Mustafa Aydoğan: Aslolan gönül dilidir
Sadık Yalsızuçanlar, TYB'nin şiir ödülüne layık görülen şair Mustafa Aydoğan ile konuştu. Duygularını aktaran Aydoğan, “Kutsalın dili, anlamın ve ahengin dilidir ama bundan da ötesi gönlün dilidir” dedi.
ABONE OLSadık Yalsızuçanlar'ın röportajı
TYB'nin şiir ödülünü aldınız, kutlarım. Öncelikle, ‘ödül' kavramı size neleri çağrıştırıyor, bunu sormak isterim. Yine buna bağlı olarak, ‘marifet iltifata tabidir' sözünden de ne anladığınızı merak ediyorum?
Teşekkür ederim. TYB, ödül sistemini uzun süredir aksatmadan devam ettiren bir kuruluş. Bu, kendi başına takdire şayan. Evet bu yıl ödül “Bugün Konuştuklarımız” adlı kitap dolayısıyla şiir dalında bize verildi. Elbette, memnuniyet verici bir durum. Ödül sisteminin önemli olduğunu düşünüyorum. Biliyorsunuz biz de Edebiyat Ortamı Şiiri Ödülünü tesis ettik ve dört yıldır devam ettiriyoruz.
‘Lirizm', şiirsel yolculuğunuzda ve dilinizde nasıl bir anlama-işleve sahiptir?
Şiirde lirik damarı önemsiyorum. Lirik olanla, ağlak olan, arabesk olan, dahası süfli olan çok karıştırılıyor. Halbuki lirik damar, metafizik sızıntının kanalıdır. Şiirin tarihi ve talihi kendini lirik olanla tanımlıyorsa, metafizik olanla sağlıklı bir bağ kuruyor demektir. Metafizik, insanın kendi imkânlarını ilahi sesin yankısında ve yatağında araması ve sorgulamasıdır. İmge dediğimiz şey, bir tür beşeri sızının dizelemiş halidir. Bu sızıda, hikmet ve ürperiş vardır. İnsan, acının yurdudur ve realitenin kıskacından ancak metafizikle kurtulabilir. Cahit Zarifoğlu'nun sözünü anmak gerekiyor burada, ne dediğimizi daha iyi anlatabilmekmak için. Şöyle diyor: “Benim şiirlerimi dikkatli bir şekilde okuyanlar görürler ki onların çoğu ayetlerin ve hadislerin birer tefsiridir”. Tabii, şiir tefsir değildir elbette ama burada şairane dimağın asıl merkezine bir tür gönderme yapılıyor sanırım. Şiirin esas gövdesi, metafizik hücrelerden müteşekkildir. Lirik çağıltının kaynağı da bu gövdedir.
Bu soruyu aslında yukarıda biraz açıklamış olduk. Alman şair Hölderlin “şiir, uğraşların en masumudur” diyor ya, buradaki masumiyetten ben saflığı, berraklığı anlıyorum. Bir tür, insanın kendi aslına dönme uğraşısı. Kutsalın dili, anlamın ve ahengin dilidir ama bundan da ötesi gönlün dilidir. Ben şahsen acının ve sancının insanın öz benliğine, varoluşuna bitişik olduğunu düşünüyorum. Yani “oradan” getirdik onu, “geldiğimiz yerden”. Doğuş ve yapılış aynı anda gerçekleşti. Biz bu acıyı, olaylar vukubulduğunda, “burnumuz yok'un burnuna değdiği'nde anlıyor ve hissediyoruz. Benim acıdan anladığım bu.
Bugün Konuştuklarımız nasıl doğdu? Hangi zihinsel-manevi sürecin ürünüdür?
Kitabın adı aslında bir tür ironiye vurgu yapıyor. Bugün “konuşmadıklarımızı” ima ediyor. Biz 1. Dünya savaşı ile birlikte lirik iklimi terk ettik ve bizim olanı değil de bize önerileni kabul ettik. Katı gerçeklik diye tanımlayabileceğimiz, metafizik önceliği ve özü olmayan bir iklime doğru çevirdik yüzümüzü. Bugün ironi adı altında takdim edilen birçok şiirin temel zaaf noktası burada. Sembollerini ve imgelerini katı gerçeklikten alıyor ve onun tuzağına düşüyor. Kendi iç katmanlarını oluşturamıyor ve metafizik göndermelerden kaçınıyor. Bu da hırçınlaşmaya yol açıyor. Oysa şiir, anlık ürperiştir. Hayatın ve varoluşun bir sembolü olarak. Şairane dikkat ve manevi ürperiş şiirin içindeki hırçınlığı boşaltan ve ona ahenk ve dinginlik veren bir şeydir. Ben, bu dikkat ve ürperişten yola çıkmaya çalıştım.
Tezgahta neler var?
Bu yıl içinde bir deneme kitabı yayınlamayı düşünüyorum. Daha çok şiir odaklı metinlerden oluşacak. Belki, bir de şiir kitabı. Tabii, şiirler beni tatmin etmiş olurlarsa…
Haber7