Muhteşem Yüzyıl 30 yıllık kitabımı patlattı
Fragmanı yayınlandığında gündeme oturan, Kanuni'nin haremini anlatmasıyla tepki de çeken Muhteşem Yüzyıl'ı yerden yere vuran tarihçi Yavuz Bahadıroğlu'nun 30 yıl önce yazdığı kitap, dizi yüzünden satış patlaması yapmış.
ABONE OLNursel Tozkoparan'ın röportajı
Sadece Türkiye de değil dünyada konuşulan kadın Hürrem Sultan…
Osmanlı İmparatorluğunun Kanuni gibi en önemli dönemine damgasını vurdu.
Aklı, duruşu, cazibesi ile Kanuniyi etkileyip haseki sultan olmayı başardı.
Hatta 21. yüzyılda dahi Türkiye Cumhuriyetinde kendinden söz ettirmeyi başardı…
Mecliste o konuşuluyor…
Tarihçiler, yazarlar, gazeteciler, yapımcılar, yönetmenler, sokaktakiler, evdekiler ondan bahsediyor…
Hürrem’in kolonyası, kolyesi, yüzüğü, kemeri derken ekonomiyi de el atmış oldu…
Tarih kitaplarının satışları patladı…
Şaka bir yana “Muhteşem Yüzyıl” dizisine birazda buradan bakmak lazım…
Eleştirenleri, protesto edenleri anlamaya çalışıyorum. Okuduğum, bildiğim kadarıyla elbette Kanuninin hakkı tam anlamıyla verilmemiş…
Keşke dizinin adı sadece “Hürrem” olsaydı diye düşünmedim değil…
Ama ister beğenin ister beğenmeyin Osmanlının dünyaya hükmettiği Kanuni döneminin dizi olarak çekilmesi büyük cesaret… Bu emeğe de saygı göstermek lazım.
Aynı cesareti de yanlış bulanlardan, beğenmeyenlerden bekliyoruz… Doğruyu siz yapın ve görelim derim.
Benim yapabileceğim Osmanlı tarihi konusunda araştırmaları olan, “Tarihi Sevdiren Adam” olarak anılan tarihçi yazar Yavuz Bahadıroğlu ile konuşmak, doğruları öğrenmek ve size aktarmak…
“Muhteşem Yüzyıl” dizisini izliyor musunuz?
Evet izliyorum…
Dizi Osmanlı tarihi açısından muhteşem mi yoksa rezalet mi?
Ben hiçbir emek için rezalet ifadesini kullanmam. Orada emek var ve onca insan o diziden ekmek yiyor. İnsaflı yaklaşmak lazım ama eleştirileri de dikkate almalılar. Diziler artık sinema filmine dönüştü. Yeşilçam’da filmler bir haftada çekilirdi. O günleri tebessümle hatırlıyoruz. Şimdi yine aynı noktadayız. Zorunluluklar gerçekçiliği bozar. Ama şu da var ki iyi de kötü de olsa filmlerin bir iyiliği oluyor. Toplumu o konuya yaklaştırıyorlar. Çünkü siyasi gelişmeler arasında bu konular unutuluyor, hiç konuşulmuyor. Ben 40 yıldır tarihle ilgileniyorum. Bu kadar odaklanıldığı bir dönemi hatırlamıyorum. Millet filmlerde gördüğünü beğenmediyse doğrusunu öğrenmek için beğendiyse detayını öğrenmek için doğru yazılmış kitaplara yöneliyor. Benim Kanuni Sultan Süleyman adlı bir kitabım var. 12 ayda sattığı kadar son iki haftada satmış. 30 sene önce yazdığım kitap birden patladı.
TARİH OKUMAK İNSANI TARİHÇİ YAPMAZ, TARİH OKUMUŞ ADAM YAPAR
Bu dizi Osmanlı tarihine zarar verdi mi sizce?
Kanuni Sultan Süleyman hakkında birçoğunda kanaat var ama bilgi yok. Kanaat ile oluşan şeyleri tartışamazsınız kavgaya dönüşür. Doğruyu bulmak amacıyla değil de kanaat ile tartışıyoruz. Şimdi halkta bir kanaat var. O diziyi yapanlarda ise başka bir kanaat var. “Biz çok okuma yaptık tarih danışmanlarımız da var” diyorlar. O danışmanlığın ne şekilde olduğunu aşağı yukarı biliyorum. Tarih okumak insanı tarihçi yapmaz, tarih okumuş adam yapar. Nasıl tıp kitabı okuyan ameliyat yapamazsa tarih okuyan da “Süleyman budur, Hürrem budur, harem de böyledir” dememeli. Burada en büyük tepki cinselliğe gösterilmiştir.
MİMAR SİNAN, MİHRİMAH SULTAN’A YAPTIĞI İKİ CAMİYLE AŞKINI İLAN ETMİŞTİR
Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan ilk bakışta mı âşık oldular?
Hürrem çok güzel değildir, ilk bakışta âşık olunacak kadın hiç değildir. Zaman içinde insanı kendine âşık eden türlerdendir. Zekâsı, duruşu, kahkahalarıyla cazip bir kadın Hürrem Sultan. O dönemde cinsel dürtülerden çok hâkim olan şey duygulardır. Mesela Mimar Sinan’ın Mihrimah Sultan’a aşkını çok kimse bilmez. Yaptığı iki camiyle, eseriyle aşkını ilan etmiştir. Böyle bir dönemdir. Kanuni’nin şiirlerine baktığınız zaman da Yusuf ile Züleyha’nın, Şirin ile Ferhat’ın güncellendiğini görüyorsunuz. Batılı tarihçiler bile Kanuni Sultan Süleyman hakkında “muhteşem” diyorlar. Tahta geçtikten 7 ay sonra sefere çıkan adamdır. Öldüğü zaman bile seferdedir. Adalar fatihi olarak tarihe geçmiş bir insan böyle resmedildiği zaman insanların kanaatine aykırı düşüyor. İnsan olarak ele aldığınız zaman âşık olmaz mı? Hem de sonuna kadar. Kanuni divan edebiyatımızın en fazla gazel yazan şairidir. Hala rekoru kırılamamış. Çok iyi bir şairdir, duygunun çocuğudur.
FİLMLER TARİHE ZARAR VERMEZ, SAYGI NOKTASINDA İNCİTİR
Dizinin Osmanlı tarihine zarar vermesi söz konusu değil. Filmler, romanlar tarihe zarar vermez ama saygı noktasında insanları incitir. Bu dizi Kanuni hakkında farklı düşünen büyük kitlenin ruhunu incitmiştir. Aynı şekilde Cumhuriyet’in kurucuları için bir film yapabilirler mi? Yapmaları lazım mı? İnsanların yatak odalarına saygı göstermek gerekmiyor mu?
Dizi yapımcılarından size danışmanlık teklifi gelse kabul eder misiniz?
Hem işlerimin çokluğu açısından kabul edemem hem de onlar benim şartlarımı kabul edemezler. Senaryoyu okuyunca bazı yerleri değiştirmelerini isterim, çekimden sonra izleyip yine gereken yerleri değiştirmelerini isterim. Bu yatırımı kimse yapmaz, beni de istemezler. 40 sene de inşa ettiğim sarayı bir kazma darbesiyle yıkamam.
HAREM YATILI KIZ MEKTEBİDİR
Harem nasıl bir yerdi?
1960’da harem onarılırken gören bir Amerikalı diyor ki; “Mimarisine baktığınız zaman bizim Batılıların anlattığı hikâyelerin burada yaşanmadığını anlayabiliyorsunuz. Has odadan hareme gitmek için 3 - 4 tane labirentten geçiliyor. Padişahın habersiz oraya girmesi imkânsız.” Padişah zaten altın ve gümüş çivili ayakkabı giyer ki ayağı mermere değdiği zaman oradaki namahremler kaçsın. Akağalar, karaağalar 3 -4 metre aralıklarla dizilmişlerdir. Sopalarını vurup “destur hünkâr” diye bağırırlar. Haremin girişinde Besmele var, duvarlar ayetlerle süslenmiş. Mutlaka 5 vakit ezan okunur ve cemaatle namaz kılınır. Akşamları Muhammediye, Mevlid okunur. Musiki âlemleri de yapılır. Eğlence bir ihtiyaçtır ve onların da eğlemeye hakkı vardır. İnsan haklarını dikkate alarak organize edilmiş bir kurumdur. Yatılı kız mektebidir. Valide sultanın gözetmenleri vardır. Padişah eşlerinin, gözdelerinin kıskançlıktan dolayı yaptığı gözetlemeler vardır. Zinhar kimsenin kapısı dinlenmez. Zaten dinleyemezsiniz iki tane nöbetçi var.
Ama dizide bir sahnede kulak kabartıyorlar.
Tarihsel açıdan baktığınızda bir sürü hata var. Amerikalı diyor ki; “Belli ki burası bir kız okuludur. Bu okulda devlete yararlı insan yetiştirilir, onlardan bazıları da padişaha eş olur. Çocuk doğurunca da valide sultan olur.” Bu tespit doğrudur. Onun dışındaki tespitler egzotik bir alan. Yani kadın var, tarihçiler kadın olan yerde fitne vardır diye düşünüyorlar. Kendi saraylarından hareket ediyorlar. Oralarda bir gecelik kızlar burçlardan aşağı atılır. Dizide de; “Seni denize atmalarını mı istiyorsun?” diye geçiyor. Böyle bir gelenek yok. Olmayan bir şeyi niye insanların zihnine sokmak istiyoruz? Batılılar bu romanları fantastik olsun diye yazıyor. Türkçeye çevrilen Hürrem Sultan diye bir roman var. Bu dizideki sahnelerin orada da olduğunu gördüm.
KADINLAR HAREME ALINMADAN ÖNCE BÜTÜN EŞYALARI YAKILIYOR
Hareme kimler alınırdı?
Hareme savaş esiri kızlar ile esir pazarlarında satılan kızlar alınır… Hürrem’in esir alınmadan önceki hayatını bilmiyoruz. Doğum tarihi de tam belli değil. Erkekler de öyle alınıyor. Devşirme olarak alınıyor ama sadrazamlığa kadar yükseliyorlar. Baltacı Mehmet Paşa saraya odun kırsın diye alınmış. Ama zekâsıyla dikkat çekince enderunda eğitilmiş ve sadrazam olmuş. Bunun örnekleri çoktur. Kadınlar hareme alınmadan önce hamamda temizleniyor. Bütün eşyaları yakılıyor.
Yine dizide Hürrem haçı yatağın altına saklıyor.
Haçla saraya girmek mümkün değil. Başka yerden getirilen eski hatıralara ilişkin herhangi bir eşya yok. Yüzüklerine kadar el konuluyor. Bunun dramatik bir olay olduğunu kabul ediyorum. Asıl bunun romanı yazılmalı. Bir kızın hareme alınmasının ilk günlerindeki duygusu ve sonra padişah eşi olacağını hissettiğinde yaşadığı heyecan… Bunlar başlı başına romanlıktır.
CARİYELERE HAREME GELİR GELMEZ MÜSLÜMAN OLMALARI DİKTE EDİLİR
Cariyeler hareme gelir gelmez Müslüman olmaları zorlanıyor muydu?
Gelir gelmez Müslüman olmaları dikte ediliyor ama o an Müslüman olmayabiliyorlar. Eğitim alıp İslam’ı öğrendikçe Müslüman olmayanı pek hatırlamıyorum ben. Zaten Müslüman olmayanın da çok yükselme şansı yok. O anlamda da Müslümanlığı tercih ediyorlar. 20 kişilik koğuşlarda yatarlar. Valide sultan ve 20 kişilik kalfalarının kontrolündedirler. Hayatlarının tümü sınava dönüşüyor. Eğitimleri 7 – 8 sene sürüyor. Kendiliğinden namaza kalkıyor, Kur’an okuyor. İlahi söyleyebiliyor mu? Enstrüman çalabiliyor mu? Öğrenilen bilgilerin sınavından geçe geçe eğitiliyorlar. Sadece güzel olmak yetmiyor. Bunların en kalburüstü olmaları için valide sultanda görüntü mü yoksa yürekten mi? kanaati oluşmalı. Bu kanaat oluştuktan sonra aday adayları arasına kaydedilirler. Aday adaylarının arasında da bir eleme gerçekleşiyor. Valide Sultan, içlerinden bir veya ikisini bilemedin üçünü padişaha takdim ediyor.
Padişahın kendisi seçmiyor yani…
“Öyle gel, kız seç” falan yok tabi ki. Haber valide sultandan geldikten sonra aylarca hareme uğrayamayan padişahlar var. Yavuz Sultan Selim Çaldıran seferinden döndükten sonra 3 gün hareme hiç uğramıyor. Ancak eşi Hafsa Sultan mendil gönderince; “Evliydik, eşimiz vardı” diyor. Çünkü Osmanlı’da önce devlet. Önce devlet derken de önce İslam anlamına geliyor. İ'lâ-yı Kelimetullah mefkuresinden dolayı devleti İslam’la bütünlemiş. Kanuni ilk sultan seçildiğinde hedefinde Rodos var. Hemen donanmanın hazırlanmasını emrediyor. Çünkü Rodos’u ne babası ne de Fatih Sultan Mehmet alabilmiş. İkisi de kuşatmış ama geri dönmüşler. Onların üzerine bir şey koyması lazım ki rüştünü ispat etsin. Lala Mehmet Paşa, Ebussuud Efendi, Mimar Sinan, Hoca Sadreddin gibi çok seçkin insanlara kendini kanıtlaması lazım. “Gelen gideni aratır. Bu diğerinden iyi değilmiş” dedirtirse padişah ölür. Osmanlı’nın hızlı büyümesinin sebeplerinden biri de budur. Haneden kendi içlerinde rekabete girmiş.
PADİŞAHLAR İLK ZAMANLARINDA ÖLESİYE ÇALIŞIRLAR
O rekabetten dolayı padişahlar ilk zamanlarında ölesiye çalışırlar. Kendini orduya, çevresindeki devlet adamlarına ispat etmek zorundadır. O ölesiye çalışma sırasında Hürrem Sultan ile kim ilgilenir? Kim uğraşır? “Bu bir film ve biz böyle kurguladık” diyorlarsa ben bir şey demem. Ama tarihle özdeş bir film dediğiniz zaman ona itiraz edilir.
Haremin kapıları herkese açık değil hatta padişah bile elini kolunu sallaya sallaya giremiyor. Batılı yazalar haremle ilgili çok şeyler yazdılar. Bunları neye dayanarak yazdılar?
İstanbul’dan gelen seyyahlara, tüccarlara dayanarak yazıyorlar.
Venedik Elçisi Bon, hareme kadar girmiş mi? Öyle yazıyor…
Mümkün değil. Hareme girenin hadım ya da kadın olması lazım. Hatta her kadın da giremiyor. Oranın görevlisi olması lazım. Kadın oldukları halde satıcılar bile içeri giremiyor.
HAREM AĞALARI HADIM EDİLMİŞ OLARAK SATIN ALINIRDI
Osmanlı’da hadım müessesesi var mıdır?
Kara hadım ve ak hadımlar vardır. Bunlar hadım edilmiş olarak satın alınırlar. Kara hadımların çoğu Afrika, Tunus tarafından geliyor. Sonra Bosna taraflarından da gelmeye başlıyor ve onları kullanıyorlar. Hadımlar kadından sayıldığı için koğuşa sadece onlar girebilirler. Küçük yaşta hadım edildikleri için de çoğunun sakalı, bıyığı yoktur. Kadınsı bir havaları vardır, bazılarının göğüsleri gelişmiştir. Namahrem sayılmadıkları için onlara cevaz vardır. Bir romanda erkekliğinden biraz kalmış bir hadım ile padişahın karısı Hürrem Sultan ile aşk yaşatılıyor. Kanuni’den sonra tahta çıkan padişahı da onun oğlu olduğunu söylüyor. Ve ondan sonra da Osmanlı nesli bozuldu diye bir şey çıkartıyor. Roman bu. Ben bir İngiliz kralının romanını yazsam kendimi özgür hissederim. Sırtımda yumurta küfesi yok, her şeyi yazabilirim.
Neden batılı yazarlar Osmanlıyı karalayan yazılar yazıyorlar?
Biraz da Osmanlı, Türk nefretinden de böyle hareket ediyorlar. Çok dayak yemişler. AB’ye alınmayışımızın sebeplerinden biri de bu. Korkunun ve nefretin etkisiyle yazıyorlar.
PADİŞAH SEÇTİĞİ CARİYEYE TURKUAZ RENGİNDE MENDİL VERİR
Padişah, eş seçimini nasıl yapıyor? Dizide bir sahnede padişah beğendiğine mendil atıyor.
Çok yanlış değildir ama mendil atılmaz eline verilir. Raks yoktur. “Ben seni seçtim” demek kaba bir şey. Osmanlı toplumu fevkalade nazik bir toplumdur. Haremde 50 kişi varsa ancak ikisi padişaha eş olabilecek kapasitedir. Valide sultan getirip takdim ediyor. Bazen padişahın seçtiğini valide sultan uygun bulmuyor. Bir yabancı yazar; “Koca Osmanlı mülkünde özgür olmayan tek kişi padişahtır” diyor. Sebeplerini de söylüyor. “işini seçemez, padişah kalmak zorunda. Eşini seçemez. Sokağa çıkamaz. Canı sıkıldı diye tek başına bir mesire yerine gidemez. Sarayda esaret hayatı yaşıyorlar” diyor. Padişah seçtiği cariyeye turkuaz renginde mendil verir. Mor ve turkuaz arasında bir renktir.
Turkuaz veya mor mendilin anlamı var mı?
Ne anlama geldiğini bilmiyorum. Belki de aşkın rengidir.
Mendili alan cariyenin reddetme hakkı var mıdır?
Vardır ama sonuçlarına katlanır. Bir kırbaç cezası verilir. Yine haremde yaşamaya devam eder. Belki itibarsız olur ama idam etme yok. Kadının erkeği tercih etmeme hakkı saklıdır. Rızası var mı? diye sorarlar. Hangi köleye rızası sorulur? İşte Osmanlı’daki köleler ile Batı’daki köleler arasındaki fark bu. Osmanlı kölenin insanlığını hiç unutmamış. Hak hukuk gözetilmiş. Onları ücretlendirmiş. Hukuki haklarını kanuna geçirmiş. Dünyanın hiç bir yerinde böyle bir şey yok.
OSMANLI BAŞ AÇMAYI ÇIPLAKLIK OLARAK ADEDİYOR
Padişahın önünde raks etmek var mıdır?
Çok ayıptır. Dizide gibi harem sohbetinde işveli işveli davet etmek asla yoktur. Padişaha gel işareti yapmak, göz kırpmak 20. Yüzyıl hastalıklarındandır. Sarayda çalışan insanların çoğu padişahın göz rengini görmemiştir. Başını kaldırıp padişahın yüzüne bakmak son derece büyük bir edepsizlik, terbiyesizlik sayılır. Baş açmakta yoktur. Pakistan usulü, Butto gibi şal tarzı vardı en azından. Filmde sadece kızların değil erkeklerin de başları açık. Bu mümkün değil. Osmanlı baş açmayı çıplaklık olarak addediyor. Padişah da başını açmaz. Yatarken takke ile uyurlar.
Bazı tarihçiler Hürrem Sultan’dan haz etmiyorlar. Neden?
Karşılarında elinin hamuruyla erkek işine karışan bir kadın olduğu için Hürrem Sultan’ı sevmiyorlar. Ama ben çok seviyorum. Bu Kösem Sultan için de söz konusudur. O da IV. Murad’ın vekili olarak saltanat sürmüştür. Bana Hürrem Kanuni’yi etkilemiş mi? diye çok soruyorlar. Birisinde dedim ki; “ Yavrum hiç annen babanı etkilemiyor mu?” Kadın âşık ve makul olan bütün tekliflerini yerine getirmiştir. Ama devletin zarar göreceği tarzda değil. Bunlar gerektiğinde kendilerini devlete feda edebilecek tarzda yetiştirilmiş insanlardır. Bu uğurda kardeşlerini hatta kendi oğullarını kurban ettiler. Devletin önüne hiç bir şey koymazlar. Hürrem’i de koymadı.
CARİYE MAL OLDUĞU İÇİN NİKÂH KIYMAYA GEREK YOKTUR
Padişahların cariyelerle nikâhsız birliktelikleri çok tartışılıyor. Nikâhsız nasıl birlikte oluyorlar?
Bunun cevabının din âlimlerinde aranması lazım. Çünkü İslam’ın böyle bir hükmü var. İslamiyet hak, hukuk çerçevesinde cariyeyi mal saymıştır. Alınıp satılabilir ama özgürleştirilmeleri de çok büyük sevaptır. Cariye mal olduğu için nikâh kıymaya gerek yoktur. İstediği ile beraber olabilir. Sadece Osmanlı sarayında değil, Emevi, Abbasi ve Babür Sarayı’nda, Selçuklularda, Müslüman devletlerde hep olagelmiş. O dönemin şartları böyleydi. O dönemde Avrupa’ya bakacaksınız. Eğer bir tarih incelemesi yapıyorsanız dönemsel olarak eş devletlerle birlikte yorumlamak zorundasınız. 21.Yüzyılının geleneklerinden onu anlamanız mümkün değil. Nasıl oluyor? diye soracak olursak İslam’ın bu hükmünü tartışmaya açmak gerekiyor. O benim boyumu aşar.
NİKÂH KIYILAN İLK CARİYE HÜRREM SULTANDIR
Nikâh kıyılan cariye var mıdır?
Nikâh kıyılan ilk cariye Hürrem Sultan’dır. Bir gün mahzun bir şekilde padişaha gidiyor. O da neden hüzünlü olduğunu sorunca; “Ben Kâbe’ye yardım göndermek istiyorum. Sizin verdiğiniz ihsanlardan biriktirdiklerimi gönderip sevap kazanmak istiyorum. Ama yapamıyorum çünkü kölelerin böyle bir hakkı yok. Bu yüzden beni özgürleştirmeniz lazım” diyor. Padişah da azad ediyor. Kanuni sarılmak için hamle yapınca da izin vermiyor. “Ben özgür bir kadınım bana el süremezsin. Bu İslam’ın kaidesi. Nikâh kıyman lazım” diyor. Nikâh kıyılıyor tabii. Ama ilk defa olduğu için sarayda bomba gibi patlıyor. Hürrem Sultan ondan sonra oradaki fakirlere dağıtılmak üzere her sene 6 bin altın göndermiştir. Bunun devlete hiçbir zararı yok.
Kanuni Hürrem’in her dediğini yapar mıydı?
Her dediğini değil makul gördüklerini yapardı. Bugün hangi erkek sevdiği kadının dediklerini yapmaz? Ya da hangi kadın sevdiği erkeğin dediklerini yapmaz? İkisi de âşık. Hürrem nikâhtan sonra krallara yazdığı mektuplarda kraliçe unvanını kullanıyor.
Padişahların neden yabancı kadınları tercih ettiği çok soruluyor. Neden cariyelerden eş seçtiler?
Benim düşünceme göre akraba bırakmak istememeleri. Kimsesiz kadınlarla evlenmeseler idi gerektiğinde nasıl savaşacaktılar? Devlet menfaatleri söz konusu olduğunda kayınpederinizle mi savaşacaksınız? Anadolu’dan kız alsalar bir sürü akrabaları olacak. O zaman saraya dayanarak gariplere zulmedecekler. Batıdan ibret aldılar. Batıda asiller sınıfının yetkisi o kadar çoktu ki köylü evlendiği zaman karısını ilk önce beye sunardı. Buna benzer görüntüler oluşmasının, saraya dayanarak kimse halka zulmedilmesinin önüne geçilmek istenmiş. Bunlar Cumhuriyet dönemimde yaşanmadı mı?
ATATÜRK’Ü LATİFE HANIM İLE YATAKTA GÖRMEK İSTER MİYİZ?
Dizide padişahın yatak sahnesinin gösterilmesi tepkiye neden oldu. Ama bir kısım da,”padişahın yatak odası yok mu? Onlar da sevişmedi mi?” diye cevap verdiler. Siz ne diyorsunuz?
Bunu söyleyen de sevişiyor ama internetten gösterilmesini istemez herhalde. Padişahlar kutsal değildir, insandır. Onların da ihtiyaçları var ama yatak odasında gözetlenmeyi kim ister? İki kişi arasında cereyan eder. Osmanlı padişahlarını biz hep saray hayatı ve savaş hayatı ile biliyoruz. Bu tür şeyleri zaaf olarak değerlendiriyoruz. Hâlbuki son derece insani bir duygudur. Onun gösterilmesi insanları rahatsız ediyor. Atatürk’ü Latife Hanım ile yatakta görmek ister miyiz? Bunlar müşterek değerlerdir. Onu kirletmemek, gözden düşürmemek gerekiyor. Filmdeki Kanuni Hürrem’in dudaklarından inmiyor. Osmanlı’da dudaktan değil alından öpme vardır. Şimdi hala duvak açıldığında alından öpülmüyor mu? Bu bir Osmanlı geleneğidir.
Sizi incitti mi bu sahneler?
Beni incitmedi çünkü film olarak bakıyorum. Çok da ciddiye almıyorum. “Bu tarih ve biz çok okuma yaptık” demeselerdi benim için hiç sorun olmayacaktı. Bunun yasaklanmasını ve sokak gösterilerini biraz abesle iştigal olarak değerlendiriyorum. Bir emek var ve emeğe saygı duyarım. Eksikleri varsa biraz dinlemeleri lazım. Madem bu kadar masraf edip bir şey yaptınız bırakın da insanların ruhuna da hitap etsin. Aşk da olsun tabii. Zaten bunlar yaşanmış ama biraz da tarih anlatın.
Saraydaki cariyelerin hepsi padişahın eşi olamıyor. Diğerleri ne yapıyor?
Sarayda o kadar çok iş var ki! Oraları derleyip toparlamakla, eğitimle uğraşmakla vakit geçiyor. Ortalığın temizlenmesi, yatakların yapılması, çarşafların çıkarılıp takılması hep onların göreviydi. Daha az zeki ve beceriksiz olanlar dışarıya atılmıyor. Hizmetli olarak değerlendiriliyordu. II. Mahmut döneminde bu sayı 300’ kadar çıkıyor. Ama bunun 300’den fazlası hizmetli. Bir kısmı da enderunda eğitim alan ve devlet adamı olacaklara eş olacaktır. Bunlardan çok azıda padişaha çocuk doğurup haseki olacak ve valide sultanlığa yükselecektir.
Yavuz Bey tarihe bu kadar ilgi artmışken yeni kitap var mı?
Vahdettin dönemini yazmaya başladım. “Kayıt dışı Tarihimiz” diye bir kitap yazıp yayınevine teslim ettim. Bir sene de 200 bin sattı. Türkiye’de süper bir rakamdır. Kimse yılın kitabı, çok satanlar arasında demiyor. Padişahlara gönül eğitimi veren gönül sultanları var. Bunlardan bir tanesi Ebul Vefa’dır. Medreseyi Fatih Sultan Mehmet yaptırıyor, camisini hediye ediyor. Ondan sonra hocayı ziyaret etmeye gidiyor ama kapısından döndürülüyor. Gerekçe ne biliyor musunuz? “Şu sıralar halet-i ruhiyemiz devletlülerle görüşmeye müsait değil”. Zağanos Paşa bozuluyor. “Ona soran mı var görüşüp görüşmeyeceğini?” diyor. Padişah omzuna vurup; “Zağanos kendine gel. Hikmete kuvvetle mukabele edilmez” diyor. Bu cümleyi öğrenmek için bile tarihçi olmak lazım. Sonra Ebul Vefa diyor ki; “Ben onu çok seviyorum. O da beni çok seviyor. Şimdi gelip oturursa, halvet olursa bu muhabbetimiz artacak. Görüşmemiz sıklaşacak. Bu defa O benim işime karışmaya başlayacak ben O’nun işine karışmaya başlayacağım. Osmanlı’ya fesat girer” diyor. Bu kadar ince düşünceli. Biraz tarihin ruhuna inmeye başladığınızda karşınıza öyle enteresan şeyler çıkıyor ki. Aşklar, sevdalar adam gibi yaşanmış.
Haber 7