Türkiye'nin en genç ve renkli mütevelli heyeti başkanı

Haliç Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Mansur Topçuoğlu, oldukça renkli kimliği ile dikkat çekerken aynı zamanda çok çalışan, yılmayan, sorumluluk alan, cesur, dinamik, hedefe kilitlenen bir kişilik...

ABONE OL
GİRİŞ 23.01.2013 11:53 GÜNCELLEME 29.01.2013 17:18 RÖPORTAJ
Türkiye'nin en genç ve renkli mütevelli heyeti başkanı

Nursel Tozkoparan'ın röportajı

Hayat hikâyesi ile günümüz gençlerine rol model olacak biri Haliç Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Mansur Topçuoğlu…"Nerelisiniz" dediğim zaman "Arap kökenli bir Mardinliyim. Diyarbakır'da Kürt kültürü ile büyüyen, bir Laz kızı ile evli olan İstanbul'da Türk gibi yaşayan bir Türkiye vatandaşıyım"diyor.

Ve Türkiye'nin en genç mütevelli heyeti başkanı olarak, ülkemizin 2023 hedefi doğrultusunda yeni Türkiye'ye katkı sağlamak için çoğulcu, özgürlükçü, katılımcı ve demokratik bir üniversite için kolları sıvadı bile. Üç buçuk ay önce yönetimine geldiği Haliç Üniversitesinde, üniversitenin rektörü Prof. Dr. A. Sait Sevgener, öğretim görevlileri, öğrencileriyle el ele vererek çok kısa zamanda çok şeyler başardı.

Nasıl mı? Hayal ederek… Öğrencilerine çok sıkca söylediği "Hayal edin, hayal etmezsenin hiçbirşey gerçekleşmez". Evet hayal etti ve gerçekleştirdi…

Sohbetimize önce 36 yıl öncesinden Mardin'den başladık. Ayakkabı boyacılığı ile başlayan, üniversite mütevelli heyeti başkanlığına kadar uzanan bir hayat hikâyesi. Ve sonrasında bugünlerde çokca konuşulan YÖK yeni yasa tasarısı, getirdikleri, eksikleri…

Üniversitelerdeki eğitim sistemini, vakıf üniversitelerinin sorunlarını ve elbette öğrencilerin taleplerini, şikâyetlerini de unutmadık…

ASLINDA BAKTIĞINIZ ZAMAN BEN TÜRKİYEYİM

-          "Türkiye'nin en genç mütevelli heyeti başkanı" diyebilir miyiz size?

-          Babasından miras kalmayan, Türkiye'yi doğru okuyan, geleceği iyi okuyan 2023 hedefine sadık bir genç olarak buraya gelmiş en genç başkanım.

-          Aynı zamanda Türkiye'nin en genç Anıtlar Kurulu Başkanlığını da yaptım. Oralarda bırakın genç başkan olmayı, genç üye olmak bile zordur.

-          Yine Türkiye Turizm Otomobil Kurumu'nun en genç yönetim kurulu üyesiyim. Onun dışında hukukçu olmam nedeniyle hukuk bürom var, çalışanlarım var.

-          Kaç yaşındasınız?

-           37 oldum. Dokuz kardeşin en büyüğüyüm.

-          Nerelisiniz?

-          Arap kökenli bir Mardinliyim. Diyarbakır'da Kürt kültürü ile büyüyen, bir Laz kızı ile evli olan İstanbul'da Türk gibi yaşayan bir Türkiye vatandaşıyım. Aslında baktığınız zaman ben Türkiyeyim.

YİNE AYAKKABICI USTANIN OĞLU OLARAK DOĞMAK İSTERİM

-          Babanızın mesleği?

-          Babam ayakkabı ustasıydı onun yanında ayakkabı boyacılığı yaptım. Hatta O "sen yapamazsın" dedi başka bir ayakkabı boyayan kişiyle ortak işler yaptım. Onun dışında öğrenci yurdunda kaldım, üniversiteyi kazandığım zaman harç paramı çıkartmak için bir restaurantta komilik yaptım. Üniversiteyi kazandıktan sonra şişe satmaya başladım. Şişe satışından dolayı epey para kazandım. Bir süre sonra üniversitelerdeki öğrencileri organizasyonlara götürmeye başladım. Bundan önce anketörlükten tutun da aklınıza ne geliyorsa hepsini yaptım.

-          Bundan gocunuyor musunuz?

-          Asla… Bana sorsanız "yeniden dünyaya gelsen Koç'un ya da Sabancı'nın oğlu olarak mı doğmak istersiniz yoksa ayakkabıcı ustasının oğlu mu? "Ben yine ayakkabıcı ustasının oğlu olarak doğmak isterim. Çünkü bu hayat hem çok kısa hem de çok uzun. O yüzden gençlere özellikle çalışmaları gerektiğini sadece anne babalarına yük olarak ya da onların parasıyla bir yerlere gelmemeleri gerektiğini, ekonomik ve maddi şartların her zaman değişebileceğini öğütlüyorum.

-          Bir yerlere gelmek için anne-baba parası gerekmiyor…

-          Gerekmiyor tabiki… Ben Anadolu'da, Güneydoğu'da fırsat eşitliğinin en zor olduğu yıllarda doğmuş büyümüş ve buralara gelmiş bir insanım. Bunu yaparken de tamamen hiç kimsenin desteği olmadan kendi başıma, hayata tutunarak yaptım ve bunu da başardım. Gençlerin daha fazla sorumluluk almaları gerektiğini düşünüyorum. Fırsat eşitliği herkese var aslında bunu yakalamaları lazım.

ÖĞRENCİLERİME, HAYAT HİKÂYEMLE ROL MODEL ÇİZİYORUM

-          Bu arada öğrencilerimizin sadece sorunlarını dinlemiyorum aynı zamanda periyodik olarak onlarla bir araya gelip hayat hikâyemle bir rol model çiziyorum. Onlara Türkiye'de bir insanın en ücra köşede bile olsa, maddi imkânsızlık içinde dahi olsa nereden nereye gelinebileceğini gösteriyorum. Umuyorum ki bu tarz insanlar çoğalır. Çünkü bizim ülkemizde elini taşın altına sokması gereken insan sayısı çok az.

-          Peki, öğrencilik yıllarında bir üniversitede yönetici olmayı hayal ettin mi?

-          Evet, hayal ettim. İlkokul ikinci sınıftayken bir müfettiş gelmişti okulumuza. Herkese "ne olacaksın" diye sormuştu. Kimisi doktor, kimisi avukat, kimisi polis, kimisi öğretmen derken ben" Her gün televizyonda çıkıp konuşuyorlar ya onlardan olmak istiyorum "demiştim.

-           Hayalinizde nasıl bir üniversite vardı?

-          Ben iki üniversite bitirdim, İstanbul Edebiyat da okudum. Bilgi'de de hukuk bitirdim. Bizim okuduğumuz dönemde özellikle üniversitelerde ciddi karışıklıkların olduğu, insanların eğitimden ziyade bazı kavgalara, bazı çatışmalara karıştığı dönemdi. En büyük hayalim; katılımcı, demokratik, özgürlükçü bir üniversite olsun, kimse ideolojisini dayatmasın, herkesin fikrini açıkça söyleyeceği, herkesin girebileceği, kimsenin ayırt edilmediği bir üniversite olsun. O yıllarda kılık kıyafeti yüzünden, sakalı yüzünden, küpesi yüzünden okula alınmayan, okuma hakları elinden alınan insanlara şahit oldum. Şu an bu ortamda biraz garip gibi geliyor ama sonuçta biz bunları yaşadık. Her şey konuşulmalı, eğitim ve bilim, ülkemizin hedeflerine paralel bir şekilde gitmeli.

YÖK OLMALI AMA YÖK'ÜN GÖREV TANIMI KESİNLİKLE DEĞİŞMELİ

-          Üniversitelerin "Vakıf üniversitesi ve Devlet üniversitesi "diye ayrılmasını doğru buluyor musunuz?

-          Bulmuyorum tabii ki. Devlet üniversiteleriyle vakıf üniversitelerinin işleyiş şekli birbirinden ayrı ve mevzuatları da farklı. Bir tarafta devlet var ve rektörün olduğu bir yönetim tarzı var. Diğer tarafta ise bir vakfın seçtiği ve mütevelli heyetinin yönettiği ama yine YÖK'ün rektör atadığı bir sistem var. Aslında sistem olarak sadece devlet üniversitesi sistemi var diyebiliriz.

-          YÖK olmalı mı sizce?

-          Bence YÖK olmalı ama YÖK'ün görev tanımı değişmeli. YÖK şu anda bütün üniversiteleri yönetmeye çalışıyor. Belli kadrolar var, profesörler, hocalar, üyeler var ama bunların özellikle vakıf üniversiteleri sistemiyle ilgili çok ciddi bilgi eksikliği olduğunu düşünüyorum. Onlar sadece devlet üniversitesi mantığıyla bütün sisteme bakıyorlar.

-          Vakıf üniversitelerinde sistem nasıl işliyor?

-           Bir vakıf var, vakıflar mevzuatına tabii. Bir de üniversite var. Bu üniversite de YÖK'e tabi. Bir kere vakıf, mütevelli heyetini seçiyor, başka bir amacı bir görevi kalmıyor. Seçilen mütevelli heyeti üniversiteyi yönetiyor ama Yök'ün atadığı rektör olduğu için tam da yönetemiyor. Rektör devlet üniversitesi yönetme sistematiğiyle atanıyor. Dolaysıyla o rektör de ona göre çalışıyor. Ama başındaki mütevelli heyet sonuçta bir tüccar mantığıyla bakıyor, para yatırıyor vakıf kuruyor o mantıkla çalışmak istiyor bu da ciddi bir çatışma yaratıyor. Bu da eğitim kalitesini etkiliyor.

-          Peki, Yök' ün görev tanımı nasıl olmalı?

-          Bir kere yeni yasa taslağından sonra üniversitelerin sınıflandırılması acilen bitirilmeli. Vakıfsa, özelse, neyse bir kere o net olarak ortaya konmalı.

-          Siz şimdi İstanbul Üniversitesi'ni özel üniversiteye çeviremezsiniz ki. Vakıf üniversitesi sistemi devam etmeli. Bir de özel üniversite sistemi mutlaka gelmeli. Çünkü bilgi çağında yaşıyoruz. Bu bilgi çağında özel üniversitelerin olmaması ya da bunların kurulmaması düşünülemez.

VAKIF ÜNİVERSİTELERİNİN YÖK'TE TEMSİL PROBLEMİ VAR

-          Vakıf üniversitelerinde yönetim anlamında en büyük sorun nedir?

-          Vakıf üniversitelerinin çalışamama sisteminin değişmesi gerekiyor. Yönetim anlamında elinizi nereye atarsanız problem. Çok önemli bir şey daha var; vakıf üniversitelerinin şu anda YÖK'te temsil problemi var. İşi yapan, elini taşın altına koyan, sorumluluk alan yöneticilerin hiç biri YÖK'te görev alamıyor. YÖK'ün de vakıf üniversitelerinin yapısı hakkında gerçek anlamda bir bilgiye sahip olduğu konusunda benim kuşkum var.

-          Üniversiteler tamamen özerk bir yapıya mı sahip olmalı?

-          Evet. Özerk olmalı, özel olmalı. Bir tane rektör atamak için YÖK'ü beklememelisiniz. Bir şirketin genel müdürünü değiştirir gibi rektörü de değiştirmelisiniz.

YÖK'ÜN ÜNİVERSİTELERİ KONTROL EDEMEDİĞİ ORTADA

-          Peki, üniversitelerin denetimi nasıl yapılacak?

-          Bir kere YÖK'ün kontrol edemediği ortada. YÖK'ün görevi ülkemizin gidişatına, hedeflerine paralel olarak eğitim öğretim noktasındaki sorunları ortadan kaldırmak ve bu noktada üniversitelerin önünü açmak olmalı. Aksi takdirde yolsuzluklar da olur. Siz vakıfsınız, vakfın üniversiteye para aktarması yasal ama üniversitenin vakfa para aktarması yasal değil. Ve üniversiteyi kapatma nedeni. Ciddi bir çelişki var. Ama bu özel bir üniversite olursa parasını koyacak alacak, kazanacak.

-          Aynı şey akademisyenler için de geçerli. Akademisyenler ne kadar özgür olmalı?

-          Üniversiteler; katılımcı, özgürlükçü, demokratik ve çoğulcu bir yapıya sahip olmalı. Eğer bu yapıyı siz öğrenci, akademisyen ve genel yönetim olarak oturtamazsanız o zaman buraya üniversite demek zor bana göre. O nedenle akademisyenler dâhil denetlenmemeli.

-          İyi de yolsuzlukların önüne nasıl geçilecek? Örneğin bir üniversitenin rektörü 500 milyarlık bir araba kullanıyor. Bunlar nasıl kontrol edilecek?

-          O ayrı. Onu üreten sistem, rektöre siz mütevelli heyeti olarak karışamıyorsunuz, YÖK karışıyor. Karışamadığınız zaman sizin rektörün Mercedes ya da başka bir şey almasını nasıl engelleyeceksiniz.

-          Üniversiteler YÖK'ten bağımsız olursa, mütevelli heyetleri kontrolu sağlayabilir mi diyorsunuz?

-          Evet. Üniversitede ben de mütevelli heyeti başkanı olarak rektörüm önüme getirmezse, ben maaş bile ödeyemem. Rektör hazırlıyor ben onaylıyorum. Böyle bir sistemde siz rektörü ne kadar kontrol edebilirsiniz ki. Kaldı ki bu bir yönü, diğer yönü de ciddi bir yatırım yapıyorsunuz, üniversite açıyorsunuz başına koyacağınız rektör sizin tanıdığınız ya da güvendiğiniz bir insan olamayabiliyor. Çünkü YÖK'ün onaylaması gerekiyor. Onaylamadığı zaman siz YÖK'ün onaylayacağı bir insan koyuyorsunuz o zaman da istemediğiniz bir insana kocaman bir yatırımızı teslim etmek zorunda kalıyorsunuz.

-          YÖK'le işbirliği yapıyor musunuz?

-          YÖK'le yaptığımız hiçbir işbirliği yok.

-          Peki, siz teklif götürmüyor musunuz?

-           YÖK'ün şu anki mevcut yapısı YÖK'ün kendi görevini yapmaya bile engel. YÖK'ten proje istemekten ziyade YÖK'ün bizim işleyişimizi hızlandırmasını istiyoruz, bekliyoruz. YÖK içerisinde çok değerli hocalarımız var buna kimsenin itirazı olamaz ama bu hocalarımızın vakıf üniversitelerinin işleyişini bildikleri konusunda benim tereddütlerim var.

VAKIF ÜNİVERSİTELERİNİN YÖK'TE TEMSİL EDİLMESİ LAZIM

-          Hala YÖK'ün merkeziyetçi ve ideolojik bir yapısı olduğunu düşünüyor musunuz?

-          %100. Eğer böyle olmasaydı YÖK'ün yasa taslağını hazırlamazdı.

-          Söz gelmişken YÖK yeni yasa tasarısını da konuşalım. Yeni yasa tasarısının eksikleri nelerdir sizce?

-          Bir kere YÖK'ün merkeziyetçiliğini kesinlikle azaltmıyor. Bir hukukçu olarak söylüyorum, bir tasarı hazırlanmış bu mevcut duruma göre daha iyi ama bu tasarının tartışılmasını engellememeli. Özellikle vakıf üniversiteleri konusunda çok eksikleri var. Vakıf üniversitelerinin orada temsil edilmesi lazım. Mesela buna hala izin verilmiyor. Rektör atama konusunda yine çeşitli kriterler getirildi. Yine YÖK'ün onayına bağlı kalacak. Yök'ün bünyesinde bir sürü kurullar oluşturuluyor. Ne kadar fazla kurul o kadar fazla bürokrasi diye düşünüyorum. O zaman da YÖK'ün bu mevcut yapısından daha iyiye gidebilir mi açıkçası tam emin değilim inşallah gider. Gitmesi için de elimizden geleni yapacağız.

ÜNİVERSİTELER, ÜLKEMİZİN HEDEFİNE PARALEL OLARAK GELİŞİME KATKI SAĞLIYACAK ÖĞRENCİLER YETİŞTİRMELİ

-          Son günlerde tartışılan konulardan bir tanesi de üniversitelerin amacı, piyasanın ihtiyacına yönelik insan yetiştirmek mi, akademisyen yetiştirmek mi olmalı?

Türkiye 10 yılda muazzam gelişmeler kaydetti. Şimdi 2023'e bir hedef koyduk. Bu sadece hedef koymakla olmuyor. Bunun altını doldurmamız lazım. Bunun altını en fazla dolduracak kurumlar da üniversiteler. O nedenle üniversitelerin hedefinin ülkemizin hedefine paralel olarak gelişime katkı sağlayacak öğrenci yetiştirmeli. 2023'de ülkemizin ihtiyacı ne? Ona göre programlanmalı. Burada da YÖK'e görev düşüyor. Ya da YÖK bize yetkileri devrederse kendimiz üniversite olarak kendimiz planlarız. Ben şimdi Fen Edebiyat Fakültesini kaldırmak istesem kaldıramıyorum. Yeni bir bölüm açmak istesem YÖK'ten onay almak zorundayım. Öğrenci yetiştirmeden önce tabi ki akademisyen de yetişmeli. Çünkü akademisyen yetişmezse öğrencileri kim yetiştirecek.

Rektör ve öğretim görevlileri seçilirken torpiller oluyor mu?

-          Tabii ki. Sonuçta herkes tanıdığı güvendiği insanla çalışmak ister. Anladığım kadarıyla YÖK de onay verirken o rektörü tanımak ister.

-          YÖK içerisindeki maalesef bazı üyelerin üniversitelere fazla karışmasını özellikle vakıf üniversitelerine fazla karışmasını bunun sonucunda da sağlıksız atamalar yapılabildiğini gördük.

-          Üniversitelerin biraz da finans yönünü konuşalım. Nereden sağlanıyor üniversitelerin gelirleri ve bu para nasıl harcanıyor?

-          Vakıf üniversitelerinde normal bir vakıf vardır, o vakfın aslında üniversitenin finansal ihtiyacını gidermesi lazım. Bunun dışında üniversitelerin bir de öğrenci gelirleri vardır. Ama Türkiye'de gelişen ortamla beraber gelirler de artırılabilir. Ama ne olursa olsun vakıf üniversitesinin yaşaması için vâkıfın her türlü taahhüdü vardır. Temel kural vâkıfın üniversiteye sürekli para aktarmasıdır. Finansör olmasıdır. Biz üniversite yönetimene gelir gelmez kaynak israflarını kestik. Üniversitenin kaynaklarının doğru yere aktarılmasını sağladık. Gördük ki ciddi anlamda aslında kaynaklar verimli olarak kullanılırsa üniversitemiz kendi başına, kendi kendine geliriyle yetinebiliyor.

-          Kaynak israfından kastınız ne?

-          Kötü yönetimden dolayı bir sürü yere olmaması gereken paralar aktarılmış. Okulun menfaatiyle uyuşmayan işlemler yapılmış. Bu işlerin hepsi okulun mevcut kaynağının israf edilmesi noktasında düğümlenmiş. Bu da hem verimsiz bir yönetimi hem de kaynakların verimli kullanılması noktasında bir engel teşkil etmiş. Ve üniversite aslında olmaması gereken bir mali sıkıntıyla karşı karşıya kalmış. Biz bunu 3,5 ay gibi kısa bir sürede mali disiplin sağlayarak, bazı şeyleri regule ederek, kaynakları verimli kullanarak, hemen hemen şu an hiçbir borcumuz kalmadı diyebilirim.

ÜNİVERSİTEMİZİ ÖĞRENCİLERİMİZLE BERABER YÖNETİYORUZ

-          Üç aydır bir vakıf üniversitesinde başkanlık yapıyorsunuz. Öğrencileriniz yönetimde ne kadar söz sahibi olacaklar?

-          Zaten üniversitemizi öğrencilerimizle beraber yönetiyoruz. Öğrencilerin bana başkan olarak ulaşabiliyor olması onlar açısından büyük bir avantaj. Hergün bir saatimi öğrencilerle yüz yüze görüşmeye ayırıyorum. Onun dışında sosyal medya başta Twetter olmak üzere öğrencilerle bizzat kendim iletişim halindeyim. Mail ortamında öğrencilerle çok kısa sürede iletişimimiz oldu. Tabii ki yaşımın da verdiği avantajla hep beraber kantinde şurada burada Haliç'teki değişimi başlattık ve bunu beraber götürüyoruz.

ÖĞRENCİLERİN EN ÇOK İSTEDİĞİ ŞEY BURS

-          Öğrencilerin en çok talep ettikleri şeyler nedir?

-          En çok talep edilen şeylerin başında burs gelmektedir. YÖK'ü konuşurken bunu da konuşmak lazım; şu an bizim burs sistemimiz tamamen bir öğrencinin başarı sistemine göre endekslenmiş. Oysa burs dediğiniz zaman aslında ihtiyacı olan, fakir, okuyamayacak olan insanların ihtiyacının karşılanması lazım. O yüzden biz elimizden geldiğince üniversite olarak, vakıf olarak ve bizzat şahıs olarak maddi durumu zor olan, kötü olan öğrenci arkadaşlarımıza yardım ediyoruz. İkinci olarakta üniversitemizin 10 yıllık değişimin gerisinde kalmış olması nedeniyle bu hızı yakalamamızı istiyorlar ve 2023'e hızla ilerlememizi istiyorlar. Ben de bütün gençleri, Türkiye'de değişimin öncüleri olmaya davet ediyorum. Yeni Türkiye'ye katkı sağlamak adına nasıl bir üniversite istiyorsanız gelin hep beraber kuralım diyorum.

YÖK'ÜN  EĞİTİM ÖĞRETİM KALİTESİ İLE UĞRAŞMASI LAZIM

Gün geçtikçe üniversite sayısı artıyor. Siz bunu doğru buluyor musunuz?

-          Elbetteki... Şu an ortalama 1 milyon 800 bin kişi üniversite sınavlarına giriyor. Bunun neredeyse yarısından fazlası boş kalıyor. Demek ki talep var arz bunu karşılamıyor.

-          Peki, sizce eğitmenler yeterli mi? Hem sayı olarak hem kapasite olarak?

-          Eğitim kalitesi konusunda ciddi sorunlar var tabiki. Bu nedenle YÖK'ün ülkemizin hedeflerine ulaşması için eğitim öğretim kalitesiyle uğraşması lazım. YÖK, onu seç, bunu seç dememeli. Hangi rektörü seçtinle uğraşmamalıdır. Bunları tamamen vakıf ya da özel üniversitelere bırakmalı.

-           Bunun yanında eğitim konusunda insan yetiştirmeye çalışan yüz binlerce öğrenciye sahip üniversitelerin bir birliği var ama bu aslında gerçek bir birlik değil maalesef dernek konumunda. Türkiye'de Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin bir kanunu var ve bir birlik, Barolar birliği bir birlik ve kanunu var, Seyahat acentaları birliğinin bir birliği var ve bir kanunu var. Ama böyle önemli bir sektörün, böyle önemli bir görev ifa eden kurumların çok acil bir kanunu oluşmalı ve bir birlik oluşturmalıdır. Ve mutlaka bu kanunla oluşturulan organlardan bir kaçı doğrudan YÖK'te görev almalı.

2023 HEDEFİNE GİTMEK İÇİN DEMOKRATİK MÜCADELE BAŞLATTIK

-          Çok gençsiniz, mütevelli heyeti başkanı nasıl seçildiniz?

-          Her üniversitenin bir vakfı var. Bu üniversitenin de Bizim Lösemili Çocuklar diye bir vakfı var. Haliç Üniversitesi bu vakfa bağlı. Ben o vakfın mütevelli heyeti üyesiydim. Haliç Üniversitesi de maalesef ülkemizin son yıllardaki değişimine çok fazla ayak uyduramamış durumdaydı. Bu nedenle değişimi yakalamak adına ve ülkemizin 2023 hedefine gitmek için vakıf üyeleri olarak demokratik bir mücadele başlattık. Tamamen meşru, demokratik bir seçim sonucunda buraya yeni mütevelli heyeti olarak seçildik. Arkadaşların oy birliğiyle de buraya mütevelli heyeti başkanı seçildim.

-          Peki, genç olmanız diğer mütevelli heyeti üyelerini rahatsız etti mi?

-          Zaten oy birliği ile seçildim. Ama genç olmanın getirmiş olduğu, kafada bir belirsizlik olmuş olabilir. Ama 3,5 ayda bunu fazlasıyla yıktığımı gelen yansımalardan, tepkilerden görüyorum.

BİR FİKRİN ZAMANI GELMİŞSE ÖNÜNDE HİÇBİR ORDU DİKİLEMEZ

-          Üniversite yönetiminden sonra başka hedefleriniz var mı?

-          Olmaz mı? Hayalim bu ülkeye hangi aşamada olursa, hangi ortamda olursa olsun hizmet etmeyi sürdüreceğim. Ülkemizin daha ileri daha iyi yerlere gitmesi için de ne olursa olsun yapacağım. Bugün üniversite olur yarın siyaset olur.

-          Siyasette düşünüyor musunuz?

-          Elbette ki. Bu kadar genç yaşta ilkleri başarmış en sonunda mütevelli heyeti başkanı olmuş bir gencin eğer ülkemizde daha iyi hizmet etme noktasında bir imkân olursa neden bunu yapmayayım. Yapmaya da hazırım.

Victor Hugo; "bir fikrin zamanı gelmişse önünde hiçbir ordu dikilemez"der. Bence artık Türkiye'de değişimin zamanı geldi ve bu yapılıyor. Bu değişimin daha da artarak devam etmesi gerekiyor. O yüzden biz gençlerin zamanı geldi artık bizim önümüzde kimse duramaz ve durmamalı. 

KAYNAK : Haber7