'Eleştiri edebiyatın en pahalı türüdür'

Edebiyat dünyasının önemli isimlerinden biri Semih Gümüş. Geçmişinde Yazko Edebiyat Dergisi ve Yarın, bugün ise Adam Öykü ve Notos var. Kendine özgü çözümleyici anlayışa sahip bir eleştirmen.

ABONE OL
GİRİŞ 04.04.2011 15:21 GÜNCELLEME 04.04.2011 15:21 RÖPORTAJ
'Eleştiri edebiyatın en pahalı türüdür'

Ümran Avcı'nın haberi

Bugüne dek her ne kadar sayısız öykü ve roman eleştirisi yapsa da, edebiyat alanına girmedi hiç. Denemeler yazmayı tercih etti. Geçtiğimiz yıl “Modernizm ve Postmodernizm” ile “Öykünün Kedi Gözü” kitapları yayımlanan Gümüş, bu yıl “Roman Kitabı”nın yeni baskısıyla buluştu okurla. Semih Gümüş ile günümüz edebiyatını ve edebiyatçılarını konuştuk

“Roman Kitabı”nın önsözünde uzun uzun yazarların neden yazdığı konusuna değinmişsiniz. Sormak isterim. Semih Gümüş neden yazıyor ve neden eleştiri?
Yazmaya karar verdiğim ilk günlerde de öteki türlere hiç gönül indirmeden eleştiri ve daha sonra da deneme yazma konusunda kendimi hazırlamaya başlamıştım. Eleştiri aslında edebiyatın en pahalı türüdür. Neden öyledir? Çünkü en çok zamanı eleştiri gerektirir. Yani bir romancının romanını yazmak için harcadığı zaman o romanı yazmanın yanı sıra belki bu arada o romanın gerektirdiği bazı araştırmaları yapmak, kitapları okumakla geçer. Ama bir eleştiri yazarı o roman için bir yazı yazdığında – tabii nitelikli, kapsamlı, derinlikli bir yazıdan söz ediyorum– o romanı yalnızca bir kez okumakla yetinmeyip, ikinci kez belki daha da çok okumak zorunda kalabilir. Bu arada bu yazarın o romanının dışında varsa öteki romanları ya da kitaplarını da okumak zorunda hissedebilir. Belki romanın konusuyla ilgili daha başka çalışmalar, araştırmalar yapmak, kitaplar okumak zorunda kalabilir. Dolayısıyla aslında en uzun zaman ve en emek gerektiren tür eleştiridir. O nedenle ben yazmaya başlamadan önce kendimi eleştiri için uzun süre bir hazırlık dönemine çektimdiyebilirim.

Hiç roman ve öykü yazmak istemedinizmi?
Hiç istemedim gerçekten. Denemeyi, eleştiriden de yukarı bir yere koyduğum için deneme yazıları yazmaya aslında daha sonraki yıllarda başladım. Sanıyorum en doğru seçimi de yapmışımçünkü benim huyuma suyuma mizacıma daha uygun. Eleştirinin daha çok düşünsel bir uğraş olması beni çekiyordu. O düşünsel uğraş ve o sürekli kendini yenileyen bir düşünme biçimi içinde olmak bana çok çekici geldi. Aradan geçen on yıllar sonra da evet hiç pişman olmadımeleştiri yazmaktan, hâlâ sorduklarında çok sevdiğimi söylerim.

Seveni de, sevmeyeni de çoktur oysa...
Ne yazık ki eleştiri yazanların sayısı zaman içinde neredeyse azalıyor. Eski kuşaklardan kaybettiğimiz eleştirmenlerin yerine yeni genç eleştiri yazarları doğrusu pek gelmiyor. Yani genç yazar adaylarının öncelikle yazmak istediği bir tür olmaktan çoktan çıkmış durumda eleştiri. Sevmeyeni tabii var.

Aslında eleştiri türünün sevilmesinden söz etmedim. Eleştirmeni seven olduğu gibi sevmeyeni de çoktur.
Hiç kuşkusuz öyledir ama bizde böyledir, dünyada öyle değildir. Bizde daha çok ben bunu biraz eleştirinin aslında ne olduğunun anlaşılamamasına bağlıyorum.

Kaldı ki bizde eleştiriler yanılıyorsamdüzeltin lütfen daha saygı çerçevesinde yapılıyor diğer ülkelere göre...
Bence çok doğru bir gözlem. Gerçekten öyle. Bizde örneğin edebiyat dünyamız içinde yazarlar arasında ya da eleştiri yazarlarıyla yazarlar arasında sert tartışmalar pek olmaz. Eski kuşaklarda bunların çok daha fazla olduğunu görüyoruz. Ama yeni kuşaklar söz yerindemidir bilmiyorumama daha edepli davranıyorlar.

Genellikle sevdiğiniz kitaplar üzerine yazıyorsunuz...
Evet bana genelde neden “kötü” kitaplar üzerine fazla yazmıyorsun derler. Öyle gerçekten ben daha çok sevdiğim kitaplar üzerine yazdımbugüne kadar. Çünkü eleştiri aynı zamanda üzerine yazdığınız ya da içinden çıktığınız kitabın zenginliğiyle doğru orantılı bir zenginlikle ortaya çıkar. Yazdığımeleştirileri sürekli geliştirmeye çalıştığımiçin iyi kitaplar üzerine yazıyorumki onlar bana çok fazlamalzeme sunabilsinler ve ben yazdığımyazıları o kadar geliştirebileyim.

Bunun altında yatan nedenlerden biri de, acaba “kötü” romanı eleştirip de boş vere adından söz edip prim yaptırmamak düşüncesi olabilirmi?
Bende böyle bir duygu yok. Ben yalnızca eleştiri ile uğraşmama rağmen yani yazarlara, kitaplara ve genel olarak edebiyat dünyamıza olumlu ve iyimser bir bakışımolduğunu düşündüğümiçin aslında sonunda hiçbir yazarı kırmaya da gerek yok. Herkes kendi yazdığından sorumlu. Benimonlara bir şey söylememe gerek yok yani.

Genel olarak “40 yaş altı yazarlardan pek bahsedilmiyor” serzenişlerine ne dersiniz?
Bana kalırsa eski kuşak eleştirmenleri için bu eleştiri yapılabilir, gerçekten öyleydi. Ama bugün bu serzenişin haklı gerekçelerinin pek fazla kalmadığını düşünüyorumçünkü genç yazarlara her yerde daha çok önemveriliyor bence. Kendime gelince şunu söylemek isterim özellikle çok önem verdiğim, çok sevdiğim, sürekli adlarını andığım, sürekli üstünde durmayı istediğimeski kuşaklardan bazı yazarların dışında genç yazarlar üzerine çok fazla yazdımve genç yazarları çok fazla irdeliyorum. Yani yayınladığımdergilerde hep genç yazarlara ya da yeni başlayan yazarlara yer vermek zaten temel bir ilkemama onu bir tarafa koyalımkendimyazarken de genç yazarların o yazdıklarını çok fazla izlediğimi düşünüyorum. Edebiyatımızın yenilenmesinin eski kuşak yazarlarla değil onlarla, genç yazarlarla olacağını düşünüyorum.

‘ESKİ YAZARLAR YENİLERİ OKUMUYOR’

Az önce konuşurken günümüz edebiyatı için iyimser olduğunuzu söylediniz. Biraz daha açalım mı bu konuyu?
İyimserim gerçekten. Edebiyatımızda eski kuşakların genç kuşaklara yönelttikleri eleştirilerin çoğunu yersiz ve haksız buluyorum. Kaldı ki iyi izlemediklerini de düşünüyor ve görüyorum. Yani eskiler yenileri zaten pek fazla okumuyor. Oysa şimdi genç kuşaktan yazarlar arasında her zaman her dönemde çok iyi yazarlar çıkıyor. Zaman geçtikten sonra görüyoruz ki her kuşak içinden aslında eski kuşakların usta yazarlarıyla pekâlâ karşılaştırılabilecek çok iyi yazarlar mutlaka çıkıyor. Sözgelimi içinde bulunduğum kuşak 1980’lerin hemen başında asıl verimini ortaya koyan bir kuşaktı. O kuşak için de böyle şeyler söylenmişti ama şimdi o kuşak içinden o kadar çok iyi yazar çıkmış durumda ki. Ben o yazarların eski kuşakların usta yazarlarıyla aynı düzeyde hatta birçoğunun önünde olduğunu düşünüyorum.

O yazarların ileride edebiyatın klasikleri arasına girebilecek eserleri var mı?
Var elbette. Sözgelimi öykücü ya da romancı Sema Kaygusuz, Müge İplikçi, Faruk Duman onlardan da daha genç, edebiyata bakış açısını çok yakından izliyorum ve çok olumlu buluyorum Kaya Genç sözgelimi. Bu yazarların daha şimdiden çok iyi yazarlar olduğunu düşünüyorum. Bence Faruk Duman çok kendine özgü metinler yazıyor.

Gazete Habertürk