o saatte bizim programımızda ne seyredeceklerini bilsinler istiyorum. Yani bizim programımızda asla özel hayatı irdeleyen ya da insanların canını sıkan, başka kanala geçme arzusu yaratacak bir şey olsun istemiyorum. Kaliteye çok önem veriyorum. Eğitimli, oturmuş, söyleyecek lafı olan, işinde uzmanlaşmış insanları bir araya getirmek istiyorum.
BÜTÜN DERDİMİ, TASAMI, FİKRİMİ, ZİKRİMİ HERŞEYİMİ PROGRAMDA ANLATIYORUM
- Aynı şekilde konuk olma anlamında sana da davet var mı?
"Ama ağır siyaset değil. Gerçekten insanların da izlemekten hoşlanacağı siyasetten konuşmayı seviyorum. Klasik müzik, gazete okuma faslı çok hoşuma gidiyor. Çünkü ben kahvemi alıp insanlarla birlikte gazete okuyorum. Şaşırdığım zaman; “Aaaa!... O da böyleymiş” diye tepki veriyorum mesela" |
- Çok var. Ancak hiç kıramayacağım insanlara çıkıyorum. Zaten çok uzun zaman yayındayım. Bir de ben zaten öyle, “Kendimi göstereyim, sürekli ekranda olayım” diyen biri değilim. Saatlerce yayında kalıyorum, söyleyeceğim her şeyi söylüyorum. Bir de izleyicilerle konuşur gibi program yapıyorum. Bütün derdimi, tasamı, fikrimi, zikrimi her şeyimi programda anlatıyorum. Bir de başka bir programa çıkıp ne anlatacağım? Yaptığım iş belli. Reytingi olan bir insan da değilim ki.
REYTİNGİ OLAN BİR İNSAN DEĞİLİM
- Gerçekten reytingin olmadığına inanıyor musun?
- Elbette. Çünkü reyting getiren işler yapmıyorum. Ne magazindeyim, ne geziyorum, ne gece hayatım var, ne içkim ne de sigaram var. Hiç bir şeyim yok. Beni konuk alıp ne yapsınlar? Ne soracaklar?
- Ne kadar zamandır bu programı yapıyorsun?
- Çok uzun zamandır. İkinci seneye girdi.
- Hangi konuları işlemek seni daha mutlu ediyor?
- Konukları zaten ben belirlediğim için hepsiyle çok keyifli sohbet edebiliyorum. Canlı opera, arp sanatçılarını ağırlamak, siyasetçileri ağırlayıp onlara soru sormak hoşuma gidiyor. Ama ağır siyaset değil. Gerçekten insanların da izlemekten hoşlanacağı siyasetten konuşmayı seviyorum. Klasik müzik, gazete okuma faslı çok hoşuma gidiyor. Çünkü ben kahvemi alıp insanlarla birlikte gazete okuyorum. Şaşırdığım zaman; “Aaaa!... O da böyleymiş” diye tepki veriyorum mesela.
- Seni ekranda sevdiren bu doğallık belki de. Kasılan bir haber spikeri gibi değilsin…
- Yok değil. Olmamaya gayret ediyorum. Her şeyin doğaçlama olmasına gayret ediyorum. Güzel bulunuyorsa ne mutlu.
"Mesela Beşiktaş’ın kalecisi ile hakemi karıştırmışım. Bütün medya siteleri bunu aldı. Buna gaf diyenin aklından şüphe ediyorum. Kimse kusura bakmasın. Bu bir gaf değil" |
- Kendine has bir üslup oluşturdun…
- Evet kesinlikle
- Konukların arasında seni hayal kırıklığına uğratan, üzen oldu mu?
- Hayal kırıklığına uğratan veya üzen olmadı. Fakat şaşırdığım oluyor mesela.
- Mesela?
- Mesela biri diyor ki; “Sana cevap vermek istiyorum. Bana şu soruyu sorar mısın?” Emin olup olmadığını soruyorsun. Çünkü özel hayat. Bir keresinde öyle oldu mesela. Reklam arasında bir konuğum, soru sormamı istedi. Ve emin olduğunu söyledi. Ben de canlı yayında istediği soruyu sordum. Ve bana; “Aaaa!.. Niye böyle bir soruyu soruyorsun” dedi. Mesela bu beni şaşırtıyor.
- Kimdi peki bu konuk?
- Manken şarkıcılardan biriydi. İsmi konusunda ısrar etme söylemiyecem. Takdir edersin ki bana yakışmaz.
DUAYEN OYUNCU MÜŞFİK KENTER BENİM YAYINIMDA HİÇ KONUŞAMADI
- Peki, seni zorlayan konuk oluyor mu?
- Şöyle oluyor; çok iyi oyuncu olup, canlı yayında tutulanlar, hiç konuşamayanlar oluyor. Mesela Müşfik Kenter. Belki de benim yayınımda hiç konuşamadı.
Tabi çok ciddi bir duayen Müşfik Kenter. Ama yayında konuşamadık. Hep ben konuştum, hep ben çabaladım. Ama istediği kadar konuşmasın. Sadece varlığıyla bile kalması yeterli. Öyle bir duayen gelmiş. Benim başımın üstünde yeri var kendisinin.
MEDYA SİTELERİNDE ÜZÜLDÜĞÜM ŞEY
- Çok konuşan konukları ne yapıyorsun?
- Sonra üzülüyor musun gaflarına?
- Neye üzülüyorum biliyor musun? Bir gaf yaptığım zaman onun bin bir tane medya sitesi tarafından alınıp, sorulmadan, ne manaya geldiği bilinmeden değerlendirilmesine üzülüyorum. Ve kızıyorum. Mesela Beşiktaş’ın kalecisi ile hakemi karıştırmışım. Bütün medya siteleri bunu aldı. Buna gaf diyenin aklından şüphe ediyorum. Kimse kusura bakmasın. Bu bir gaf değil.
- Yayında fark ettin mi?
- Tabi canım fark ettim.
- Düzelttin mi sonra peki?
- Gazete okurken oldu. Beşiktaş’ın kalecisi ile hakemin isminin karıştırılması bence bir yanlıştır. Bir gaf değildir. Buna gaf denmez. Ona gaf diyenler, gafın manasını iyice bir okumalılar.
- Neden böyle yapıyorlar?
- Bir tek bana yapmıyorlar ki, haber çıkartmaya çalışıyorlar. İnsanlar bunları daha çok tıklıyorlar. Daha çok okuyorlar. Medya siteleri de bunun gücünün farkındalar. Yani vurdukça vuruyorlar.
HAKAN ÇELİK İLE ARAMIZDA HİÇBİR REKABET YOK
- Hakan Çelik ile ne kadar süre birlikte program yaptınız?
- 1.5 sene.
- Şimdi tabi ayrı kanallarda rakip durumundasınız. Bir rekabet var mı aranızda?
- Hiçbir rekabet yok. Ben Hakan’ı çok severim. Hala da görüşürüm, konuşurum çok değer verdiğim bir arkadaşımdır. Fakat O’nun yaptığı program ile benim yaptığım program çok farklı birbirinden. Aynı yayın saatlerinde yapıyoruz ama rekabet oluşturabilecek bir format değil.
- Hakan Çelik ilk ekran deneyimini seninle yaşadı diyebilir miyiz?
- Evet.
KADINLARIN DOSTLUĞUNA HİÇ İNANMIYORUM
- Medya dünyasında dost sahibi olmak zordur. Medyadan dostların var mı?
- Yani dostluğa inanmıyor musun?
- Hiç inanmıyorum ben dostluğa. Hele kadınların dostluğuna hiç inanmıyorum. Fakat benim dost kavramım da farklı.
KARŞILIKSIZ, HİÇBİRŞEY BEKLEMEKSİZİN, SÜREKLİ VERMEK DOSTLUKTUR
- Nedir dostluk tanımın?
- Dost ne biliyor musun? Bir tek annenin, babanın yapabileceği şey işte. Karşılıksız, hiçbir şey beklemeksizin. Sürekli vermek benim için dostluktur. Onu da kim yapabilir? Bir tek anne-baba.
- O zaman buradan şu çıkıyor,senden de dost olmaz?
- Eee kötü bir şey çıktı buradan. Bana nasıl davranıldığıyla alakalı. Ben çok yakın değilimdir. Çok fazla buluşalım, konuşalım, canım cicim öyle biri değilimdir.
- Peki iyi bir arkadaş mısın?
- Çok iyi bir arkadaşım ben. Çok iyi bir sırdaşım. Ben de mesela arkadaşlarımın, medya camiasından insanları öyle sırları vardır ki mezara gider. Ama önemlidir. Bunu dostluk kavramına sok ama ben yine onları arkadaş kavramı adı altına değerlendirmeyi tercih ederim.
HİÇ KAZIK YEMEDİM
- Önceden de böyle mi düşünüyordun? Yoksa hayattaki tecrübelerden sonra mı böyle düşünmeye başladın?
- Öyle çok kazık yiyen bir insan değilim. Hatta hiç kazık yemedim. Bu medya camiasından yenen kazıkları düşünürsek, ben sadece mantık çıkarımı olarak düşünüyorum.
- Peki dostluğu attık, arkadaş var mı medya dünyasından?
- Çok. Bütün arkadaşlarım medya camiasından.
- Arkadaşlarının çoğu, kadın mı erkek mi diye sorsam?
- Benim hiç erkek arkadaşım yok. Hepsi kadın.
- Neden?
- Bilmem.
BİR ÇİZGİ VARDIR BENDE, O ÇİZGİ AŞILAMIYOR
"Yanlış anlaşılmak istemiyorum. Yani farklı bir kategoride kategorize olmak istemiyorum. Neysem öyle görünmek istiyorum. Ben böyleyim. " |
- Bu mesafeyi sen koyuyorsun…
- Evet mesafeliyim tabii. Bir çizgi vardır bende, o çizgi aşılamıyor. Kimse de benimle arkadaş olmuyor. Belki beğeniyorlardır ama ne bileyim?
- Peki kadın arkadaşlarına güveniyor musun?
- Güvendiklerim de var, güvenmediklerim de. Güvendiklerim daha fazla. Ben insanları yüzden başlatıyorum. Bazıları sıfırdan başlatıp, yavaş yavaş kredi verir. Ben yüzden başlatıyorum, krediyi bitiriyorsa güvenimi hak etmemiş demektir. Krediyi bitirmeyen, hatta yüzde de kalan çok insan var.
- Kredisini bitirenler oldu mu?
- Oldu tabi. Kestim ilişkimi.
- Ne yaptı?
- Aramızdaki arkadaşlığa yeterli değeri vermediğini düşünmüş olabilirim.
- Sırlarını mı açıkladı?
- Doğrusu ben sırrı olan bir insan da değilim. Onun için o bitirmez benim arkadaşlığımı.
TWİTTER HİÇ KULLANMIYORUM
- Twitter kullanıyor musun?
- Hiç kullanmıyorum.
- Neden?
- Basındaki bazı arkadaşlarımız, özel hayat şu kadar önemlidir diyerek, her şeylerini dakikası dakikasına Twitter’a girince ben orada duruyorum. Twitter işlerine hiç girmem. Facebook’da ben varım. Fakat hiç kimseye gözükmem. Amerika’da yaşayan ağabeyim ve eşi, Facebook’a sürekli fotoğraf yüklüyorlar. Onun için orada duruyorum.
- Kendini koruma gereği mi duyuyorsun?
- Yanlış anlaşılmak istemiyorum. Yani farklı bir kategoride kategorize olmak istemiyorum. Neysem öyle görünmek istiyorum. Ben böyleyim.
"Ben aslında Türkiye’deki muhalefete muhalefetim. Türkiye’de güzel muhalefet yapılmadığını düşünüyorum. Bence muhalefet her şeye hayır demek, her şeye rest çekmek, her şeyi yanlış algılamak değildir" |
- Siyasi konularla ne kadar ilgileniyorsun?
- İlgilenmemek mümkün değil.
- Haberleri, gazeteleri çok iyi takip ediyor musun?
- Kesinlikle.
REFERANDUMDA OYUMUN RENGİ…
- Biliyorsun gündemin en önemli konusu referandum. Oyun “evet” mi “hayır” mı?
- Oyum belli ama herkes gibi söylemeyim. Fakat şunu söylemek istiyorum. Ne yazık ki bizim yaşımızda olanlar, bizden genç olanlar ve bizden bir kuşak öncesi apolitik. Apolitize edildi. Politikadan çok uzaklaştırıldı. Ben insanların evet ya da hayır oyunu basarken, hayatında neler değişecek ya da neye evet, neye hayır diyeceklerini bilmeleri gerektiği taraftarıyım.
- Bunu bilmediklerini mi düşünüyorsun?
- Yeterince bilgilendirmiyorlar bence ya da yeterince takip etmiyorlar. Şimdi HSYK ile ilgili konuları kaç kişi biliyor mesela? HSYK’nın açılımını kaç kişi biliyor ki?
- Anayasa değişikliği paketini nasıl buluyorsun?
- Anayasa değişikliğinde katıldığım noktalar var, katılmadığım noktalar var. Ben her şeyin hayırlısı olsun diye düşünüyorum. Fakat liderlerin olumlu bir şekilde görüşmesi ya da Türkiye’nin ileriye gitmesi açısından yapılan her adımı destekliyorum.
BEN ASLINDA TÜRKİYE’DEKİ MUHALEFETE MUHALEFETİM
- Başbakan ile Kemal Kılıçdaroğlu görüştüler. Oysa Deniz Baykal Başbakanla görüşmek istememişti. Nasıl değerlendiriyorsun?
Ben aslında Türkiye’deki muhalefete muhalefetim. Türkiye’de güzel muhalefet yapılmadığını düşünüyorum. Bence muhalefet her şeye hayır demek, her şeye rest çekmek, her şeyi yanlış algılamak değildir. Bence muhalefet, her şeye muhalefet etmektense, doğru yolu göstererek, aslında bu olmalıdır diyerek muhalefet etmektir. Ve en önemlisi hem iktidarın hem de muhalefetin birbirine saygılı olması.
TÜRKİYE’DE KÜRT PROBLEMİ YOK, TERÖR VE PKK PROBLEMİ VAR
- Demokratik açılımı destekliyor musun?
- Kürt açılımını destekliyorum, geç bile kalındı. Ama doğru şartlarda bir açılım yapılmalı.
- Şu anki açılımda yanlış adımlar olduğunu düşünüyor musun?
- Yanlışlar olduğunu düşünmüyorum ama daha farklı adım atılması gerektiğini düşünüyorum. Mesela ilk o Habur’dan gelenlerin bayrak açmaları ne kadar infial yarattı. Doğru adımlar atılmalı. Bir açılım yapılsın, bir pozitivite görelim ama doğru adımlarla.
- Kürt arkadaşların var mı?
- Tabiî ki var olmaz mı? En yakın arkadaşlarımdan biri Kürt. Ben zaten Kürt problemi değil, Türkiye’nin terör problemi olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de Kürt problemi diye bir şey yok. Ben bunun isminin Kürt problemi olmasını da istemiyorum. Terör, PKK problemi.
BU YAŞA GELDİM BİN BİR TÜRLÜ KEŞKEM VAR
- Özeleştiri yapar mısın?
- Hem de nasıl! “Benim hiç keşkem olmadı” diyenler var. Onları anlayamıyorum. Nasıl diyorlar bunu? “Geriye bakmam, öne bakarım “gibi laflar. Ya olur mu öyle şey? İnsanın keşkesi olmaz mı? Bu yaşa geldim bin bir türlü keşkem var. “Keşke şunu yapsaydım, keşke bunu yapsaydım, keşke şunu yapmasaydım” gibi.
HUY OLARAK KENDİMİ BEĞENİRİM, ŞEKERİMDİR YANİ
- Kendini beğeniyor musun?
"Benim için gece hayatı şudur; arkadaşlarla buluşulur, yemeğe gidilir, ondan sonra varsa seyredilmek istenen bir filme gidilir. Sonra da ..." |
|
- Hangi açıdan?
- Hem fizik hem de ruh açısından…
- Ben sürekli kendimle yaşadığım için aynaya bakıp da böyle kendime aşık olmuyorum. Aynaya baktığımda ben Oylum görüyorum. Güzel miyim, değil miyim diye bile değerlendiremiyorum doğrusunu söylemek gerekirse.
Huy olarak da kendimi beğeniyorum. Şekerimdir yani.
- Kindar mı yoksa affedici misin?
- Bana en affedemeyeceğim şeyi yapsın ama doğru yoldan girsin. Hemen affederim.
- O zaman kötü bir şey yaşamadın…
- Yok, çok şükür yaşamadın. “Asla affedemem” dediğim hiç bir şey yok.
- Benim için hep iyi düşünsünler diye bir kaygın var mı?
- Tabiî ki var. Kim hakkında kötü düşünülsün ister ki? Tabii Okan Bayülgen dışında.
- İstemez ama böyle bir kaygı da taşımaz…
- Ben o kaygıyı taşıyorum. Ekran önündeyiz ve ekran çok şeffaf. Doğru şekilde yansıtmam gerektiğini düşünüyorum kendimi. Bugüne kadar da doğru algılandığımı düşünüyorum. Sokakta yürürken böyle teyzeler, amcalar ya da küçücük kızlar gelip bana sarıldığı zaman çok mutlu oluyorum. Sen bizim ailemizden bir kız gibisin diyorlar. Onların ailesinin içine girmek çok güzel bir şey. Onun için beni doğru anlasınlar, doğru tanısınlar istiyorum.
- Oylum’u biraz da iş dışında tanımak istiyorum. Evdeki Oylum nasıldır?
- Televizyondaki programım bitince hemen eve giderim. Annemle babamla kahve içerim. Arkadaşlarımla buluşurum. Sinemaya gitmeyi çok severim. Ciddi hobilerim var. Piyano, gitar çalıyorum. Köpeğim var. Müthiş bir kitap okuyucusuyum. Benim için gece hayatı şudur; arkadaşlarla buluşulur, yemeğe gidilir, ondan sonra varsa seyredilmek istenen bir filme gidilir. Sonra da eve dönülür. Zaten 00.01’de uykum geliyor.
Bir de Bloomberg’de Faruk Bayhan ile bir program yapıyorum. Aynı zamanda Kadir Has Üniversitesi’nde iletişim dalında akademik kariyer de yapıyorum.
- Yemek falan yapar mısınız?
- Hobi olarak değil ama mutfağa girersem özel bir şey yapmak isterim. İmam bayıldı ya da patates, köfte kızartması değil de Şivan usulü Çin sotesi gibi…
DEKOLTE VERMEMEYE, MİNİ ETEK GİYMEMEYE DİKKAT EDİYORUM
- Biraz da giyim tarzınıza değinmek istiyorum. Asla şunu giymem dediğin bir şey var mıdır?
- Özellikle programda asla dekolte vermemeye, asla mini etek giymemeye dikkat ediyorum.
"Öylesine bir ilişki yaşamam ben. İlişkilerin çok çabuk tüketilmesine karşıyım. Şu dönemde, kadınların ve erkeklerin ilişkilerini gözlemlediğim zaman çok üzülüyorum. Benim hayatımda çok az insan oldu gerçekten. Herkes buna şaşırıyor fakat ben kadın ve erkek ilişkilerinde düzgünlüğe, her zamanki gibi kaliteye çok önem veriyorum. " |
- Bu normal hayatın için de geçerli mi?
- Tabiî ki. Normal hayatta nasılsan, programda da öyle oluyorsun. Programda mini etek giymek istemiyorum ama özel hayatımda giyiyor muyum? Belki yazın 50 yılda bir. Kışın bizde mini etek giyinmek yasak. Bütün kız arkadaşlarıma mini etek giyinmemelerini söylüyorum.
- Mahalle baskısı yapıyorsun…
- Şaka yapıyorum tabiî ki. İstedikleri gibi giyinirler de…
- Vazgeçemediğin bir tarzın var mı?
- Siyah tabiî ki. Siyahın asaletine inanıyorum. Diz hizasında güzel bir elbise. Yüzde 90 elbise giyiyorum.
- Gelelim kadın erkek ilişkilerine…Neden hiç erkek arkadaşın yok?
- Herkes bunu soruyor. Öylesine bir ilişki yaşamam ben. İlişkilerin çok çabuk tüketilmesine karşıyım. Şu dönemde, kadınların ve erkeklerin ilişkilerini gözlemlediğim zaman çok üzülüyorum. Benim hayatımda çok az insan oldu gerçekten. Herkes buna şaşırıyor fakat ben kadın ve erkek ilişkilerinde düzgünlüğe, her zamanki gibi kaliteye çok önem veriyorum.
ÇOCUK YAPMAYI DÜŞÜNECEĞİM ZAMAN…
- Evliliğe tövbeli misin?
- Hayır değilim. Fakat şöyle hani bazı kızlar çocuk için öldüklerini söylerler. Benim için çocuk güzel bir evlilikten sonra düşünülebilecek bir şey. Evlenmeden barklanmadan çocuk için evleneyim diye bir hissim yok. Karşıma düzgün bir insan çıkarsa, gerçekten hayatımı onunla geçirebileceğimi düşünürsem evlenirim. Ama bunun arayışı içinde değilim.
- O zaman evlenmek zorunda hissetmiyorsun kendini…
- Hayır hiç öyle bir zorunluluk hissetmiyorum. Bir de bunun nasip kısmet meselesi olduğunu düşünüyorum. Allah’ın yazgısına çok inanırım. Allah ne yazdıysa o olacak. İster ara, ister arama.
HAYRANLIKLARINI ÇOK ZARİF BİR ŞEKİLDE DİLE GETİRİYORLAR
- Erkekler tarafından çok rahatsız ediliyor musun?
- Hayranlıklarını çok fazla belli ediyorlar. Zaten çok ciddi fun siteleri var, binlerce kişi var sitelerde. Evlenme teklifi eden, şiir yazan çok var. Mesela biri benim tablomu yapmış, göndermiş.. Fakat bir şey var ki benim için çok önemli. Hiç kimse haddini aşmıyor. Hayranlıklarını çok zarif bir şekilde dile getiriyorlar.
- Peki erkeklere karşı nasıl bir tavır takınıyorsun? Bu mesafeyi nasıl koruyorsun?
- Ne yaptığımı hiç bilmiyorum ama kimse aptal değil. Bir insanın yüzüne baktığı zaman o insan nedir? Ne yapar? Ne hisseder? Nasıl bir hayat geçirmiştir? Bunun anlaşılacağını düşünüyorum. Ben senelerdir, saatlerce yayındayım. Zaten benim nasıl bir insan olduğumu biliyorlar. Benimle ona göre iletişim kuruyorlar. Öyle acayip ilişki yaşamak isteyenlerin benimle işi olmaz. Beni ne yapsın?
- Aslında kendince önlemler alıyorsundur...
- Bir kere ailemle yaşıyorum. Bu bir önlem. Hiç dışarıda kalmıyorum. Ne olursa olsun eve dönüyorum. Arkadaşlarımın yüzde 99.9’u kadın. Erkek arkadaşım yok. Öyle sıkı fıkı olduğum, dertleşeyim dediğim yok.
- Hiç mi şans verdiğin olmuyor?
- Belli bir ölçüde şans verdiklerim oluyor. Bu şansı nasıl değerlendirdikleri ile alakalı.
- Demek ki bugüne kadar değerlendiremediler…
- Buradan bu çıkıyor değil mi? Kapıyı çalanlar oluyor, çalmadan bahçenin kenarında dolaşanlar oluyor. Kapıyı tıklıyorlar ben bir açıp bakıyorum. Bir iki sohbet ediyorum ve kapı kapanıyor.
- Kriterlerin nedir peki?
- Sevgi dolu, düzgün, kaliteli, okumuş, benimle iletişim kurabilecek, bana çok değer verecek, benim çok değer vereceğim bir insan. Böyle birini buldum diyelim eğer arada elektrik yoksa o da olmaz. Kıvılcımın çakması lazım.
BEN BEĞENDİĞİM ZAMAN KAÇARIM
- O zaman aşka inanıyorsun…
"Köşe yazarları yazıyor. “Biz kadınız, biz şunu yaptık, biz sesimizi yükseltmeliyiz” gibi. “Bırakın Allah’ınızı severseniz” diyorum. Ne değiştirdiniz peki?" |
- Benim aşk anlayışım da dostluk gibi. Benim için aşk Leyla ile Mecnun’un, Kerem ile Aslı’nın yaşadığı. Masallarda anlatılan aşka ulaşmak çok zor. Ben daha ziyade sevgi ve üst boyutta hoşlanma diyorum buna.
- Beğendiğin olmuyor mu?
- Tabiî ki beğendiklerim oluyor. Ama ben beğendiğim zaman hemen kaçarım. Asla hissettiremem aksine kaçarım.
- Oylumcuğum şimdi tatil mevsimi…Tatilde ne yapacaksın?
- Ağustosun 2’sinde tatile giriyorum. Annem ve babamla önce Amerika’ya gidiyoruz. Oradan abim, eşi ve kızını alıp Meksika’ya geçiyoruz. Tatil benim için sabahtan akşama kadar yatıp
hiçbir yer görmeden dinlenmek değil. Ben erken kalkacağım, kahvaltımı yaptığım gibi oranın tarihi ve turistik mekanlarını gezeceğim. İnsanlarla iletişime geçeceğim.
- Her sene aynı şeyi mi yapıyorsun?
- Geçen sene de annem, babam ve ben İtalya’ya gitmiştik.
ECE BİR ŞEKİLDE GÜNDEME GELMEK İSTEDİ
- Hiç konuşmak istemediğim bir konu aslında şu “Tanzanya’da kadın gazetecilerin taciz olayı”. Hatta sen de hiç konuşmadın ve konuşmak istemiyorsun biliyorum. Ama sormazsam da okuyucular nezdinde eksik kalacağını düşünüyorum. Ece Vahapoğlu’na kırgın mısın?
- Hayır değilim. Nesine kırgın olacağım ki? Ece bir şekilde gündeme gelmek istedi. Bunu kendisi de açık açık yazdığı için söylüyorum. Ama bu olay güzel olmadı.
- Olay nasıl oldu diye sormayacağım. Çünkü orta da olay yok, ben de oradaydım, birlikteydik. O Kahvaltı masasında konuşulanların hepsini biliyorum. Tamamen şaka ile dolu bir muhabbetti. Ama asıl beni rahatsız eden bu konunun uzun süre basında yer alması. Hatta kelli felli diyebileceğimiz yazarlar dahi bu konuyu yazdılar. Sen nasıl değerlendiriyorsun bu durumu?
- Herhalde konu bulamadılar diye değerlendiriyorum. Terör, anayasa değişikliği onlar için bir konu değil demek ki. Demek ki yazarlar da bunun çok önemli bir konu olduğunu düşündüler ve yazdılar. Başka türlü değerlendiremiyorum.
- Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de basın sektöründe erkek hakimiyeti olduğuna inanıyor musunuz?
- Tabii ki.
- Bununla alakalı olabilir mi?
- Bu çok derin bir konu. Üstesinden gelmek de mümkün değil. Hıncal Uluç bir yazı yazmıştı ya, “işte siz bu tip olayları saklarsanız Anadolu’daki kadın ne yapsın?” diye. Bana bu tür olaylar komik geliyor. Bunlar böyle konuşulup da üstesinden gelinecek şeyler değil. Biri bunu köşesinde yazsın Türkiye değişsin diye bir şey olamaz. Türkiye’nin tarihinden gelen bir şeydir bu. Kadının ezilmesi, kadın baskısı, kadın Türkiye’de o kadar enteresan bir konu ki. Köşe yazarları yazıyor. “Biz kadınız, biz şunu yaptık, biz sesimizi yükseltmeliyiz” gibi. “Bırakın Allah’ınızı severseniz” diyorum. Ne değiştirdiniz peki? Önemli olan değiştirmek için ne yapılabilir onu konuşmak.
- Peki bir davet olsa Ece ile tekrar seyahat eder misin?
- Aman, aman!... Muhtemelen giderim ama 2 kilometre ötesinde. Bazı arkadaşlar; “Aman Ece seyahate çıktık bizim hakkımızda ne iyi, ne de kötü yaz” demişler. Uyarmışlar yani. Ben nerden bilebilirdim ki? Bilseydim ben de uyarırdım.
Haber 7