Kavganın asıl nedeni: 2014!
Türkiye'yi sarsan ve AK Parti seçmenini bölme hamlelerinin yapılmasına neden olan MİT operesyonun perde arkasını değerlendiren ünlü araştırmacı 2014'ü işaret etti.
ABONE OLŞenay Yıldız'ın röportajı
İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcıvekilliği'nin KCK soruşturması kapsamında MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın da aralarında bulunduğu üst düzey istihbaratçıları şüpheli sıfatıyla ifadeye çağırması ülkede adeta bir depremi tetikledi. Önce soruşturmayı başlatan savcı Sadrettin Sarıkaya'ya soruşturmadan el çektirildi ve İstanbul emniyetinde adeta tasfiye operasyonları yapıldı, ardından da MİT kanununda değişikliğe gidilerek teşkilat mensuplarına soruşturma açılması için Başbakan Erdoğan'dan izin alınması şartı getirildi. Buzdağının görünmeyen kısmında Fethullah Gülen Hareketi kastedilerek yapılan 'cemaat-AKP çekişmesi' yorumları tüm haftanın en çok tartışılan meselesi oldu. Bu baş döndüren süreci siyasal araştırmalarıyla tanınan Ankara Sosyal Araştırmalar Merkezi (ANAR) Genel Müdürü Dr. İbrahim Uslu ile konuştuk. ANAR AKP'ye her ay düzenli olarak kamuoyu araştırmaları sunan ve toplumsal dinamikleri oldukça iyi analiz eden bir araştırma şirketi. Bu nedenle yarın da Türkiye'de seçmen tercihlerinin nasıl şekillendiği ve AK Parti üzerine konuştuğumuz bölümü yayımlayacağız.
Günlerdir tartışılan MİT krizinin arka planını ANAR Genel Müdürü Dr. İbrahim Uslu değerlendirdi: Türkiye'de 2014'te siyaset yeniden dizayn edilecek. Böyle bir dönemde en önemli karar destek mekanizması olan MİT'e saldırarak AK Parti'yi zayıflatmak, yanlış kararlar aldırmak istiyorlar. Bu sadece MİT'le ilgili değil, devlet aygıtını zayıflatmaya dönük bir saldırıydı. 2014 süreci üzerinde söz sahibi olmak için birileri bu saldırıları gerçekleştirdi. 2014 yaklaştıkça bu tarz saldırıların artmasından endişeliyim
- Siz düzenli nabız yokluyorsunuz. Oslo süreci ortaya çıktığında tepki oldu mu?
Seçmenin büyük çoğunluğu yüzde 65'ler civarında 'Evet, devlet bu tarz görüşmeler yapmalıdır' dedi. AK Parti seçmeni değil sadece diğer partilerin seçmenleri de böyle dedi. Seçmen bu meselenin çözümünde başka yol olmadığının farkında. Karşı çıkanlar yüzde 30 civarindaydı ama zaten hiçbir olayda yüzde 100 destek hatırlamıyorum ben.
- MİT olayını ölçebildiniz mi?
Ay sonunda bakacağız. Sıcağı sıcağına bakmak yanıltıcı oluyor. Çünkü seçmen bir olayın etkisiyle ilk etapta şok ve sapma gösteriyor. Ama biliyoruz ki bu daha sonra normalleşecek. Bu sapmaya göre değerlendirme yaparsanız, yanlış reaksiyon verirsiniz. Bu nedenle, her zaman olayın üzerinden zaman geçmesini ve seçmen kanaatlerinin kristalleşmesini bekleriz.
BAŞBAKAN ADAM HARCAMAZ
- Başbakan Erdoğan'ın Hakan Fidan'ı bu kadar korumasının sebebi nedir?
Başbakan Erdoğan Hakan Fidan'ı korumuyor aslında. Kendisiyle çalışan ve kendisinin direktifleri doğrultusunda iş yapan herkesi koruyor. Başbakan sadece Hakan Fidan'ı değil; kendisinin talimatları doğrultusunda çalışan hiçbir çalışma arkadaşını 'Birileri istedi' diye kurban vermez. Bu Başbakan'ın en bilinen özelliklerinden biri. 'Adam harcamaz' diye bilinir.
- Hakan Fidan meselesi değil yani...
Bu aslında doğrudan Sayın Başbakan'a saldırı diye düşünüldü. Bence de sadece Hakan Fidan ve MİT'le sınırlı bir durum değil. Bu, Türkiye'nin güç dengeleri ve tüm politikalarını tehdit eden bir saldırıydı. Hükümet de sadece bir bürokratı korumak için bu kadar titiz davranmıyor; kendi politikalarını, devlet politikalarını korumak adına böyle davranıyor. Burada Kürt meselesinin de ötesinde topyekun başka bir saldırı var bence.
TOPYEKÜN BİR SALDIRI
- Nasıl bir topyekun saldırı?
Ben 2014 yaklaştıkça bu tarz saldırıların artmasından endişe ediyorum. Çünkü 2014'te Türkiye'de siyaset alanı komple yeniden dizayn olacak. Cumhurbaşkanı değişecek, Sayın Abdullah Gül ikinci kez cumhurbaşkanı seçilemeyecek. Başbakanımız değişecek, zaten kendisi de bunu açıkladı. Parti tüzüğü gereği üst üste üç kez seçildikten sonra yeniden milletvekili olarak aday olamayacağını söyledi. Bu kural AK Parti'nin neredeyse tüm üst yönetimi için bağlayıcı. Çok sayıda üçüncü kez seçilen insan söz konusu. Onlar da gidecekler. Dolayısıyla AK Parti'de topyekun bir değişim olacak. Ardından yerel seçimler var... 2014 yılında belediyelerin yönetimi yeniden belirlenecek. Hemen sonrasında bir genel seçim olacak, kabine yeniden şekillenecek. Kısaca 2014'te cumhurbaşkanı, başbakan, AK Parti'nin genel başkanı, AK Parti üst yönetimi, parlamentodaki durum ve belediyeler yenilenecek. Yani siyaset komple belirlenecek. Ben birilerinin o süreç üzerinde söz sahibi olmak, manipüle edebilmek, rol paylaşımı üzerinde etki sahibi olabilmek için bu saldırıları gerçekleştirdiğini düşünüyorum. Türk siyaseti yeniden dizayn olacak 2014 yılında. Benim gördüğümü herkes görüyor.
- Bunu AK Parti tek başına yapsın istemiyorlar mı diyorsunuz yani?
Yani evet. AK Parti'nin üst yönetimi bu süreci tek başına mı yönetecek yoksa başka güç merkezleri bu sürecin ortağı veyahut yönlendiricisi olabilecek mi? Bence mücadeleyi çok daha derinlerde ve üst düzeyde aramak lazım. Asıl mesele 2014'te.
- Peki, bu yaşananlar nasıl o yola gidebilir?
Hem bölgemizde işler karışık, hem Türkiye'de siyaset yeniden dizayn edilecek, hem dünya ekonomisi karışık... Devletin karar alabilmesi için bilgi kaynakları, karar destek mekanizmalarına ihtiyacı var. Böyle bir dönemde sizin en önemli karar destek mekanizmanız saldırı altında kalıyor. AK Parti'yi bu tür saldırılarla zayıflatır ve kolunu kanadını kırarsanız, bölgede de karışıklıkların çok olduğu, belki de en kaotik süreçte AK Parti'ye hata yaptırabilirsiniz. AK Parti'yi zayıflatmak, yanlış kararlar aldırmak istiyorlar. Önümüzdeki süreç çok hırpalayıcı bir süreç olacak. Bu sadece MİT'le ilgili değil; devlet aygıtını, AK Parti'yi zayıflatmaya dönük bir saldırıydı.
GÖZALTI OLSA ZARAR VERİRDİ
- Zayıfladı mı AK Parti bu süreçte?
Ben AK Parti'nin bu süreçten güçlü çıktığını düşünüyorum. Bundan önceki tüm saldırılarda AK Parti seçmeni partisini daha fazla korudu, destekledi. Bu süreçte de öyle olur. Zaten Oslo sürecini parti tabanı makul karşıladığı için, aynı nedenle yapılan ikinci bir saldırıyı da çok fazla ciddiye almadı. Ben hükümetin bu işi iyi götürdüğünü düşünüyorum. Bu saldırı herhangi bir sonuç doğurmadı.
Gözaltılar vesaire olsaydı, farklı olurdu.
- Gözaltılar olsaydı nasıl bir sonuca yol açardı?
Gözaltılar olsaydı, hükümetin bir konudaki zaafı ve başarısızlığını gösterecekti. Şimdiye kadar hükümetin en belirgin vasfı nereden gelirse gelsin saldırılara direnmeyi başarması. Burada eğer zarar görmüş olsaydı, bu bir ilk olacaktı. Ama bunu iyi göğüslediler. Bu olay daha bitmedi tabii. Ama ne seçmen nazarında, ne Türkiye'de yönettiği güç açısından herhangi bir zarara uğramamış görünüyor.
- Sizce bu saldırının kaynağı ne o zaman? İçte mi dışta mı görüyorsunuz?
Hepsi olabilir. Türkiye'nin 2014'te nasıl dizayn edileceği üzerinde etkili olmak isteyen o kadar güç var ki... Hangi opsiyonu alırsanız alın, hepsi gerçekçi görünüyor.
- Bu son olaylardan sonra hem yeni düzenleme için düğmeye basıldı hem de emniyette bayağı bir tasfiye operasyonu yapılıyor. Bunlar ne anlama geliyor?
Daha önce de böyle değişiklikler yapıyordu ama medyada bu kadar ilgi görmedi. Mesela ODA TV davasından sonra İstanbul teşkilatında bazı değişiklikler olmuştu. İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne seçimlerden hemen önce operasyon yapan savcının da yetkileri elinden alındı. Ama bugünküler kadar önemsenmedi. Bazı devlet görevlileri siyasal sonuçlar doğuracak işler yaptığı zaman, onlar da hoş görülmedi. Bu ilk kez yaşanan bir şey değil. ODA TV de, İzmir Büyükşehir Belediyesi'yle ilgili süreç de siyasi sonuçlar doğuracak süreçlerdi. Kamu görevlisinin işi siyasal sonuç doğuracak operasyonlar değil ki!
Cemaatin 10 milyon üyesi olsa parti kurar
- Çok tartışılan bir konu da AKP-cemaat gerilimi. Cemaat bu işin neresinde sizce?
Kendi beyanlarına bakarsanız, yazarları, sözcüleri 'Böyle bir şey yok' diyorlar. Dolayısıyla bu beyanlara itibar etmek durumundayız. Hoca efendi de tam o konjonktürde hastalığı da vesile kılarak çok iltifatkar sözlerle bu dedikoduları engellemeye yönelik bir mesaj gönderdi. Zaten tek bir aktöre, gruba bağlamak çok yanlış olur. Ortada çok daha organize bir şey var. 2014 Türkiye'sinin nasıl şekilleneceği konusunda söz sahibi olmak isteyen güçlerin hepsinin bir koalisyonu da söz konusu olabilir.
- Siz ne kadar büyük bir güç olduğunu düşünüyorsunuz cemaatin? 10 milyon tahminleri yapılıyor...
Türkiye'de haziran ayında yapılan bir araştırmada yöneltilen 'Cemaat mensubu musunuz?' sorusuna seçmenin yüzde 6'sı 'evet' dedi. Bir kısmı gizledi diye düşünürsek, yüzde 7-8. 50 milyon seçmende 3-4-5 milyonluk bir kitle. Tabii bir de her cemaat bir siyasi tercihte bulunmuyor. Ayrıca her zaman onlar bir tercih yapsa bile tüm cemaat üyeleri bunu dinlemeyebiliyor. 3 milyon seçmen belki bir-iki ilde milletvekili seçimlerini etkileyebilir. Ama AK Parti toplam 21 milyon oy aldı. Bu durumda iktidar kompozisyonunu etkilediğini söylemek çok doğru değil. 10 milyon cemaat üyesi varsa, zaten kendi partisini kurar. Ben 10 milyon cemaat üyesi olduğuna inanmıyorum.
Başbuğ olayından ders alındı
- Araştırmalarınıza göre KCK işine toplumun reaksiyonu nasıl?
Kürt seçmenin büyük çoğunluğu desteklemiyor, Türk seçmen ise destekliyor. Arada farklı düşünenler de var ama çoğunluk itibarıyla böyle bir sonuç ortaya çıkıyor.
- KCK içindeki MİT elemanlarının deşifre olması nasıl etkiler sizce?
Umarım olumsuz etkilemez. Belli sonuçlar doğuracağı kesin ama ben 'Deşifre oldular, hayatları tehlikeye girer' yorumlarına o kadar katılmıyorum. Biraz mevzi kaybetseler de bu süreç zaman içinde giderilir.
FİDAN GÜÇLENİR
- Hakan Fidan nasıl etkilenir peki?
Hakan Fidan'a bir şey olacağı yok. O kendisine verilen görevi yerine getirmiş bir kişi. Bence bu süreçten daha da güçlü çıkar. Sadece Hakan Fidan değil, tüm kamu görevlileri, tüm bürokratlar kendilerini daha fazla güvende hissedecekler. Ben bürokrat olsaydım, hükümete daha çok güvenir, verilen işi daha korkusuzca yapardım.
- Yasadan dolayı mı?
Sadece yasadan dolayı değil. 'Ben bana verilen işi yaptığım için başıma bir şey gelecek olursa, hükümet arkamda durur' diye düşünüp daha rahat çalışırdım. Bundan sonra kamu görevlileri daha rahat çalışırlar, kendilerini çok daha rahat hisseder. Korkmaları için bir neden yok ki. Çünkü biliyorsunuz ki 'Birileri size komplo kurduğu zaman başınıza bir iş gelmiyor', korunuyorsunuz.
- Başbakan, Başbuğ için 'Tutuksuz yargılaması tercihimdir' dedi ama Fidan kadar korumadı. Neden?
Çünkü orada zaten tutuklanmıştı. İlk ifadeye gittiğinde tutuklanacağı belli değildi. Fakat ilk ifadesinde tutukladılar, öyle bir şanssızlığı oldu yani. Hem Sayın Cumhurbaşkanı, hem Sayın Başbakan 'tutuksuz yargılanmasının tercih ettiklerini' söylediler ama...
- Hakan Fidan için ifadeye gitme aşamasında devreye girildi ama..
Bence Başbuğ olayından biraz ders alınmış oldu. 'Giderse tutuklanabilir'
diye, gitmediler.
TUTUKLANMASI BEKLENMİYORDU
- Başbuğ'un tutuklanması hiç beklenmiyor muydu o zaman?
Herkes için sürpriz oldu. Hangimiz bekliyorduk ki? Ben şahsen beklemiyordum.
- Başbakan için de öyle midir?
Bizden neden farklı düşünsün ki? Tutuklanması için kaçma riski ve delil karartma olması lazım. Sonuçla andıçla ilgili siteler kapanmış, toplanacak, karartılacak delil kalmamış bunca zamandır. Ben Genelkurmay Başkanlığı yapmış birinin kaçmasına ihtimal vermiyorum. Dolayısıyla yargılanabilir ama tutuklu yargılanması için bir gerekçe yoktu. O yüzden bence herkes için sürpriz oldu. Dolayısıyla oradan ders alınmış olabilir. Çünkü mahkeme kararıyla tutuklanmış birisini çıkarma ihtimaliniz yok.
Yarın:
- Türkiye'de seçmen neye göre oy veriyor?
- Din faktörü AKP'nin tercih edilmesinde ne kadar etkili?
- Uslu neden 'ideolojiler ölmedi' diyor?
Akşam