Cevat Akşit Hoca'nın Menderes sırrı

İHL öğrencisiyken Yüksek İslam Enstitüleri'nin açılması için gizlice Menderes'le buluştuklarını ve Menderes'in gözyaşlarına boğulduğunu anlatan ilahiyatçı Prof. Dr. Cevat Akşit, Menderes'in aksatmadığı bir ziyaretini de ilk kez açıkladı.

ABONE OL
GİRİŞ 30.09.2012 13:04 GÜNCELLEME 02.10.2012 11:25 RÖPORTAJ
Cevat Akşit Hoca'nın Menderes sırrı

Büşra Sönmezışık'ın röportajı

"Beni takip eden sivil polisler beş vakit namaza başladılar" diyen Akşit, 28 Şubat sürecinde ise İstanbul'daki vaazlarını dinlemeye emekli generallerin geldiğini söyledi.

Aklında kalan Menderes portresini anlatan Akşit, mahşerde onun mü'min olduğuna şahitlik ederim derken, yurtdışı ziyaretlerine çıkmadan önce Menderes'in mutlaka Eyüp Sultan'ı ziyaret ettiği bilgisini aktardı.

Akşit, Mehmed Zahid Kotku ile aynı camide imam ve müezzin olarak görev yapışını, Bediüzzaman ve Fethullah Gülen ile tanışmasını da anlattı.

Akşit, ilk eğitim döneminden başlayan zorlu yıllarda yaşadıklarını da dile getirdi.

İlim ehli bir sülaleden geliyorsunuz. Dedeniz şeyh. Çocukluğunuz nasıl geçti?

Babamı 4 yaşında kaybettim. İlk eğitimimi amcamdan aldım. İlkokul öğretmenim annemden gizli beni ortaokula kaydettirdi. Şehirde, Dr. Baha Akşit amcamın evinde kaldım, fakat ben ana kuzusuydum bir hafta okula devam ettim sonra eve döndüm. Annem beni görür görmez ağlamaya başladı. Meğer kötü bir rüya görmüş. Okula dönmemi istemedi. Zaten ben de gitmek istemiyorum. Böylece ortaokuldan ayrıldım.

Isparta'da öğrenciyken Bediüzzaman 'ın elini öpüyorsunuz, nasıl bir izlenim edindiniz?

İmam hatip öğrencilerini Ulu Cami'ye götürürlerdi. Bediüzzaman da o zaman oradaydı. Kimseyle konuşmadı. Zayıf, gür kaşlı, kafasında yöresel sarık vardı. Genelde elini öptürmezdi. Bir defa, küçük olduğumdan herhalde, öpebildim.

Isparta'da İmam Hatip'te okurken çok sevilmenize rağmen İstanbul'a gelmeye karar veriyorsunuz. Neden?

1952'de Isparta İmam Hatip Okulu'na kaydolmuştum. Orada 4 yıl okuduktan sonra İstanbul'da okumaya karar verdim. Oysa Isparta'da durumum çok iyiydi hocalar tarafından sevilen bir öğrenciydim. Okul müdürü beni çok severdi. Ona İstanbul'a gitmek istediğimi söyledim. Bana çok kızdı. Müdür; 'Gitme, ben seni evime alacağım, seni ben okutacağım' dedi. 'Hayır, gideceğim' diye ısrar ettim. Kızdı bana 'Geet lan geet' dedi.

İSTANBUL'DA FIRINCIDA YATIP KALKTIM

İstanbul'a geldikten sonra ne oldu?

İlkokul öğretmenimle İstanbul İmam Hatip Lisesi'ne gittik. Oranın müdürü bana 'seni buraya almam' dedi. Hocam 'Takdir name alan bir öğrencidir' dese de müdürü ikna edemedi. Müdür: 'Anadolu'daki takdirleri saymayız İstanbul başka' dedi. Hakikaten o dönemin talebelerin birçoğu hafız ve vaizdi.

Kabul edilmeyince ne yaptınız?

Günlerce ağladım. Tam evime dönmeye hazırlanıyordum ki hocam beni bırakmadı, sonra müdürün haberi olmadan beni okula kaydettirdi. Böylece zor da olsa İstanbul İmam Hatip Okulu'na kaydolmuş oldum.

İstanbul'a alışmak zor oldu mu?

Maddi yönden çok sıkıntı çektim. Sirkeci'de bir hemşerimizin yanında fırının üst katında un çuvalları arasında kaldım. Okul başladıktan bir süre sonra ve İlim Yayma Cemiyeti'nin Şehremini'ndeki yurdunda kalmaya başladım. Müdürün dediği çıkmıştı; Isparta'da çok seviliyordum fakat İstanbul'da beni kimse fark etmemişti. O zaman İstanbul İmam Hatip talebelerinden Tayyar Altıkulaç, İsmail Karaçam, gibi isimler mevlithandı. Onların, fötr şapkaları, güzel paltoları vardı. Ben garip bir adamdım, kimse bana 'hoş geldin' demiyordu. Bu yüzden aylarca ağladım. Sene sonunda karnedeki notlarımı görünce arkadaşlarım şaşırdılar. Birçoğu imamdı. O yüzden lojmanlarda kalıyorlardı. Beni de yanlarına çağırmaya başladılar. Fakat ben İsmail Karaçam'ın yanında kaldım.

BENİ M. ZAİD KOTKU HİMAYE ETTİ

Sonra Mehmet Zait Kotku hazretlerinin himayesine giriyorsunuz. Ne kadar süre birlikteydiniz?

İki yıl. Sonra müftü dedi ki; 'Hakkını yedik. Sen Zeyrek'te, Ümm-ü Gülsüm Camiiye gönderelim.' Ben o camiye müezzin olarak gittim. M. Zahid Kotku da orada imamlık yapıyordu. Bana 'Sağda solda dolaşıp durma, seni bana emanet ettiler' dedi.

Ondan ne öğrendiniz?

Beni okuttu, çok emek verdi. Ondan hat dersleri de aldım. Baba terbiyesi görmemiştim. Sosyal yönüm zayıftı. Hoca ben evladı gibi kabul etmişti. İki kızı vardı fakat oğlu yoktu. Sofra kurar, alışverişe çıkardım. Benim bütün ihtiyaçlarımı o karşılardı. Kişiliğimin oluşmasında büyük etkisi oldu.

Ömer Nasuhi Bilmen hem hocanız hem de babanızın sınıf arkadaşıymış... Aranızda nasıl bir iletişim vardı?

Dedelerim hocalarla görüştü. 'Seni bana emanet ettiler' dedi ve elimi bırakmadı. Evladı gibi yanında kaldım. Yüksek İslam Enstitüsü'ne gidince hayatını öğrendim ve hoca ile yakınlığımız arttı. Beni çok severdi ve sadece benimle konuşurdu. Hatta sınıf bir şey söylemek istediğinde bana söylettirirlerdi.

Hocaefendiye 'mevlit okumak yasaklansın' demişsiniz. Neden?

Menderes'in sağlık bakanı Lütfi Kırdar ölmüştü. O zamanlarda da Mevlithanlık meşhurdu. Lütfi Kırdar vefat edince, çocukları o zamanın meşhur mevlithanlarından birine gitmişler. Demiş ki; 'birinci sınıf hatim mi olsun, ikinci sınıf hatim mi?' Biz bunu gazetelerde okuduk. Nasuhi hocamızın da o gün dersi var, soracağız. Arkadaşlar; 'Akşit, sen sor, seni seviyor' dediler. Ders yapıldı, dersten çıkınca, ben hemen çantasını elime aldım. Otobüse kadar götürdüm ve elini öptüm, 'hocam, Hatmin birinci sınıfı, ikinci sınıfı mı olur? Suyu çıktı bu işin. Halk sizi çok seviyor. Mevlidi yasaklayın' dedim. Durdu, kulakları kızardı. Ben 'aferin ' diyecek zannediyordum. 'defol, defol' diye bağırdı. Neye uğradığımı şaşırdım.

Neden kovdu?

'Allah kelimesini bir duyuyorlar. Salâvat getiriyorlar. Bana ne okuyanın sahtekârlığından? Vatandaş bir 'Allah' kelimesi duyuyor. Bunu da mı yasaklatacaksın bana, defol.' Hoca sert bir adamdı.. Gülmez, güldürmez. Başka hocalar fıkralar anlatır, o hiç anlatmazdı. Gelir derse, gider dersten, öyle.

İmam Hatip'te nasıl bir ortam vardı?

Biliyorsunuz İmam Hatipleri İsmet İnönü açtı. O vakte kadar cenaze namazı kılan biri bulunmuyordu. Bu ihtiyaç çoğalınca İmam hatipler açıldı. Kitap olarak sadece Ahmet Hamdi Akseki hoca yazdığı İslam dini kitabı okutuluyordu. Allah, Muhammed, İslam, Peygamber, ahiret, iman, ahlak kelimesinden bahsedilmesini yasaklayan bir genelge vardı. İmam Hatip'teki hocalarımızın bir kısmı komünist veya ateisti. Bize 'Cenaze yıkayıcıları niye geldiniz' diyorlardı. Ancak daha sonra bazıları hidayete erdi ve sakal bıraktı camiden çıkmaz oldu.

Peki Fethullah Gülen ile ne zaman tanıştınız?

Erzurum Yüksek İslam Enstitüsü'ndeyken, naklimi istedim ve İzmir'e geldim. Müdüre, devletin verdiği programın yeterli olmadığını ve fıkıh eğitiminin verilmesi gerektiğini söyledim. Müdür kabul etti. Baktım, çocukların hepsi müçtehit olduğunu söylüyor. Ben de bir gün tahtaya 'İki günü denk olan aldanmıştır' hadisinin Arapçasını yazdım. 'Okuyun bakayım' dedim. Baktım, sınıfta okuyabilen yok. Böyle olunca talebeler bana karşı boykota hazırlanmışlar. Fethullah Hoca haberdar olmuş. 'Hocayı destekleyin, boykota girmeyin.' demiş. Böylece boykot kırıldı. Fethullah Hoca ile daha sonra görüştük. Beni evine çağırdı, yemek yedik. Bozyaka Yurduna çağırdı, orada konferans verdim.

O ilişkiyi hala sürdürüyor musunuz?

Hayır, hayır. Şimdi fikirlerine katılmıyorum. O günden sonra kendisiyle konuşmadık. Amerika'ya gittiğimde de görüşmedik.

PEŞİMDEKİ SİVİL POLİSLER NAMAZA BAŞLADILAR

28 Şubat dönemini nasıl geçirdiniz?

12 Eylül döneminde Adapazarı'ndan Edirne'ye sürüldüm. Bu dönemde çocuklarımı İstanbul'a getirdim. Edirne'de Mimarlık Fakültesi derslerimde bir defa 'Allah' demedim. Ancak beni görünce mi bilmiyorum, namaza başlayan öğrencilerim oluyordu. Her akşam 12 öğrenci evime ziyarete geliyordu. Zaten sürgündüm, bu yüzden gelen öğrencilerin damgalanmaması için müftülükten izin aldım. Bu sohbetlerin devletin denetiminde camide olması daha uygundu. Böylece Defterdar Mustafa Paşa Cami'nde vaazlara başladım. Yetmeyince Selimiye Cami'ne nakledildi. İstanbul'a geldiğim zamanlarda da Cumartesi akşamları Tüccarbaşı Cami'nde vaaza başladım. 28 Şubat döneminde de oraya emekli generaller, valiler ve hâkimler geliyordu. O dönemde herkesi susturdular fakat beni susturmadılar. Sohbetlerime devam ettim. 28 Şubat'ta olumsuz bir durumla karşılaşmadım. Fakat 12 Eylül darbesinde etkilendim. Sürgün edildim.

Ailenizden uzak kaldınız mı?

14 yıl Edirne'de yalnız yaşadım. Ailem İstanbul'daydı. Oraya gittim geldim.

1980 darbesinden sonra neler yaşadınız?

Adapazarı'nda öğretim görevlisi olarak çıktım. Paşa beni dinletmek için peşime beş tane polis takmış. Bütün konuşmalarım dinleniyor. Hiçbir zaman devlete ve kanunlara karşı bir sözüm olmadı. Müslümanlara samimi bir hava içinde İslamiyet'i öğretmeye çalışıyordum. Bir gün yanıma birkaç kişi geldi. 'Biz görevliyiz ve sizin konuşmalarınızı dinliyoruz. Hocam biz sizi çok beğendik, sigarayı bıraktık ve namaza başladık. Ama görevliyiz ne olur sınırı geçme ama biz seni çok seviyoruz' dediler. Sonra çok geçmedi beni oradan da sürdüler. Or. Amiral Atakan beni aradı ve benden özür diledi. Seni şikâyet edenler aslında benim aradığım adamlar. Fakat ben komutanım ve verdiğim emri geri almam' dedi.

Bu kadar mücadele içinde geçen bir hayattan sonra geçmiş nasıl görünüyor?

Ben memleketimi ve insanlarımı çok seviyorum. Irkçı değilim, tüm İslam ülkelerini dolaştım, Türk insanı gibi temiz bir Müslümana rastlamadım. Sarhoş bir dinleyicim bana; 'camiye, gitmem, namaz kılmam, her akşam içerim ama hocam sen benim ruhumu okuyorsun canım sana feda' diyor. Adana, Denizli, Erzurum, İzmir, Adapazarı, Edirne... Türkiye'nin her yerini dolaştım.

Menderes'in üzerinde sigara söndürdüler

Amcanız DP'nin önemli milletvekillerinden biriymiş ve siz bir heyetle Adnan Menderes ile İmam Hatipler için görüşme yapmışsınız. Görüşmeyi nasıl kabul etti?

Amcam Baha Akşit Bey, Menderes hükümetinde grup başkan vekiliydi. Menderes'in sağ koluydu. İmam Hatip okullarının yüksek kısmının açılması için Türkiye genelinde bir istek oluşturdu. İmam Hatip dernekleri birleşti ve Menderes'e gitme kararı aldılar. Beni 17 yaşındaydım. Amcam vesile ile Menderes'ten randevu alayım diye beni de aralarına aldılar. Ben amcama söyledim. Menderes o sıralar kimseyle görüşmüyordu. İhtilalin ayak sesleri duyulmaya başlamıştı. Menderes; 'kimseyi kabul etmiyorum, ama İmam Hatiplere de hayır diyemem. Gece saat 10'da başbakanlığa, değişik kapılardan birer ikişer gelsinler, ben polislere tembih edeceğim.' demiş.

Köşkte ezan okumuşsunuz. Tepki almadınız mı?

Cumhurbaşkanı Bayar'ın köşküne çıktık. 'Celal Bayar, İran şahını ziyarete gitti. Ama sizden haberdarız. Burada size yemek vereceğiz' dediler. Orada çayırlıkta akşam ezanı okumaya başladım. Hemen görevliler koştular; 'Aman ne yapıyorsun' diye. 'Ne var?, Akşam namazını kılacağım' dedim. Onlar da 'tabii, tabii' dediler. Bir şeyler serdiler. Orada bir akşam namazı kıldık.

Başbakanlıkta neler konuşuldu?

Başbakanla görüşeceğimiz odaya girdik. Ben Menderes'in koltuğunun tam karşısına oturdum. Menderes, Türkiye'deki komünist, bölücü, masonik faaliyetleri bir anlattı. Dedi ki; 'Benim müsteşarım Masonların reisi. Beni bu kadar bunalttılar, etrafımı çevrelediler. Ben Müslümanım. Türkiye'nin de ayakta kalmasının teminatı İslam'dır, imandır.' dedi ve ağlamaya başladı. 'İmansız, İslamsız yaşanmaz. Hayatım pahasına da olsa, İmam Hatip okullarının yüksek kısmını açacağım. Arkadaşlarım beni desteklemiyor, laikliğe aykırı görüyorlar, yalnızım arkadaşlar' dedi. İki saat konuştu. Ağladı, ağlattı herkesi. Halk Partililer dahi onun samimiyetine inandılar. Görüşme bitti, çıkacağız. Kimseye elini öptürmedi.

ADNAN MENDERES'İ YAKINDAN GÖRDÜM

Amcanızdan dinlediğiniz hikâyelerden biri...

Amcamın anlattığına göre; 'Adnan Menderes idam edildiği gün havada hiç bulut yoktu. Sehpaya çıktı, hepimiz tekbir getirdik. O sırada tam idam olunan yere sağanak yağmur yağmaya başladı'. Yassıada da Bizans'tan kalma, içinde böceklerin dolu olduğu, çamurlu bir yere her gün Menderes'i kapatırlarmış. Aynı zamanda kimseyle konuşturmuyorlarmış ki, psikolojisi bozulsun da mahkemede konuşamasın. Amcam ben oraya bir defa girdim eğer ikinci defa kalsaydım ölürdüm derdi. Menderesi her gün oraya götürüyorlarmış. Karanlık, toprak, böceklerin olduğu bir yermiş. Kesinlikle konuşturulmuyormuş ve üzerinde sigara söndürüyorlarmış. Menderes çok işkence görmüş 'Nasıl dayandı bilemiyorum' derdi amcam.

Siz ziyarete gittiniz mi?

Bir defa gittim. Dolmabahçe Camii'nin yakınında arkadaşım imamdı. Dolmabahçe'de sabaha kadar bekledim ve vapura bindim. Yassıada'da Menderes'in üç metre yakınındaydım. Celal Bayar başta olmak üzere Adnan Menderes öyle bitkin ve düşkündü ki... Ben onu sağlığında da görmüştüm, gayet sportmen bir adamdı. Uzun boyluydu. Ancak orada elbise üstünden dökülüyordu. Amcamı gördüm beni görünce tanıdı ve ağlamaya başladı.

Sizin aklınızda nasıl biri olarak kaldı Adnan Menderes?

Ben mahşerde onun mümin olduğuna şahitlik ederim. Sonra ben onu İstanbul'da görev yaptığım zamanlarda takip ettim. Yurt dışına gideceği zaman Eyüp Sultan'ı ziyaret etmeden yola çıkmazdı.

YENİ ŞAFAK / PAZAR